İletilerinizi bekliyorum...

gulerbugday113@gmail.com

Facebook

    (Güler Buğday)

Twitter

    twitter.com/gulerbugday

 

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI

25 Kasım 2015 Çarşamba, 16:29

Cumhuriyeti kuran parti, artık laik cumhuriyeti yıkanlara, tek adam diktasını dayatanlara ve korku imparatorluğu yaratanlara engel olamıyor!

Bursa Bamsz | letiim | zgemiim | Kitaplarm | Hakkmda Yazlanlar | Animasyonlu iirler

Ana Menü

» Ana Sayfa

» Haberler

» Yazılarım

» Yazarlar

» İletişim

» Künye

» Bize Yazın

» Bağlantılar

ATATÜRK Diyor Ki;

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

YAZAR YAZI

Londra isyanı:Yoksullar uyuyan devler gibidir.

Londra isyanı:Yoksullar uyuyan devler gibidir.

15 Ağustos 2011 Pazartesi, 07:20

AKIN OLGUN/Birgün

Londra isyanı ve arkasından yaşananların verdiği mesaj bu yanıyla çok açık. Sömürenler sömürülenler üzerindeki keyfi sefalarını istedikleri gibi sürdüremezler. Kapitalizmin kendi krizini yoksulların sırtına yükleyerek, onların boğazlarından keserek, onların kemerlerini daha çok sıkarak kendi sefasını sürdürmeye çalışması mümkün değildir. Bu durumu bir zamanlar Sakıp Sabancı ‘gecekondulardan gelip boğazlarımızı kesecekler’ diyerek özetlemişti.
Olayların sınıfsal ve sosyal kökenine bakmaktan ısrarla kaçan ve meseleyi baldırı çıplakların, serserilerin ve bir bütün olarak yağmacıların düzen bozuculuğu olarak sunanlar, yaşananları sistemin çarpık üslubuyla açıklayarak var olan eşitsizliğin üzerini kapatmaya çalışarak büyük bir yanılgının içinde düşmektedirler.
Londra isyanına İngiltere basının büyük kısmının bakışı ile Türk medyasının ‘eli sopalı’ ortaklığı, yoksulların örgütsüz çıkışlarını kundaklamakta gecikmedi. Bu ortaklığın temeli korkudur.
Olayların çıkış noktası Tottenham bölgesidir. Londra’da yaşayanların çoğu bilir ki burası dar gelirli ailelerin yaşadığı bölgelerden birisidir. Uzaktan bu bölgeye biraz da korkularak bakılır. Güvenli olmadığı, her an insanın başına bir şey gelebileceğine dair tedirginliğin var olduğu bir alandır.
Yoksul göçmen çocuklarının geldikleri kültür ile içinde bulundukları kültür arasında sıkışmışlıklarını giyim kuşamlarından, davranış biçimlerinden, yürüyüşlerinden, saç tıraşlarından vb hemen anlayabilirsiniz. Gergin ve korkulu bakışlarını üzerinizde hissedersiniz. Toplumdan itilmişliğin yansımaları, algıya yanılsamalar olarak yansır. Güneşin batmayan ülkesi, kendi gerçeğini balçıkla sıvamaya kalktıkça, bu sıvamadan en çok yoksullar kirletiliyor.
Bu gençleri bir araya getiren ve olayların Londra’nın kenar mahallelerine yayılmasını sağlayan sebepler aynıdır. Londra dışında olayların çıktığı kentler de yine yoksul nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerdir. Ortak noktaları az gelirli olmaları ve sistem tarafından suçlu görülmeleridir.
Göçmen bölgeleri ile üst gelirlilerin yaşadığı bölgeleri çoğu yerde bir sokak veya bir cadde ayırır. Çocuklarını üst gelirli ailelerin bulunduğu yerlerdeki okullara yazdırabilmek için ailelerin her sene nasıl çırpındığına, nasıl akla hayale gelmeyecek yöntemler aradığına tanıklık edersiniz. Kuzeyde oturan bir göçmen ailesi, üst gelirlilerin yaşadığı bölgedeki okula çocuğunu yazdırmak için orada bir adres göstermek ve gösterdiği adreste yaşadığını ispat etmek zorundadır. Bu da okula kabul edilmek için yetmez. O okulda çocuğuna yer bulmak zorundadır. Bölgelerin yazılmamış kuralları bu noktada işler. Görünmez bir el sizi orada eler ve okulda yer olmadığını, kendisine bir başka okul bulması gerektiğini fısıldar. Tüm bu çabaların sonuç vermediği yerde çocuk, eğitim düzeyi daha geri olan kendi bölgesinde iki sıfır yenik olarak başlar. Dar gelirli ailelerin çocukları dar gelirli eğitim sisteminde, üst gelirli ailelerin çocukları üst gelirli bir sistemde daha baştan ayrışırlar.
Diyelim ki üniversiteye gidebilecek düzeye geldi. İşte bu noktada krizin yeni faturası olan yıllık dokuz bin poundluk bir ödeme önlerine konur. İşini ve yardımlarını kaybetmiş insanların önüne konan bu yük karşısında yapabileceği çok az şey vardır. Bunlardan birisi borçlanmaktır. Londra’nın her yerinde mantar gibi çoğalan yasal para ‘shop’larına (yüksek faiz ile borç veren tefeciler) yönelirler. Aldıkları borcun karşılığını iki katı ve ödeyemedikçe çoğalan katmeri ile birlikte hızla bunalıma sürüklenirler. Birçoğu bu yüzden bankaların kara listesindedirler.
Gençlik çetelerinin çatışmalarına sahne olan yoksul göçmen bölgeleri sık sık gazetelerin manşetlerine yansır. Türkiyelilerin yaşadığı bölgelerde uzun süredir ardı arkasına gelen onlarca intihar vakası yine bu bölgelerden çıkan haber başlıklarından birisidir. Ekonomik göçmenlerin hızla para kazanıp hayatlarını kurtarma çabaları da çok acıklı hikâyelerle doludur.
Türkiyelilerin yaşadığı bölgelerde gençlik çetelerinin Tottenham Boys, Bombacılar, Hakcney Boys vb adlarla anılmaları ve diğer çetelerle girdikleri savaşların sonuçlarını cadde ortasında birbirlerinin infazını gerçekleştirdiklerinde öğrendikçe irkilirsiniz. Sorunun büyüklüğünü cezaevlerini dolduran kaç bin Türkiyeli var sorusunun cevabını alınca anlarsınız. Beş binin üzerinde olduğu söylemek abartılı olmayacaktır. Binlerce göçmen çocuğu çeşitli suçlardan dolayı cezaevlerinde yatmaktadır. Uyuşturucu, çete, gasp, hırsızlık ve cinayet bu nedenlerin başında gelmektedir ve bu gençlerin büyük çoğunluğu İngiltere doğumludur yani ‘British’dir. (Entegrasyonun önemli bir ayağının dil olduğunu söyleyenler, İngiltere doğumlu ve çok iyi İngilizce konuşan bu çocukların geldiği noktayı doğru okumalıdırlar.)
Devlet göçmenleri belli bölgelere sıkıştırarak suçu da belli bölgelere hapsettiğini üstü kapalı olarak düşünmekte ve buna göre davranmaktadır. Yaşanılan krizin faturasını bile göçmenlere çıkaracak kadar ahlak yoksunu bir sistem işliyor. Bunu yaparken de en büyük argüman olarak çalışmadıkları ve devletten yardım alarak asalakça yaşadıkları propagandasını yapmaktan da geri durmuyor.
Krizin öfkesini göçmenlerin üzerine çekerek onları daha baştan suçlu ilan etmişlerdi. Kriz sonrası banka yöneticilerini bir komisyon önünde sorgulayanlar, sorgulananların tüm sorular karşısında sadece ‘Sorry’ deyişlerine tanıklık etmişti. Bu kadardı işte. ‘Üzgündüler’ yapacak bir şey yoktu. Binlerce insan işinden olmuş, binlerce insan kredi ile aldıkları evlerin borçlarını ödeyemez hale gelmiş, hiçbir sorumluluk taşımayan üzgüncüler o evlere kural gereği el koymayı da ihmal etmemişlerdi. Üç yüz bin insanın beş yıl içinde işten çıkarılacağını ilan eden hükümet ise bir yandan bankalara para aktarırken diğer yandan insanlara iş bulun çalışın tarzı ölümcül şakasını yapmayı da ihmal etmemişti. Artan faizler ve yükseltilen vergiler alım gücünü düşürmekle kalmamış, insanlara buna razı olmaları tavsiye edilmişti.
İş yoktu. Hatta krizi bahane edenler işçileri işten çıkarmış, daha az ücretle daha çok çalışmayı şart koşmuşlardı. Hizmet sektöründe çalışan binlerce insan - ki bunların büyük çoğunluğunu göçmenler oluşturur- kapı dışarı edilmiş, edilmeyenlerin ise çalışma saatleri uzatılmış, ücretleri düşürülmüştü. İtiraz edenlere verilen cevap sömürünün binlerce yıllık cevabıydı ‘işine geliyorsa dışarıda binlerce iş bekleyen insan var’ Hem işinden hem de sosyal hakları kesilenlerin içten içe biriken örgütsüz bir öfkeyi büyütmesinin sonuçlarını herkes Londra’daki olaylarda görmüştür.
Polisin yoksul göçmen bölgelerinde yaşayanlara dair tutumu bu bakış açısından farklı gelişmemiştir. Göçmen çocuklarına potansiyel suçlu bakışı, onlar üzerinde sürekli bir baskıya dönüşmüştür. Yolda sürekli üstü aranan ve mutlaka bir şey taşıdığına inanılan gençlerin gördüğü muamele oldukça onur kırıcı bir hal alırken, göçmenler arasında da polise dair aynı bakış açısı hızla yayılmıştır. Gençlerin kendilerini şiddet ile tarif etmesi, kimlik arayışları ve kendilerini var etme nedenlerini bu şiddet içinden çıkarmaya çalışmaları anlaşılmak yerine tepeden bir bakışla aşağılanmıştır.
İsyancıların yağmaya girişmeleri ve esnafın iş yerini korumak için elinde sopa ile beklemesini hem Türk hem de İngiliz medyasının bir kahramanlık olarak sunması aynı bakış açısının kirli bir yansımasıdır. İngiliz medyasının örnek verdiği bu davranış çağrıcılığının altında yatan sağ anlayış, başbakan David Cameron’un hesap sorma yaklaşımından farklı değildir.
Göçmenleri göçmenlerin karşısına çıkarmak, onları birbirine kırdırma telaşı İngiliz politikacılığının günlük yaşam dilidir. Polis tarafından başından vurularak öldürülen dört çocuk babası siyahın, polise ateş ettiği yalanı tüm bu olaylar yaşanırken dile getirildi ve aynı hızla yine olaylar içerisinde vurulan siyahın silahının hiç ateş almadığı ifade edildi. Ama kimse bunu duymadı. Oysa olaylar bu durumu protesto etmek için karakol önünde gösteri yapan ve gösteriye anında müdahale ederek genç bir siyah kızın ölesiye dövülmesinin ardından çıkmıştı.

KAHRAMAN TÜRKLER ‘PİS’ ZENCİLER
Irkçılığın dibine vurmak bu olsa gerek. Herkes isyanı konuşuyor ve yorumlar yukarıdan aşağıya insanlığa diz çöktürüyor. ‘asker olaylara müdahale edecekmiş’ haberi kulaktan kulağa yayılırken yorumlar şekilleniyor; ‘geç bile kaldılar’
Kendi aralarında konuşan Türkiyeli bir gruptan yükselen ses kulak kirliliğine yol açıyor ‘pis lan bu zenciler pisss’. İğrenerek sokağa tükürülen bu sözler gün geçtikçe çoğalmaya devam ediyor.
İthal kahramanlık hikâyeleri sopayı kapan’ı sokağa sürüklüyor. İş yerlerini yağmalardan korumak isteyen esnafın duygusu ile medyamızın amiral gemisi muhabirinin bakışında Türklerin kahramanlığına dönüşüveriyor. Facebook’tan , Twitter’a bu kahramanlık ‘bir Türk tüm dünyaya bedel’ sloganlarına ve ‘Tük polisi olacaktı ki görecekti bu zenciler’ e varan büyük bir uğultuya dönüşüyor. İngiliz medyası ise herkese Türkler gibi olma çağrısını manşetlere taşıyarak bununla ortaklaşıyor.
Kebapçı Türkler ve İngiliz kadınlarının Didim aşklarının hüsranlı sonlarını dizileştirenler şimdi aynı Türkleri kahraman ilan ederek ‘Türk Kafası’nı bir başka bahara bırakıyorlar.
Kendini ve iş yerini koruma duygusunu bir anda ırkçı bir şovenizme dönüştürenler asla ama asla bu isyanın sosyal ve sınıfsal yanını konuşturmuyorlar. Türkiyeli derneklerin Stoke Newington polis karakolu önünde bu durumu kınayan basın açıklamasını es geçmeleri öylesine bir durum olmasa gerek.
Aynı çark içinde ezilenlerin, ezilenlerden nefret etmesi sağlanıyor. Oysa aynı durum bir Türk’ün başına gelse ve gençler sokağa dökülüp ortalığı ateşe verselerdi bu sefer yağmacı ve vandal kavramlarına kendileri konu olacaktı ve muhtemel ki iş yerlerini korumak için eline sopa alanlar İngilizlerin yeni kahramanı oluvereceklerdi.
Eski Londra belediye başkanı Ken Livingston soruna ‘onlar devletin sahip çıkmadığı, kenarda kalmışlar, itilmişler’ diyerek ‘onları anlamaya çalışmalıyız’ sözleri bile bu hengamede ‘yağmacıları övüyor’ denilerek karşı bir saldırıya dönüştürüldü.
Oysa Kızıl Ken durumu çok basit özetlemişti.
Dünyada yaşanan tüm gelişmelere paralel bir yansımanın yarın Avrupa’nın bir başka yerinde isyan olarak patlamasına kimse şaşırmamalıdır. Londra isyanı örgütsüz kitlelerin bir çıkışıdır ve bu durum sistemi rahatlatmış, bu rahatlıkla olaylara yaklaşmışlardır.
Eğer örgütlü bir tepki olsaydı sistem çok zor bir durumda kalabilirdi.

Yazarlar

AKP ‘darbeyi’ kapatacak

25 Ekim 2016 Salı, 12:14


AKP ‘suç ortağı' arıyor

Mustafa Ünal /ZAMAN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:28


Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Haziran 2015 Cuma, 09:21


Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez

Erhan BAŞYURT/BUGÜN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:16


Ya Koalisyon ya Başkanlık...

Eren Erdem/YURT

12 Haziran 2015 Cuma, 08:58


Kırılma noktası!

Güngör Mengi/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:45


AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?

İbrahim Kiras/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:42


Ali İsmail…

Bekir Coşkun - Sözcü

23 Ocak 2015 Cuma, 09:34


Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?

Mehmet Kamış/ZAMAN

14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39


Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi

Can Ertan /HABER

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57


Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik

Özgür Şen

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17


AKP’nin IŞİD çıkmazı

Hüseyin ALİ/Özgür Gündem

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10


Siyasi etik yasası çıkarılmalı

Serpil Çevikcan/Milliyet

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37


MİT’in sicili

Gültekin AVCI/BUGÜN

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17


İslamofobi ve provokasyon

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11


Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”

Hüseyin Özay/Taraf

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32


AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor

Zilar STÊRK/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25


Barışı, ancak özgürlükler besler

Hüda KAYA/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14


Bilim siyasetin elini öptüğünde...

Cüneyt Ülsever/YURT

11 Ocak 2015 Pazar, 10:19


Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı

Nazlı Ilıcak /BUGÜN

11 Ocak 2015 Pazar, 10:18

Son 20 Yazım

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI


AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN


GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.


ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..


12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?


Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?


Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'


Tüm Dostlara Teşekkür…


Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!


Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:


Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...


Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.


Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...


Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım


CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…


Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!


“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…


Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.


Sadece İnsan Olmak!


Annemin de Başını Ezerler mi?

Takvim

Pt Sl Çr Pr Cm Ct Pz
12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031
info@bursabagimsiz.info.tr

Bursa Bağımsız adlı, www.bursabagimsiz.info.tr adresinde yayınlanan işbu web sitesi içerisinde yayınlanan yazınsal ve görsel içeriğin her hakkı saklıdır.

Site içerisinde Güler Buğday dışında yazınsal ve görsel içeriği yayınlanan konuk yayıncıların eserlerinin her türlü hukuksal sorumluluğu konuk yayıncıya aittir. Güler Buğday işbu içerikten ötürü sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2024 Bursa Bağımsız