İletilerinizi bekliyorum...

gulerbugday113@gmail.com

Facebook

    (Güler Buğday)

Twitter

    twitter.com/gulerbugday

 

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI

25 Kasım 2015 Çarşamba, 16:29

Cumhuriyeti kuran parti, artık laik cumhuriyeti yıkanlara, tek adam diktasını dayatanlara ve korku imparatorluğu yaratanlara engel olamıyor!

Bursa Bamsz | letiim | zgemiim | Kitaplarm | Hakkmda Yazlanlar | Animasyonlu iirler

Ana Menü

» Ana Sayfa

» Haberler

» Yazılarım

» Yazarlar

» İletişim

» Künye

» Bize Yazın

» Bağlantılar

ATATÜRK Diyor Ki;

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

YAZAR YAZI

Yalpalamalarına rağmen en cesur Erdoğan çıktı!

Yalpalamalarına rağmen en cesur Erdoğan çıktı!

05 Ekim 2011 Çarşamba, 06:55

Mine Şenocaklı /VATAN

Son kitabı 'Barışa emanet olun'la bir kez daha Kürt meselesine barışçı çözüm arayan gazeteci Hasan Cemal: Yalpalamalarına rağmen en cesur Erdoğan çıktı!

Kürt meselesinin çözümüyle ilgili en cesur, en yürekli lider Tayyip Erdoğan oldu. Bu, onu 2009’a, Habur’a kadar
getirdi. Bence bu konuda PKK realitesini de gördüğü için masaya oturuldu. Sonra yalpalıyor, yeterli cesareti devam ettiremiyor, ayağını gaz pedalından ufak ufak çekiyor ama ben yine de umudumu kesmiş değilim Erdoğan’dan... Önümüzdeki dönemde şu an karşı karşıya olmuş olduğumuz olumsuzluklara rağmen yine siyasi iradesini barış kapısının açılmasından yana koyabilir...

Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat vefatından önce yaptığımız bir söyleşide şöyle demişti; “Bu ülkede yaşayan her kuş leylek, her ağaç kavak mı ki ben de Türk olayım!” Bence bu söz Kürt meselesini çok güzel anlatıyor...

Çok güzel, çok doğru bir ifade... 27 Mayıs Darbesi’nin lideri Orgeneral Cemal Gürsel 1961’de Diyarbakır’da diyor ki; “Bu memlekette Kürt yoktur. Kürdüm diyenin yüzüne tükürürüm!” Kürt’e Kürt değilsin demiş Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel. Emin ol, bunları çok az insan biliyor.

Yine Abdülmelik Fırat, “Bu ülkede Kürtleri ve Türkleri bir arada tutan şey din kardeşliğiydi ama artık o da zayıflamaya başladı” demişti... Peki bizde din bir çimentoyken ve iki halk da evliliklerle bu kadar iç içe girmişken, çözüm için dile getirilen demokratik özerklik nasıl hayata geçecek? İrlanda’da olduğu gibi birlikte yaşadığımız sokakları, okulları ayırmadığımıza göre...

Kürtlerle Türkler arasında bir iç içelik var hakikaten. Ve Türklerle Kürtler birbirlerinin gırtlağına sarılmadılar. Şehirlerde yine birlikte yaşıyorlar. Tansiyon yükseliyor bazen ama iç savaş benzeri çatışmalar yaşanmadı Allah’tan. Bundan sonra da yaşanmaması lazım. Çok büyük bir kan gölünün, bir cehennem çukurunun içine yuvarlanmazsak yaşanmaz da diye düşünüyorum.

Ne olursa yaşanır peki?

Önemli olan önce herkes parmaklarını tetikten çekecek, silahlar susacak. Önce silahların susması için de PKK’nın ‘ama’sız, önkoşulsuz ateşkes ilan etmesi lazım. Bu arada devletin, bunu ifade etmesi de gerekmiyor ama perde arkasında frene basıp operasyonları durdurması gerekiyor. Artık BDP’li milletvekilleri Meclis’e de girdi, İmralı’da Öcalan’a dönük görüş yasağının kaldırılması ve yeniden Oslo benzeri süreçlerin açılması lazım. Bu konuda bir hayli mesafe de alınmış geçmişte. Öcalan’ın hazırladığı yol haritaları var. O yol haritalarını yakın geçmişte devlete yeniden vermiş. Bana da bunları Kandil’de Karayılan açıkladı. Ondan sonra kolayından zoruna doğru yol almak lazım. Önemli olan insanlar ölmesin. Bence artık büyük bir mesele değil parmakları tetikten çekmek.

PKK artık frene basmalı

Bu o kadar kolay mı? Son ateşkesi bile kimin ortadan kaldırdığı tartışılıyor. Sizce kim kaldırdı?

Burada çok şey söylenebilir. Ama görünen, bu şiddet kabarmasını PKK başlattı yeniden. Onlarla konuştuğunuz zaman, hükümet KCK davasında tutukluları serbest bırakacak hiçbir adım atmadı, tutuklu milletvekillerinin serbest kalıp Meclis’e girmesi konusunda da hiçbir adım atmadı, yüzde 10 barajına dokunmadı, bütün bu gerekçeleri öne sürüyorlar. Tabii aynı zamanda şimdi Kandil’in bombalanmasını da... Bunları söyleyebilirler. Ama önemli olan PKK’nın burada frene basmasıdır. Bu saatten sonra şiddetin ve silahlı eylemin hiçbir gerekçesi olamaz. Türkiye o kadar büyük acılar çekti, o kadar çok kan aktı ki, İmralısı da, Kandili de, Ankarası da şunu biliyor artık, silahla bir yere gidilemez. Sen ne Kandil’i temizleyebilirsin silahla ne de PKK’yı bitirebilirsin...

Hatırla, eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşa, ki Aralık 2007’de kara harekatını yöneten komutandır, iki yıl önce 32. Gün’de Mehmet Ali Birand’ın programında, “Türk silahlı kuvvetlerinin tümü gitse Kandil’i temizleyemez!” dedi. Kara harekatı darbe vurur mu vurur, öldürür mü öldürür... Ama sorunu bitirmez. PKK da şiddetle, silahla daha nereye kadar gidebilir? Alabileceği mesafeyi aldı. Bu mesele sonunda yine masada bitecek. Siyaset konuşacak, silahlar değil. Ve biz bu noktaya geleceğiz.

Klasik bir soru olacak ama... Ne olur bundan sonra sizce? Siz ne bekliyorsunuz?

Bundan sonra iki yol var. Benim daha yakın gördüğüm ihtimal, bir süre daha bu çatırtı patırtı, kan ve gözyaşı devam eder. Ama bunun çok uzun süreceğini sanmıyorum, sonra silahlar susar ve masaya dönülür. Bu daha yakın ihtimal. Daha uzak ihtimal ise, onu düşünmek bile istemiyorum, hakikaten büyük bir cehennem çukuruna yuvarlanmak, frenlerin boşalması ve birkaç yıl sürebilecek bir kan ve ateşin sıçraması...

Karayılan size, “Eğer devlet bazı adımlar atmazsa devrimci halk savaşını başlatırız” diyor. Bunda da kararlı görünüyor...

“Büyük şehirleri de yakarız yıkarız” diyor. Bunu düşünmek bile istemiyorum. Bunun için hep söylüyorum, PKK ve Kürtlerin bir bölümü kızıyor ama bence ‘ama’sız, önkoşulsuz, tek taraflı bir ateşkes ilanı olmalı. Bu arada da Apo’nun görüş yasağı kaldırılmalı. O zaman Apo da devreye girer. Öbür tarafta zaten BDP’liler Meclis’e girmiş durumdalar. Yeni anayasayla birlikte barış treni yeniden ağır ağır kalkar istasyondan diye düşünüyorum.

IRA’nın silahları 9 yılda gömüldü

Sizin barıştan anladığınız ne?

Öncelikle barış yolculuğu diyorum. Barış treni bir yerden, bir istasyondan kalkacak, barışın tam kurulacağı istasyona doğru yol alacak. Başlangıcında parmaklar tetiklerden çekilecek. Yani dağda silahlar susacak. Sustuktan sonra silah yerine siyaset konuşacak. Ve meseleleri kolayından zoruna doğru ele alıp düğümleri çözmeye başlayacağız. Kolayından zoruna doğru! Başka çaresi yok.

Kolayı ne?

Bir defa pratik şeyler var. Öncelikle şu KCK operasyonlarının, tutuklama dalgalarının durması gerekiyor... Terörle Mücadele Yasası ve Türk Ceza Yasası’nda bazı değişiklikler yapılarak bu KCK tutuklularının ve tutuklu milletvekillerinin serbest kalması sağlanabilir. En azından onların bir bölümünü serbest bırakacak ve siyasete dönmelerini sağlayacak birtakım pratik yasal adımlar atılır. Kuzey Irak’ta Mahmur Kampı’nda yaşayan Kürtler var. Onlara yönelik jestler devreye sokulur. Ondan sonra İmralı’daki Öcalan’ın hapis koşulları düzeltilir. Çünkü İmralı koşullarının düzeltilmesi Öcalan’ın Kandil ve devlet arasındaki arabuluculuğunu kolaylaştırır. Sonra Anayasa’da vatandaşlık tanımı var... Böyle bir sürü adım. Önemli olan bunları bir yol haritasının içinde yerli yerine oturtmak ve silahlar patlamadan bunları konuşmak. Bu bir süreç. Barış süreci... Zaman alır. Asla bir anda olmaz. Unutmayalım, Kuzey İrlanda’da anlaşma yapılıyor, parmaklar tetikten çekiliyor, ama IRA’nın silahlarının gömülmesi 9 yıl alıyor.

Peki Öcalan’a af getirilebilir mi sizce?

Öcalan, Kürtlerin nezdinde bir efsane, bu böyle. Nizamettin Taş (PKK’nın eski yöneticisi) Erbil’de bana demişti ki, “Apo’nun ve dağdaki lider kadrolarının geleceğini güvence altına almadan barışa giden yol açılmaz.” Çok önemli bir laftır bu. Yani Apo, kendisini serbest bırakacak bir çözüme ‘Evet’ der. Kendisini, geleceğini güvence altına almıyorsa barışa neden ‘Evet’ desin ki!

Kitapta, Mandela’nın bir sözünü sık sık kullanıyorsunuz. “İnsan dostlarıyla değil düşmanıyla barış yapar” diyor Mandela. Bu süreçte bunu unutmamak gerekiyor sanırım...

Kesinlikle. Öyle ya, dostunla barış yapılır mı? Dostsundur zaten, düşmanınla barış yapılır. Hükümet de bunun farkında. Zaten farkında olmasa Oslo’da oturup PKK temsilcileriyle bir araya gelebilir mi? Sen 4-5 yıl önce bunu düşünebilir miydin? Hayal bile edemezdin...

Gelinen noktayı görünce, evet hayal bile edemezdim. Başbakan Erdoğan’ın, 2005 yılında “Kürt meselesi bizim de meselemizdir” sözleri, o kadar önemli sözlerdi ki manşetlere taşınmıştı...

Evet. 2005 Ağustos’u çok önemli bir başlangıçtır. “Kürt meselesi bizim de meselemizdir. Devlet hata yapmıştır” dedi. Bu çok önemli bir çıkıştır.

Peki sizce devlet elinden geleni yapıyor mu çözüm için?

Devlet, PKK realitesini kabul edip, oturmuş konuşuyor. Devletin yapmadıkları da var, demin konuştuk, operasyonlar devam ediyor, milletvekilleri hapiste... Devlet o konularda adım atmıyor. Buna rağmen ben diyorum ki, öyle bir noktaya geldi ki bu işler, PKK ‘ama’sız, tek taraflı bir eylemsizlik ve ateşkes ilan etsin. Bu yeni bir süreci başlatır, hızlandırır. Çünkü Kürtler de barış istiyor, Türk kamuoyu da bu zabıt olayından sonra gözüktüğü gibi ‘Yeter artık, barış olsun’ diyor.

Kitapta Kürt meselesiyle ilgili liderlerden alıntılar yaptığınız bir bölüm var. Özal’dan Demirel’e, Ecevit’ten Erdoğan’a tüm başbakanlar bir an geliyor “Artık bıçak kemiğe dayandı” diyor... Ama görüyoruz ki değişen bir şey olmuyor.

Evet. Ama aralarında yalpalamalarına rağmen en cesuru Tayyip Erdoğan çıktı.

Ben daha 1994 yılında Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı iken Kürt raporu hazırladığını bilmiyordum. Sizin kitabınızı okurken öğrendim...

Evet. İlgileniyordu. O zamanlar danışmanları vardı, şimdi AK Parti’den milletvekili olan Mehmet Metiner, BDP’den milletvekili seçilen Altan Tan... İkisi de o İslamcı gelenekten geliyor. İkisi de Kürt ve bu meseleyi çok iyi biliyor...

Bazı yalpalamalarına rağmen en cesur lider diyorsunuz Erdoğan için...

Evet. Bence Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Kürt meselesinin çözümüyle ilgili en cesur, en yürekli lider Erdoğan oldu. Bu, onu 2009’a, Habur’a kadar getirdi. Bence PKK realitesini de gördüğü için masaya oturuldu bu konuda. Sonra yalpalıyor, yeterli cesareti devam ettiremiyor, ayağını gaz pedalından ufak ufak çekiyor ama ben yine de umudumu kesmiş değilim Erdoğan’dan... Önümüzdeki dönemde şu an karşı karşıya olduğumuz olumsuzluklara rağmen yine siyasi iradesini barış kapısının açılmasından yana koyabilir.

Habur’la her şey tersyüz oldu galiba... Siz aslında Habur’la ilgili endişelerinizi hemen dile getirmiştiniz. Hatta kitapta da anlatmışsınız, Habur’dan girişler olmadan önce Ahmet Türk sizi arıyor, “Çok olumlu gelişmeler oluyor. Ama telefonda konuşamayız” diyor. Bunun üzerine Emine Ayna evinize geliyor ve Habur’dan bir grup PKK’lının ülkeye giriş yapacağını anlatıyor. Siz de bunun için erken olduğunu, aslında bunun arabayı atın önüne koymak olduğunu söylüyorsunuz...

Evet bunu yazdım da... Ama ilginç olan şu var, Karayılan bu gidişimde, “Öcalan da tedirgindi” dedi. Habur’u iki taraf da kötü yönetti ve bunu özellikle Baykal başta olmak üzere muhalefet çok kötü kullandı. Çok kötü kullanınca bir anda anketlerde, kamuoyu yoklamalarında AK Parti’ye destek düşmeye başladı.

Siz “12 Haziran seçimlerinden önce Başbakan Erdoğan, ‘Kürt sorunu bitmiştir, sadece Kürt kardeşlerimin sorunları vardır, PKK sorunu vardır’ diyerek 2005’teki çizgisinden uzaklaştı” diyorsunuz. Peki AK Parti’nin bu kadar öne çıkan Müslüman kimliği olmasa, bu mesele daha mı kolay çözülürdü sizce?

AK Parti içinde muhafazakâr ve dini kimlikle, milliyetçilik çok iç içe. O çözümü zorlaştırıyor tabii... AK Parti’nin Kürt meselesinde rahatça adım atmasını engelliyor bence. Milliyetçilik ve muhafazakârlık Tayyip Erdoğan’da da var. Bu yüzden bir nokta geliyor, o da frene basıyor. Çünkü AK Parti hem muhafazakâr hem milliyetçi bir parti ve içinde aşırı milliyetçi bir damar da var. O yüzden, o damarın etkisiyle ve bir de MHP’yi yüzde 10 barajının altına düşüreyim diye seçim öncesi Tayyip Erdoğan “Ben olsam 1999’da Öcalan’ı asardım” demeye kadar varan bir milliyetçi söylem kullandı, ki bu yanlıştı.

Türkiye bölünmez!

Sizce Türkiye bölünür mü?

Ben ihtimal vermiyorum.

Nasıl olacak peki? Federasyon mu olacak?

Bunlar hep tartışılabilir. Aynı şekilde bağımsızlık isteyen Kürtler de çıkacaktır. Bugün de vardır. Onlar da şiddete ve silaha başvurmamak koşuluyla kendi düşüncelerini siyaset yoluyla, barışçı yollarla hayata geçirmek için çalışabilirler. Bunlar savunulacak. Federasyon da, bağımsız devlet de... Ama ben ikisine de ihtimal vermiyorum.

Neye ihtimal veriyorsunuz peki?

Benim ihtimal verdiğim, Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, ki bu aynı zamanda demokrasinin ete kemiğe bürünmesidir. Bu şekilde bölgeler kendi kendilerini merkezden ayrı olarak yönetebilirler. Buna Kürtler ‘özerklik’ diyebilir, sen ‘güçlendirilmiş yerel yönetim’ diyebilirsin. Bunun ilk adımı olarak Avrupa Birliği çerçevesinde güçlendirilen yerel yönetimlerde reform yapılabilir. Bu zaten Türkiye’de de düşünülmüş bir şeydir. Hatta o kadar ki, 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren, “Türkiye’nin değişik bölgelere ayrılarak yönetilmesi daha iyidir” dedi. Adamı vatan haini ilan ettiler. Bu olabilir. İskoçya örneğini düşün. İskoçya, Britanya’nın bir parçası ama parlamentosu var, hükümeti var, kendi kendini yönetiyor. Milli futbol takımı var. Son seçimleri de İskoçya’nın bağımsızlığını savunan milliyetçi parti kazandı. Fakat seçimleri kazanmasına rağmen, İskoçları ayrılmaya, yani bağımsız İskoç devleti kurmaya ikna edemedi. Yüzde 50 küsur oyla seçimi kazandı ama bağımsız İskoç devleti fikri kamuoyu yoklamalarında yüzde 20’yi bile geçmiyor.

Yani tek başına yüzde 50 küsur oyla seçimi kazanıyor ama bağımsızlık dediği zaman oylar yüzde 20’de kalıyor?

Evet. Aynı şey İrlanda için de geçerli. Onların da parlamentosu var, hükümeti var, kendi kendilerini yönetiyorlar ama bağımsızlık dendiği vakit yüzde 18-19’da kalıyorlar. Diyeceğim, şimdi bizde de bir anlamda ‘özerklik’, yani kendi kendini yönetme istekleri var. Ama yarın bu ne getirir bilinmez. Bunların barış içinde konuşulması lazım. Senin önce onların silahla bağını koparman lazım. Türkiye’nin şunu unutmaması lazım; Kuzey Irak ya da Irak Kürdistan’ı ya da resmi adıyla Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, hangi adı koyarsan koy, burada Kürtlerin kendi parlamentosu var, kendi hükümeti var. Kürtlerin üniversiteleri var, liseleri var, radyoları var, televizyonları var, kendi dillerinde eğitim yapıyorlar. Yani bir yerde Kürt devletinin çekirdeği orada atılmış durumda. Ta 1990’lardan bu yana... Ve zenginleşiyorlar. Orada kurulmuş bir Kürt devleti varken, sen hâlâ Kürtçe eğitim yapalım mı yapmayalım mı diye konuşursan komik duruma düşersin.

Kandil’e mesaj getirip götürmedim

Kandil’e giderken Zagros, “Çözüme mi çalışıyorsun Hasan Abi, yoksa gazeteye mi?” diye soruyor size. Bu laf çok hoşuma gitti...

Tabii onun merakı ben gerçekten sadece gazeteci miyim, yoksa o gazeteciliğimin arkasında bir kuryelik mi yapıyorum. Onu merak ediyor o.

O tarafı benim hiç aklıma gelmedi açıkçası. Daha çok bu dönemde gazetecilik yapmanın da hiç kolay olmadığını düşünmüştüm o sözleri okuyunca...

Yok... Onun esas merak ettiği, bu adam arabulucu mu, gel götür mü yapıyor Ankara ile Kandil arasında. “Barışa mı, çözüme mi” derken bunu kastediyor.

Böyle çok soran var mı size?

Var tabii... Bu konuyla ilk defa karşılaşmıyorum. 1993’te Bekaa’da Apo ile konuştuğum vakit de, 2009’un Mayıs’ında Kandil’e Karayılan’la görüşmeye gittiğimde de hep bu öne sürüldü. Dendi ki, “Hasan Cemal mesaj getirip götürüyor.” Bu kesinlikle söz konusu değil. Zaten 40 küsur yıllık meslek hayatımda hiçbir zaman gazetecilik kimliğimin dışına çıkmadım. Bir de Karayılan’la bütün konuşmalarımda hiç başbaşa kalmadım. Hep yanımda bizim gazetemizden Namık Durukan vardı. Teyp sürekli açıktı. Bunu herkes bilir. Ama bunu geçtiğimiz gün de ifade ettim; eğer barışa çok kritik katkı yapacaksa arabulucu olurum!

BİTTİ

KİTAPTAN...

“Hasan Abi çözüme mi çalışıyorsun, gazeteye mi?”

(Kandil’e Murat Karayılan’la görüşmeye giderken, yolda...)
Söyle Zagros.

Hasan Abi çözüme mi çalışıyorsun gazeteye mi?

Her ikisine de Zagros... Barışa da gazeteye de...

Gülüyor: Dogridir Hasan abi.

Söyle Zagros.

Barış umudun var mı Hasan Abi?

Vardır Zagros, yoksa Kandil’e kadar gelmezdim.

Dogridir Hasan Abi...

Merak etme Zagros. Senin ufaklık, Mavdar, hayatlara değil silahlara veda edildiği güzel zamanlarda yaşayacak, hiç kuşkun olmasın.

Dogridir Hasan Abi...

“Hasan abi yoruluyor, ihtiyardır. Onu bu sefer Cengiz Çandar’ın geldiği yoldan getir!”

Zagros türküyü değiştiriyor:

Yollar gider Zagros’a, Cudi’ye,

Dağlar bize hediye!

Ali Beg Vadisi’ne, yılan gibi kıvrılan yola vurduk. Bu yolu çok eskilerde bir İngiliz mühendis yapmış, adı Hamilton olan...

Ben “İki yıl önce Kandil’e çıkarken yolumuz böyle asfalt değildi. İran sınırındaki Ranya’dan dağa vurmu∫tuk. Şimdi konforlu gidiyoruz,” diye tekrarlayınca, gülüyor Zagros:

“Oradaki yol falan değildir. Onu biz kendimiz yapmışız. Vadilerin içinden, uçurumların kenarından geçen katır yoludur o. Ama Ahmet Deniz, (PKK’nın Kandil’deki medya sorumlusu) dedi ki, ‘Hasan abi yoruluyor, ihtiyardır. Onu bu sefer Cengiz Çandar’ın geldiği yoldan, asfalttan getir!’”
Kahkahayı atıyor...

Asker freni boşalırken sivil freni devreye girebilir. Sivil rejim otoriterleşebilir! Demokrasi bir süreçtir!

Türkiye ‘asker freni’nden kurtulurken, demokrasinin de, daha doğru deyişle demokratikleşmenin de zaman alacağını hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor. ‘Asker freni’ boşalırken ‘sivil freni’ de devreye girebilir. Sivil rejim otoriterleşebilir! Bu ihtimal de hiç kuşkusuz var, siyasetin gündeminde.

Başbakan Erdoğan, 2011 yazında siyaseten çok güçlendi yüzde 50 oyla... 2000’lerin başından itibaren hayatı kendisine cehennem etmiş olan ‘askeri vesayeti’ de, askerin sivil bürokrasideki, yargı ve üniversitedeki ‘işbirlikçileri’ni de ciddi biçimde geriletti. Ama Erdoğan’ın aynı zamanda iş ve medya dünyası üstündeki gölgesi uzadıkça uzadı. Böylece işini kaybeden gazeteciler çoğaldı. Siyaset kokan astronomik vergi cezaları (Doğan Grubu örneğinde olduğu gibi) iş alemini ürküttü. Türkiye, doğrudur, ‘asker freni’nden kurtulmadan demokratik hukuk devletine açılamazdı. Bu yolun açılmasında Tayyip Erdoğan’ın bir lider olarak belirleyici, yapıcı rolü hiç kuşkusuz teslim edilmeliydi. Ama iş bununla bitmez. 2011’in ikinci yarısındaki güncel soru şuydu:

Erdoğan’ın elinde toplanmış, eski deyişle temerküz etmiş olan gerçekten büyük siyasal güç nasıl kullanılacak?

Güç şımartabilirdi de...

Erdoğan’ın gücü sevdiği, bu gücü kendine saklamadığı, bazen acımasızca kullandığı malumdu, örnekleri vardı. Önümüzdeki dönemde Başbakan Erdoğan, özellikle 12 Haziran seçim zaferiyle elde ettiği büyük gücü daha çok demokratikleşme yolunda kullanırsa, Türkiye’nin önü açılacaktı.

Gerçekten demokratik bir anayasa yaparsa... Kürt sorunuyla şiddetin bağını kopartırsa... PKK’ya dağdan iniş yollarını açarsa... Şiddete teslim olmaz ve yaşanan acıların üzerinden geleceğe bakar ve geleceği kurabilirse... İfade özgürlüğünün sınırlarını Türk Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasası’nı değiştirerek genişletirse... Hapisteki gazetecilerin, hapisteki KCK’lıların, hapisteki BDP milletvekillerinin özgürlüğünü sağlayacak yasal düzenlemeler yaparsa... Medya ve iş dünyasının üstüne düşen ürkütücü gölgesini kısaltırsa... Bütün bunları gerçekleştirebilirse... Çok büyümüş olan siyasal gücünü bu yollarda kullanabilirse Erdoğan, askeri vesayetten sivil vesayete mi sorularının herhangi bir inandırıcılığı kalmazdı.

Ya aksi ihtimal?

Yazarlar

AKP ‘darbeyi’ kapatacak

25 Ekim 2016 Salı, 12:14


AKP ‘suç ortağı' arıyor

Mustafa Ünal /ZAMAN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:28


Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Haziran 2015 Cuma, 09:21


Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez

Erhan BAŞYURT/BUGÜN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:16


Ya Koalisyon ya Başkanlık...

Eren Erdem/YURT

12 Haziran 2015 Cuma, 08:58


Kırılma noktası!

Güngör Mengi/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:45


AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?

İbrahim Kiras/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:42


Ali İsmail…

Bekir Coşkun - Sözcü

23 Ocak 2015 Cuma, 09:34


Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?

Mehmet Kamış/ZAMAN

14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39


Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi

Can Ertan /HABER

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57


Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik

Özgür Şen

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17


AKP’nin IŞİD çıkmazı

Hüseyin ALİ/Özgür Gündem

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10


Siyasi etik yasası çıkarılmalı

Serpil Çevikcan/Milliyet

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37


MİT’in sicili

Gültekin AVCI/BUGÜN

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17


İslamofobi ve provokasyon

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11


Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”

Hüseyin Özay/Taraf

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32


AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor

Zilar STÊRK/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25


Barışı, ancak özgürlükler besler

Hüda KAYA/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14


Bilim siyasetin elini öptüğünde...

Cüneyt Ülsever/YURT

11 Ocak 2015 Pazar, 10:19


Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı

Nazlı Ilıcak /BUGÜN

11 Ocak 2015 Pazar, 10:18

Son 20 Yazım

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI


AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN


GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.


ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..


12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?


Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?


Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'


Tüm Dostlara Teşekkür…


Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!


Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:


Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...


Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.


Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...


Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım


CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…


Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!


“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…


Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.


Sadece İnsan Olmak!


Annemin de Başını Ezerler mi?

Takvim

Pt Sl Çr Pr Cm Ct Pz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930
info@bursabagimsiz.info.tr

Bursa Bağımsız adlı, www.bursabagimsiz.info.tr adresinde yayınlanan işbu web sitesi içerisinde yayınlanan yazınsal ve görsel içeriğin her hakkı saklıdır.

Site içerisinde Güler Buğday dışında yazınsal ve görsel içeriği yayınlanan konuk yayıncıların eserlerinin her türlü hukuksal sorumluluğu konuk yayıncıya aittir. Güler Buğday işbu içerikten ötürü sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2024 Bursa Bağımsız