Suriye çıkış değil intihar yoludur

24 Mart 2014 Pazartesi, 07:53

Kadri Gürsel/Milliyet

30 Mart Yerel Seçimleri’ne bir hafta kala, dün sınırda bir Suriye savaş uçağı Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürüldü. İster ülkemizin hava sahasını bir süreliğine ihlal etsin, isterse de sınırın sıfır noktasında uçmuş olsun, önce bu Suriye savaş uçağının, düşürülmesini zorunlu kılacak kadar doğrudan ve kritik bir güvenlik tehdidi oluşturup oluşturmadığı soğukkanlılıkla sorgulanmalıdır.
Dolayısıyla resmi makamlar bu hadisenin, iktidarın seçim hesaplarıyla ilgili keyfi bir siyasi eylem değil, tam tersine ülke güvenliğini doğrudan ilgilendiren hayati bir müdahale olduğu hususunda kamuoyunu en ufak bir şüpheye yer vermeyecek şekilde aydınlatmakla mükelleftirler.
Neticede açık savaş halinde olunmayan komşu ülkeye ait bir askeri uçağın düşürülmesi için gereken karar teknik değil, her zaman için siyasi niteliktedir. Bu Suriye uçağının düşürülmesine de siyasi açıdan bakacağız. Bu bakımdan yerel seçim öncesinde yaygın yolsuzluk ve rüşvet iddiaları, Cemaat’le çatışma ve ekonomik durgunluk gibi faktörlerin bir araya gelmesi neticesinde, Erdoğan iktidarının maliyeti büyük olabilecek ciddi bir oy kaybı baskısı altında olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Demokratik ülkelerde iktidarlar seçimle iş başına gelirler ama normal koşullarda mutlaka günün birinde yine seçimle giderler.
Bir liderin iktidarda ilelebet kalmaya kendisini mahkum hissetmesi, özü değişim olan demokrasi açısından olağandışı bir durumdur. Bir yerel seçimde uğrayabileceği oy kaybı nedeniyle iktidarının tehdit altına gireceğini görüp, bu ihtimale bir ölüm kalım meselesiymiş gibi tepki göstermek, otoriter eğilimli liderlere özgü anormal bir siyasi davranıştır. İçeride iyice sıkışan otoriter liderler, ülkelerini ateşe atabilecek kadar bencilce hareket edip çareyi dışarıda macera arayışına girmekte görebilirler.
Yerel seçime bir hafta kala Suriye uçağının düşürülmesini bu açıdan da değerlendirirken, son günlerde Suriye sınırının 40 kilometre içinde kalan Türkiye toprağı Süleyman Şah türbesi hakkında gündeme getirilen askeri müdahale ihtimaline de aynı kuşkucu bakış açısıyla yaklaşmalıyız. Bir El Kaide örgütü olan “Irak ™am İslam Devleti”nin (I™İD) türbedeki küçük Türk birliğinin bölgeyi terk etmesi için süreler vererek saldırı tehdidinde bulunduğu yönünde haberler geliyor.
Türbeye yönelik bir saldırı vuku bulursa Türkiye buna cevap vermek zorunda kalacak, bu doğru.
Mamafih Türkiye’ye düşen bu saldırının olmasını beklemek değil, gerekli caydırıcı tedbirleri alarak gerçekleşmesini önlemektir. Süleyman ™ah Türbesi’ne saldırı, Türkiye’yi Suriye batağına çekmeye dönük bir provokasyondan olmaktan başka bir anlam taşımayacaktır. Oradaki sembolik Türk birliğinin IŞİD’e taktik planda bir tehdit oluşturması zaten söz konusu değildir.
Bu arada AKP iktidarı ve medyasının yakın zamana kadar, ™am rejiminin kendi varlığına meşruiyet kazandırmak ve Batılı güçler nezdinde kendisini ehven-i şer kılmak için sütre gerisinden I™İD’i kolladığı ve hatta desteklediği iddiasını yaymakla iştigal ettiğini de hatırlayalım.
Bu iddiayı dillendirenler, IŞİD’in türbeye yönelik tehditlerinin arkasında Şam rejiminin payının bulunması ihtimalini de göz önüne almak durumundadırlar. AKP iktidarının Süleyman Şah türbesi bahsinde bu birkaç gün içinde zorunluluğu hususunda halkı somut gerekçelerle ikna etmeden atacağı her türlü askeri adım, 30 Mart seçimlerindeki kaybı azaltmak için sapılan bir dış macera olarak algılanacaktır. Müdahaleci ajitasyon ve propaganda da seçim hesabıyla yapılan savaş kışkırtıcılığıdır. Bir müdahalenin Erdoğan’a birkaç puan katkısı belki olabilir ama önümüzdeki dönemde hayati bir kayba yol açması daha büyük ihtimaldir.
İktidarlarını ne pahasına olursa olsun koruma derdine düşenlerin hatırdan çıkarmamaları gereken husus, iflas etmiş Suriye politikalarına kendi seçmen tabanlarının bile destek vermediği ve Türkiye halkının yüzde 72’sinin bu ülkeye bir müdahaleye karşı olduğudur (Kaynak: GMF Transatlantik Eğilimler Araştırması 2013). Bu gerçeği göz ardı ederek atılacak sorumsuz ve maceracı adımlar Türkiye’yi felakete, iktidarı da mahva sürükler, intihar demek olur.