Ortaçağ artığı zihniyet devam ediyor

25 Eylül 2013 Çarşamba, 09:28

Rana Ulaş /Odatv.com

Ülkemizi hızla ortaçağa iade etmeye çalışan zihniyet yine iş başında. Daha önce de hakkında yazdığım ortaçağ artığı zihniyeti olan kişi Ömer Tuğrul İnançer.

Ömer Tuğrul İnançer, Cerrahi Tarikatı şeyhlerinden ve kendisinin tasavvuf düşünürü olduğunu iddia ediyor. İnançer aynı zamanda bir avukat, yani hukuk adamı. Ama Aziz Nesin’in dediği türden bir “imam avukat”, hem de yobazından. Bugün ülkemizde 1926 yılında çıkarılan Türk Medeni kanununun kadınlara getirdiği hakların geçerliliği sürüyor. İnançer edep ve terbiyeden söz etmiyor, esas olarak kadınlara Cumhuriyet devrimiyle sağlanan bu haklara karşı çıkıyor. Her iki açıdan da İnançer'in açıklamalarını tam bir cahillik diye değerlendirebiliriz. Ama yalnızca böyle değil. Çünkü böyle olsaydı hafifletici bir neden sayabilirdik. Ancak, ortada kadın bedenini kontrol etmek hatta teslim almak amacında olan bir gericilikle karşı karşıyayız.

Ömer Tuğrul İnançer, ramazan ayında bir programda hamile kadınlar için yaptığı açıklamalarla gündeme gelmişti. Anlaşılan o ki, İnançer gündemde olmayı sevdiğinden, gündemde kalmaya çalışıyor.

İnançer kadına ilişkin yeni açıklamalarıyla şaşırtmaya çalışıyor, ancak biz şaşırmıyoruz. Akıl ve bilimi dışlayan yalnızca inançla hareket eden bir kafadan başka türlüsünü beklemek olanaksız.

İnançer bu kez de kadınların iş yaşamlarına karışıyor. Kadının ekonomik özgürlüğünü ‘aldatmaca’ olarak adlandıran İnançer, ‘çalışan kadınların yuvasını dağıttığını’ iddia ediyor.

İnançer ayrıca ''Eş yoktur, zevce vardır'' diyor.

İnançer, TRT’deki “Ömer Tuğrul İnançer ile Gönül Dünyamız” adlı programda yer alması programın adıyla da çelişki oluşturuyor. Ne yazık ki bu tür çelişkiler olağan hal almaya başladı.

İnançer, “Çalışan kadın ben kocama muhtaç değilim deyip yuvasını dağıtıyor” derken, maddi bağımsızlığı olmayan kadınların evliliklerinde fiziksel ve psikolojik baskıya katlanmak zorunda olduklarının farkında değil sanırım. Kadın çalışıp kocasına muhtaç olmadığı için değil, evinde huzurlu ya da mutlu olmadığı için ayrılmak ister. Bunu da ancak maddi bağımsızlığı olan kadın başarabilir.

İnançer, sözlerine şöyle devam ediyor;

“Kocasına muhtaç değil ama elin adamının patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor.”

Yanlışın neresinden tutsam bilemiyorum. Eşle yapılan nikah ile işverenle yapılan iş sözleşmesi aynı şey midir! İşverenle yapılan sözleşme gereği yapılan iş karşılığı maddi imkanlar sağlanır. Bir emir komuta zinciri değildir yaşanan. Ortada “haysiyet” bozucu bir durum yoktur. Ayrıca İnançer, patronları illa ki erkek olarak görmesi yine kadınları iş yaşamından ne kadar ayrı tuttuğunu gösteriyor.
İnançer gerici zihniyetini şu sözlerle hala kafamızın içine sokmaya çalışıyor;

“Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır.”
Kadının erkeğin gereksinmeleri için yaratıldığına inanan bir zihniyetten farklı bir tepki beklemediğimizden yine şaşırmıyoruz. Yalnızca bu gerici zihniyeti teşhir ediyoruz.

Bu gerici tutum ve zihniyet sahipleri yakında kadınların kapanmadan sokağa çıkmaması yönünde açıklamalar yapmaktan çekinmeyecektir. Bunu hala görememek de ya çok iyi niyetli olmaktan ya da cahillikten kaynaklanabilir. Bir kaç yıl öncesine kadar iktidarı destekleyen liberaller özgürlüklere getirilen kısıtlamaları görünce “şoke” oluyorlar. Artık liberallere gereksinimi kalmadığını düşünen iktidar ise akıl almaz uygulamalarını bir bir gerçekleştiriyor.

İktidar, sistemin de desteklediği ataerkil zihniyet yapısı ve dinin gerici, yobaz yanından aldığı güçle kadınla daha çok uğraşacağa benzer. Toplumu yeniden biçimlendirmeye çalışan iktidar, değişime kadından başlar. Bizim de yaşadığımız tam budur.

Rana Ulaş

Odatv.com