26 Eylül 1985’de SODEP ile Halkçı Parti’nin birleşmesi ile kurulan Sosyal demokrat Halkçı Parti (SHP) Erdal İnönü’nün Genel Başkanlığı 1989 yerel seçimlerinde yüzde 28,8 ile İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere 39 ilin belediye başkanlığını kazandı. Haziran 1989’da Sosyalist Enternasyonal'e tam üye oldu. 12 Aralık 1990’da İnönü ve Demirel ortak bir bildiri ile erken seçim istediler. Ekim 1991'de yapılan erken seçimleri DYP kazanırken, Halkın Emek Partisi ile ittifak yapan SHP yüzde 20.75 ile 88 milletvekili çıkardı. Kürt illerinde oy oranını yüzde 34’e çıkartan SHP, Karadeniz, Trakya ve Ege’de büyük oy kaybı yaşadı. TBMM açılışında Kürtçe yemin eden HEP kökenli milletvekilleri tutuklandılar, diğerleri de SHP’den istifa ettiler. 20 Kasım 1991’de Demirel’in Başbakanlığında DYP-SHP koalisyon hükümeti kuruldu, İnönü Başbakan Yardımcısı oldu.
Ocak 1992’deki Olağanüstü Kurultay’da üçüncü kez yenilen Baykal 9 Eylül 1992’de CHP’yi yeniden kurdu, bir grup SHP milletvekili CHP’ye geçince SHP’nin milletvekili sayısı 52’ye düştü. 1993’te Turgut Özal’ın “ani ölümü” üzerine, SHP desteğinde Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı oldu. Tansu Çiller, DYP’nin Genel Başkanı ve SHP koalisyon hükümetinde Başbakan olurken, Haziran 1993’te ilginç bir şekilde Erdal İnönü siyaseti bırakacağını açıkladı, Eylül 1993’de toplanan Kurultay'da Murat Karayalçın Genel Başkan seçildi. 18 Şubat 1995'te SHP, CHP ile yaptığı ortak kurultayla CHP’ye katıldı…
SHP’nin toplam 10 yıl süren “kısa tarihi”, Türkiye açısından büyük olayların tarihiydi.
SHP, SODEP gibi, Türkiye solunun neredeyse bütün renklerini içine alan, söylemleri ve çözüm önerileri ile sol olan, milletvekili profili bugünle kıyaslanmayacak kadar güçlü olan bir partiydi.
SHP için “özgürlük ve eşitlik” temel prensip olurken, emek en yüce değerdi. Kürt sorununda bugün bile telaffuzu zor söylemleri daha 1989’da yapan parti SHP’ydi..
Böyle bir parti, son altı ayı CHP adı altında olsa da 20 Kasım 1991 ile 6 Mart 1996 tarihleri arasında, önce Demirel, sonra Çiller başbakanlığındaki hükümetlerin koalisyon ortağıydı…
Böyle bir partinin koalisyonda olsa hükümet ortağı olduğu bu dönem Türkiye’nin en karanlık birkaç döneminden biriydi…Aralarında, Musa Anter, Uğur Mumcu, Onat Kutlar ve Metin Göktepe’nin de olduğu onlarca “faili meçhul cinayet” bu dönemde işlendi…PKK’nın ateşkes ilan ettiği 1993 başında, Eşref Bitlis “uçak kazasıyla”, Turgut Özal “kalp krizi” ile 1993’de öldüler…Sivas katliamı, arkasından Başbağlar katliamı, 33 askerin öldürülmesinin tarihi de 1993…1995’teki Gazi katliamı da bu dönemin en önemli “faili meçhul” katliamlarından biri…
Şimdi, Sivas katliam davasında mahkemenin verdiği zamanaşımı kararı bu dönemi yeniden gündeme taşıdı…
Bu kez sis perdesi aydınlanabilir mi? En azından Sivas!
Sivas aydınlanırsa diğerleri de çorap söküğü gibi aydınlanır!Aydınlanması için dönemin SHP’li bakanlarının mutlaka konuşması gerekir…
“Koalisyonun küçük ortağı” olmak her şeyi örtebilir mi?
SHP’nin bu dönemdeki siyasi sorumluğu yok muydu?
Bu kadar “olay” olurken SHP, niçin ısrarla koalisyon ortağı olarak kaldı?
Niçin bir tek SHP’li bakan bile istifa etmedi?
SHP’li bakanların artık konuşmaları gerekmiyor mu?
Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Mümtaz Soysal ,Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay, Fikri Sağlar, Ziya Halis, Mustafa Kul, İbrahim Tez, Azimet Köylüoğlu,Algan Hacaloğlu, Nihat Matkap…
|