Sevgili Dost Okurlar, kişisel olarak zor, yorucu ve sıkıntılı günler yaşadığımdan zorunlu olarak yazılarıma ara verdim. Birazda yıllardır iyiniyet ve özveriyle verdiğimiz tüm emek ve uğraşlarımıza karşın yanlışa, kötüye,karanlığa gidişe hala dur diyememiş olmamızın sıkıntısıyla öfkelendim. Çünkü yıllar önce yazıp, anlatıp, uyarıp engel olmak için verdiğimiz mücadelemizden hiçbir sonuç almamış olmamızın üzüntüsünü yaşadım.
İspatı: Aşağıdaki yazım çok yıllar önce yazılmıştır.
Sonuç ne olmuş?
Hep birlikte Zatın diktatörlüğe, tiranlığa gidişini ve dalkavuklarının bu felaketi alkışlanmasını izliyoruz.
ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ
Aylar önce yazdım ülke ekonomisinde ‘üstü örtülü bir kriz’ olduğunu. Ekonomi tahsili yapmamış, bu alanda uzmanlığı olmayan bir insan olarak tespitimi tüm aksi iddialara karşın cesaretle belirttim.
Oysa o günlerde ülkedeki önemli ekonomistler, hükümet edenler (!) ve onların şakşakçılığını yapan iktidar yandaşı kalemler, AKP iktidarında her şeyin güllük gülistanlık olduğunu yazıp söylediler.
Bu duruma uyan güzel bir söz vardır: “Alemde, alimlerin yağcılığı olmasaydı, zalimlerin zulme cesaretleri olamazdı” derler. Bu yağcı ve çıkarcı tayfa, AKP iktidarının büyük başarılar gösterdiğini söyleyip, ülkenin ve vatandaşın olmayan kazanımlardan (!) söz ettiler.
Oysa en kolay şey insanın kendisini aldatmasıdır. Çünkü insan genellikle arzu ettiği şeyin gerçek olduğuna inanır ve karşısındakilerin de buna inanmasını bekler.
Yaşanan bu yaman çelişkinin bir tek sebebi vardı. Ben, gördüğümü, yaşadığımı, güncel yaşamıma yansıyanları, algıladıklarımı, yapılan hataları geçmişin yaşanmışlık süzgecinden geçirerek özgürce ve beklentisiz olmanın dürüstlüğü içinde belirtiyordum.
Çünkü: Hatalarımız, kaybolan çabalar değildir. Onlar başarıya giden yolda işaret direkleridir. Yeter ki direğe toslamayın!
Bir ülkede iktidar, özel sektör, kamu, sendikalar, anayasal kurumlar, üniversiteler, asker, Çankaya, muhalefet partileri, sivil toplum örgütleri ve halkın realitesi arasındaki uyumun yerini uyumsuzluk, güvenin yerini şüphe almışsa o ülkede siyasi ve ekonomik kriz kaçınılmazdır.
Ülke çıkarı için uzlaşmanın gerektiği alanlarda hükümet, kavga ve komplolara sığınıyorsa o ülkede ne hukuktan ne adaletten ne de ekonomik istikrar ve başarıdan söz edilebilir.
Ne yazık ki AKP, haksız, hukuksuz, keyfi uygulamalarıyla her alanda kaos oluşturdu. AKP iktidarından beslenen kesimler ve bir çok kimse pembe rüyalar görürken ben sürekli olarak ‘üstü örtülü ekonomik’ krizden söz ettim. Bu konuda yanılmış olmayı gerçekten çok isterdim. Çünkü bu gidişin, bu sorumsuzluğun sonunun nerelere varacağını görecek kadar tecrübeli ve akıl izan sahibiyim.
Ülkenin içine düşürüldüğü tehlikeyi, kuşatılmışlığı, teslimiyeti ve aczi, geriye gidişi gören tüm insanlar gibi ben de gelecekte olacaklardan ürküyor ve endişe ediyorum.
Konfüçyüs, “Bir neslin kaderini, bir evvelki nesil tayin eder” der. Bu nedenle bizler de ülkemiz, evlatlarımız ve torunlarımızın geleceği için sorumluluk duymak zorundayız.
Bizler cumhuriyet tarihimizde bu güne dek bir çok kriz yaşadık. Ülke belli dönmelerde askeri darbelerle demokratik düzenden koparıldı. Hukuk devleti yok edildi. En acımasız ekonomik kararlar halka bu dönemde dayatıldı. Kendilerini dış güçlere kiralamışların eliyle bu ülkede çok kan aktı.
O günlerde insanlar kendi ideolojilerini yaşama geçirmek için demokratik yöntemleri reddedip kamplara ayrıldı. Kardeş kavgalarına tanık olundu. Ülkenin milyon dolarları halkın refahı ve ülkenin kalkınması yerine ölüm makinelerine yatırıldı. Ekonomimiz dışa bağımlı ve suni teneffüsle yaşayabilen komada hasta konumuna sokuldu.
Bizler bu karanlık günlerde acı çekip çok bedeller ödedik. Bu kadar olumsuzlukları yaşamış olmamıza karşın: AKP’nin bu gün yarattığı kadar umutsuz, gelecekten korkan, yarınlarımızdan endişe duyan, kendimize olan güvenin kaybolduğu bir psikolojiyi yaşamadık.
Çağdaş ve uygar insan geçmişin hatalarından ders alabilendir. Ülkesine, halkına, demokratik kurumlara, hakka ve hukuka kendi çıkar ve istikbal beklentileri için ihanet etmeyen insandır.
Artık görülüyor ki AKP’nin büyüsü bozulmuştur! Çünkü kralın çıplak olduğunu kendilerine oy verenler söyler oldu! Ülkeyi kendilerinin yönettiğini (!) sanan iktidarın şapkası düşmüş ve kelleri görünmüştür.
Ülkede bu güne dek var olduğu sanılan istikrar ve rakam cambazlığı ile düşürülen enflasyon oranlarının gerçeği yansıtmadığını, özelleştirme adı altında cumhuriyetin en önemli tesislerinin satılıp bunlarla sadece borç faizi ödendiğini artık hepimiz biliyoruz.
Yatırım yapmayan, istihdam sağlamayan, eğitimsiz, işsiz, aç ve gelecek kaygısı taşıyan gençlere ve ancak ölünce halkına cennet vaat eden AKP’nin, ülkeyi iflasa ve her alanda felakete götürdüğü ortaya çıkmıştır.
Yıllardır halk, ekonomik sorunlar çözüldü, Türk parası değerlendi diye kandırılmış ve ithalata dayalı tüketim pompalanmıştır. İnsanlar ödeme olanağı mümkün olmayan borçlara sokulmuştur. Asgari ücretle açlık sınırının altında yaşamaya zorlanan geniş kitleler; torunlarının bile ödemesine olanak olmayan “kredi kartı, araba ve konut” edinmek için yaratılan sahte cennette cinnete mahkûm edilmiştir.
Yaratılan bu sahte cennette halk kullanılırken, AKP iktidarının havuzunu devlet olanakları ve partizanca kayırmalar sonucu kazanılan milyon dolarlarla dolduran kesimler akıl almaz servetler ve imtiyazlar edinmeye başlamıştır.
AKP sayesinde ülkede beslenip palazlanan ve tehlike arz eden yeni bir sermaye ve güç grubu oluşmuştur. Bu sonradan görme, açgözlü, kural tanımaz kesimler, kolay yoldan elde ettikleri varsıllıklarını yaratan düzenin ve İslam-i düzene giden yolun bozulamaması ve bu çarkın dönmesi için her tür yöntemi deniyor.
Bu dışarıdan destekli anlayış: Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine, İslam’a dayalı ‘Fetullah’ın ümmet devletini’ yaratmanın yolundaki en büyük engel olan Çankaya kalesini almak istiyor. Laik Cumhuriyetin temsil edildiği bu kaleyi yıkmak için öncü güç olarak Erdoğan’ı o koltuğa oturtmak istiyor.
Bunu yaparken her zaman olduğu gibi hiç inanamadıkları demokrasi aracına ve kılıfına sığınmaya çalışıyorlar. Kendilerine engel teşkil eden son kale olarak Çankaya’yı gördükleri için orayı da ele geçirmek istiyorlar.
Oysa AKP’nin ve destekçilerinin oluşturmak istediği sistem ve düzen için “Çankaya bir sırat köprüsüdür.”
Kimsenin bunu unutmamamsı lazım. O rakım, eline her kazma alan acemi dağcının çıkacağı bir yükseklik değildir. Çankaya’ya çıkmak ve orada saygı görerek oturmak o kadar kolay değildir.
Çünkü o yükseklikte halkının şehit kanlarıyla boyanmış, hiçbir koşulda (yeşil) olamayacak ülkenin al bayrağı dalgalanıyor.
Ayrıca kimse unutmasın, Çankaya’da bulunan koltuk, Lâik Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğudur.
Bu duyguları paylaşmayan, gerçekleri görmeyen, kavramayan, Türk halkının Çankaya konusundaki hassasiyetlerini fark edemeyen AKP, sebep olduğu gerginlik sonucu, ekonomide yarattığını söylediği cennet, cehenneme dönerken kumdan kuleler de yıkılıp her yer çöle dönmeye başlamıştır.
Herkes anlamlıdır ki çölü yaratan da, krizlere sebep olan da kendileridir. AKP’nin demokrasiyi içine sindiremeyen gerici yapısıdır. Kendi gibi yaşamayan ve düşünmeyenlere yaşama hakkı tanımak istemeyen bağnaz bakış açısıdır.
Hiçbir bağımsız ve özerk kuruma tahammülü olmayan AKP iktidarı ve Başbakan, Merkez Bankası seçiminin kırılgan ekonomiyi alt üst edeceğini bilmesine rağmen inat ve ısrarla sorumsuzluk yapıp, ideolojik bir atamada ve eşi türban takan bir adayda ısrar etmiş ve sonuçta ekonominin alt üst olmasına ve ülkede kriz yaşanmasına sebep olmuştur.
Kimseyi itham etmiyorum ama şeytan da beni dürtüyor!.. Yasal olmayan yöntemler kullanılıp, gerçekleri çarpıtarak Gazeteci Emin Çölaşan’ın banka hesaplarına giren karanlık eller bu günlerde başka hesaplara girseler acaba neler görürler?
Merkez Bankası’na atama krizi yaşanmadan 1280-1320 lira aralığına kilitlenmiş olan ABD dolarının, 1620 liralara varan artışı sırasında acaba kimler paralarını o çok güvendikleri Türk parasında tutmaya devam etmiştir? Ya da bu krizin çıkacağını bilen ve sonuçlarını tahmin eden kimler bu arada dolara yatırım yapmıştır? Şeytan beni dürtüyor ve şahsen ben bunları bilmek ve öğrenmek istiyorum.
Sizler bilmek istemez misiniz? Özellikle bakanların çok kıymetli çocukları ile hısım akraba efradının hesaplarını görebilseydik ne güzel olurdu!
Düşünsenize bu kadar hızlı, beleş, garantili, sesiz sedasız, dedikodusuz, taş atıp kolu yorulmadan, oturduğun yerde birkaç günde % 20 para kazanmayı bu ülkede kim istemez?
Özellikle çocuklarına çok düşkün olan, onların geleceğini garantilemek için özel yasalar çıkarmaktan çekinmeyen bakanlarımızın var olduğu bir ortamda bu kadar kıyak olmaz mı?
İşadamlarının bursları ile ABD’de okutulan çocuklarının nikâhlarını spor salonunda kıyıp, oraya cemi cümleyi çağırıp, devlet uçağı ile yabancı ülkelere kendi eliyle davetiye götürüp, gelenlerden altın toplayanlara Allah yardım edipte altını tarihinin en yüksek seviyesine ulaştırıp deli servetler kazandırmadı mı?
Belki altından kazanılan paralar birkaç takla daha atsın diye bu sefer de dolara yatmıştır. Üstelik yapılacak işlem suç değil... Günah hiç değil! Çünkü bu işte faiz (!) yok...
Neyse, şeytana uyup kalbimi bozmayacağım. Sadece özellikle AKP iktidarının yakınında olanların bu krize bile isteye sebep olanların gerçek hesaplarında hareket var mıdır, yok mudur namusluca ortaya çıkarılsın ve özellikle de AKP’ye oy veren millet bu hareketi görsün isterdim.
Biraz kaba ve argo olacak ama bu gibi durumlara uyan bir söz var: “Bir soğan soyulurken yaşarıyor gözler, hazine soyulurken aldırma der öküzler, hayadan eser yoktur, nafile bütün sözler.”
****
Her zamanki gibi zenginin parası züğürdün çenesini yordu. Sonuçta AKP’nin yönetemediği ülkede; ekonomideki kırılganlık net olarak ortaya çıktı. Sanıldığı gibi Türk lirasının gücünün olmadığı ve yabancıların bir üfürüğüne bağlı olduğu da görüldü.
Böylece yabancı sermaye ülkeye akıyor diye övünülürken sıcak parayla yaratılan cennetin aslında ülkeyi cehenneme ve soyup soğana çevirmeye yaradığı da herkes tarafından bir kez daha anlaşılmış oldu.
Bütün bu olumsuzlukların sorumlusu olan AKP iktidarı bu yangını söndürmek ve çözüm üretmek için ne yapıyor? Çare arıyor mu? Maalesef... “Ateşe körükle gidiyor” İnat ve ısrarla toplumu geriyor. Germekle kalmıyor insanları kamplara bölüyor. Devlet kurumlarını kendi inanç ve ideolojilerine hizmet edecek, liyakatsiz, rejim karşıtı, fanatik, gerici insanlarla dolduruyor.
Bu inatlaşma ve gerginlik siyasi istikrar kadar ekonomik istikrarın da bozulmasına sebep oluyor.
AKP’liler ve Başbakan daha şimdiden cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda dayatmanın, mantıksızca zorlamanın ve sonuçta cepheleşmenin zeminini sağlıyor.
Başbakan, Makedonya dönüşü uçakta gazetecilere Cumhurbaşkanı’nda aradığı nitelikleri özetle şöyle sıralıyor:
“Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye’mizin özellikle temsilde ve ülkemizde barışa, sevgiye, birliğe, beraberliğe, dostluğa zemin hazırlayacak, bu zemini iyi koordine edecek, tabi ki bir lider özelliği olan insan olması beklenir...” diyor.
Gerçekten tarif doğru... Bu tespite katılamayacak birinin aklından zoru olmalı... İlk defa ortak bir payda bulduk. Bir paragraflık şartı da bizler yani onlar gibi düşünmeyen % 78’lik kesim ilave ederiz, böylece sorun çözülür.
İşte Türk halkının çoğunluğunun olmazsa olmazı:
“Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı, demokratik, lâik, sosyal devlet anlayışına inanmış, hukuk devleti anlayışından taviz vermeyen, Atatürk devrimlerine bağlı ve onların koruyucusu, yüzü batıya dönük, beyni çağdaş ve uygar olmanın gereklerini kavramış, kadın erkek eşitliğini içine sindirmiş, halkın (KUL) değil, özgür bireyler olduğunu anlayabilen bir aydın olmalıdır.”
Sayın Başbakan hiç kendini yormasın. Boşuna sinirlenip zaten tel tel olmuş sinirlerini un ufak etmesin. Türk halkının benim iddiama göre % 85’i ilave paragrafta belirtilen özellikler taşımayan, kendisinden şüphe duyulan, güvenilmeyen, ağzı bozuk, insanları bölen, cepheleşmeye sebep olan,dün söylediğini bu gün unutan bir cumhurbaşkanını Çankaya’ya oturtmaz.
Erdoğan diyor ki: “Meclis’in cumhurbaşkanını seçmeye temsil kabiliyeti yoktur diyecek kadar, parlamentoya saygısızlık edenler var.”
Oysa durum tam aksi. İnanın erken seçim isteyen, cumhurbaşkanını Parlamento veya halk seçsin diyenler gerçekten Parlamento’ya ve demokrasiye saygı gösteriyor.
Sayın Başbakan’ın unuttuğu ve yanıldığı konu, Meclis’in kimin temsilcisi olduğudur. TBMM halkın temsil yeriyse, haklı olarak insanlar diyecek ki “Siz halkı hangi oranda temsil ediyorsunuz?”
O günün koşullarında bilinçli olarak yaratılmış ekonomik kriz sonucu siyasi konjonktürde 9 şiddetinde yıkıcı bir deprem yaşanmıştı. Tüm siyasi partiler dip yaparken bu koşullarda AKP, “Biz değiştik, yenilendik, yüzümüz batıya döndü” diye kandırdığı seçmenin %25’nden aldığı oyla tek başına iktidara gelmişti.
Ardan geçen dört yılda görüldü ki hiç değişmemişler. Zaten böyle bir niyetleri de yokmuş. Her zaman dedikleri gibi “Amaca giden yolda her şey mubahtır” sözündeki gibi insanları aldatmışlar.
Şimdi siz AKP’liler: yani halkı kandıran, aldatan, kendi çıkarlarınız uğruna kullanan zihniyet, yandaşlarınız ve sizler zengin olurken geniş kesimleri açlığa, yokluğa mahkûm edenler...
Anayasa’da yerini bulmuş olan kadın erkek eşitliğini hiçe sayıp, kadını ikinci sınıf kabul eden zihniyetin temsilcileri, ülkenin gençleri işsiz ve açken, sizler çare üretemezken “çok çocuk yapın, belinize kuvvet” diyen zihniyet...
Çağdaş aile yapısını yok eden, Medeni Kanun’u tanımayan, çağdaş yaşamı hiçe sayan, (İmam nikâhı ile) üç dört eşli insanları Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekilleri yapan anlayış, karısına şiddet uygulayan vekilini bünyesinde barındırırken kendisini eleştireni kapı dışına itenler; cumhurbaşkanını belirlemek istiyor. Hatta Cumhurbaşkanı olmak istiyor.
Bu günkü seçim sistemi AKP’ye, ( Yani azınlığın çoğunluğu temsil ettiği sisteme) yasal olarak bu hakkı tanısa bile bu tavır adil değildir. Doğru değildir. Etik değildir. Bu durum kapkaç siyasetidir.
Yine Başbakan diyor ki: “Şu anda Meclis’te grubu olan partilerin aldıkları toplam oya baktığınızda, temsil kabiliyeti olduğunu görürsünüz. Bugüne kadar bu konuda uzlaşma ne kadar aranıp ne kadar başarılı olduysa, bu dönemde de uzlaşma arayışları olur.”
Sayın Başbakan’ın anlamadığı veya anlamak istemediği şey; kendisini kimsenin orda neden görmek istemediğidir. Oysa halkın büyük çoğunluğu, rejimin ve ülkenin gerçek sahipleri bu durumdan endişe duyuyor!..
Ülkenin temel değerlerini yok eden, istismar eden, yozlaştıran, halkı bölen, rejimi ve Cumhuriyet’i tehdit eden anlayışlara olanak sağlamasından kaygı duyuyor.
Çünkü AKP zihniyeti bir türlü laf anlamıyor. Başbakan ne içerideki, ne de dışarıdaki söylem ve eylemleri ile güven vermiyor. Rejim karşıtı düşünceler taşıdığı bilinen Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’i inatla görevde tutuyor.
Belediye olanaklarını kullanarak yapılan dinci yapılanma ve beyin yıkama organizasyonlarına göz yumup çanak tutuyor. Onları teşvik ediyor. Haklarında yasal işlem başlatmıyor.
Yüzlercesine tanık olduğumuz ve endişe duyduğumuz bu olaylardan biri de, bilindiği gibi Tuzla Belediyesi tarafından dağıtılan ‘Delilleriyle Aile İlmihali\\\'’ adlı broşürde ortaya çıktı.
Bu zihniyet, erkeklerle kadınların tokalaşamayacağını, “imanlı kadınlar ve erkekler musafaha (el sıkışmak) veya el öpmeyi yalnız mahrem hısımlarıyla sınırlı tutmayı şiar edin” diyen çağdışı anlayışı halka dayatmaya çalışıyor.
Peki bu koşullarda resmen anayasal suç işlenmişken, hükümet ve Başbakan ne yapıyor? Aklına koyduğu ve kendisi için tek kurtuluş yolu olarak gördüğü Çankaya’ya çıkmak için esiyor savuruyor.
En büyük yardımı da bir türlü toparlanamayan, rotasını şaşırmış, soldan vazgeçip sağa yelken açmaya çalışan CHP’den görüyor. Her iki taraf da bunalım teorilerinden medet umuyor.
Dolar artmış, faizler yükselmiş, gelen sıcak para açık bulduğu her kapıdan kaçıp kurtulmak istiyor. AB ile ilişkiler arapsaçına dönmüş, Kıbrıs’ta adil bir çözüm hayal olmuş, güneydoğu kan gölüne dönmüş kimin umurunda?
CHP, lâiklik ve türban kavgasıyla tepki oylarını topladığını sanmanın sarhoşluğunda! Daha güçlü muhalefet olup, görkemli, lüks genel merkez binasında sefa sürmek için sağa yanaşarak oy alacağını sanmanın aymazlığı içinde.
Solda birlik söylentilerini duyar duymaz oluşuma engel olmak için “İlkeli beraberliklere varız.. Buyurun CHP çatısı altına gelin katılın” diyor. Demesine diyor da, bu çağrının samimiyetine kendileri dahil kimse inanmıyor.
İnsanlar inanmamakta haksız da değiller. Çünkü CHP’nin yıllardır her seçim zamanı kullanma amaçlı kandırıp vitrine koyduğu, ‘A takımı’ diye ilan ettiği tüm insanlar, bu gün mâlul gaziler gibi ortalarda dolaşıyor!..
Bu koşullarda, DSP, SHP, ÖDP ve Disk platformu: “Zeytin dalında mı buluşsak, defne dalına mı asılı kalsak” esprisi ile boşa vakit geçiriyor.
Yapılan tüm anketler, olmayan solun (!) gitgide eridiğini ve seçmenin sağa kaydığını gösteriyor. Bu durum gerçek değildir. Bu tespitler bilimle, ilimle, halkın realitesi ile uymamaktadır. Bu gerçek dışı bir yönlendirme ve koşullandırmadır.
Çünkü ülkenin ve halkın gerçeği bu tespitleri doğrulamamaktadır. Bu güne dek, ‘dini, milli, etnik, feodal yapının ve çıkar gruplarının’ farklı argümanları ve halkın iyi niyetli duyguları kullanılarak oylar merkez sağa yığılmıştır.
Oysa ülkede gerçekten sol/sosyal demokrat olan bir seçeneğe ihtiyaç vardır. Ve Türk halkı bu beklentilere açık bir toplumdur.
“Yükümüz ne kadar ağır ve zahmetli olursa, ruhumuzu o oranda eğitir ve yüceltir.” A. Gıde
GÜLER BUĞDAY.
|