Okuyanlar bilir, genelde kadın meselesi üzerine yazarım. Memleket gündemine dair pek çiziktirmem, malumunuz yeterince yazan çizen mevcut…
Hele televizyonlar, yazıp çizmekle yetinmeyip bir de mütemadiyen konuşanlardan geçilmiyor. Ve farkında mısınız, yüzde doksanı da erkek bunların. Gel de kadın meselesi yazma kardeşim.
Neyse efendim, pek yapmadığım bir işe hatta iki işe el atıp şöyle eğlenceli, magazinsel bir yerel politika gündemine, CHP Bursa İl Olağanüstü Kongresi’ne dair yazacağım ve böylece ben de kusur kalmamış olacağım.
Basından öğrendiğim kadarıyla CHP İl Olağanüstü Kongresi geçtiğimiz Pazar günü Falcon İş Merkezi’nde gerçekleştirilmiş. Kongre öncesi dedikodularını, kulisleri falan yerel basından hep birlikte takip ettik. Gerçi çok da derinlemesine bir takip gerektirmiyor; her daim bildiğimiz isimler, bildiğimiz manzaralar ve bildiğimiz konuşmalar. CHP, birçokları gibi dışarıdan takip ettiğim bir siyasi parti. Yine birçokları gibi Baykal’ın ve ekibinin bu partiye zararlı olduğunu ve mutlaka gitmesi gerektiğini düşünürdüm. Nitekim Baykal ve ekibi bir ‘şekilde’ gönderildi ve yerine ‘halk adamı’ Kılıçdaroğlu getirildi.
İşte benim birçoklarından farklı düşündüğüm nokta da burası. Ben Kılıçdaroğlu ve ekibinin gelişiyle de bu partide herhangi bir değişimin ve yenilenmenin olacağını düşünmedim, hala da düşünmüyorum. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun tam da bir ‘halk adamı’ gibi rüzgâr nereden eserse oradan davrandığını ve nabza göre şerbet vermek konusunda fazlasıyla ustalaştığını düşünüyorum. Öyle ki kendisi, bir sabah çıkıp özerklik anlatan; bir hafta ortadan kaybolan; döndüğünde ise tam tersini söyleyip “özerklik asla savunulur bir şey değildir” açıklamaları yapan bir halk adamıdır. Kim bilir o bir haftada rüzgâr nereden nereye doğru esti de yönünü tam tersine değiştirdi Kılıçdaroğlu?
Biliyorum, Bursa CHP İl Kongresi yazacaktım ama ‘babasına bak, oğlunu al’ misali Genel Başkana, Genel Merkez’e bak sonra yerel teşkilatına hiç bakma kardeş. Gürhan Akdoğan denilince aklıma her daim gelen manzara şudur: MHP il binasında Kürt açılımı yapıldığı zaman, Kürt açılımına karşı olduğunu açıkladığı o görüntüler gördüğüm andan itibaren, bir MHP’li ile ilgili ne düşünür ve ne hissediyor isem kendisine dair de aynı şeyi hissediyorum. Ve politika yapma biçimi, özellikle son milletvekilliği seçimleri sürecinde ve il başkanlığından alındığı süreçte ne kadar korkunçtu.
O yüzden de adayları gördüğümde ‘amanın,’ dedim ‘umarım seçilmez’. Umarım bu süreçte koltuk sevdasından vazgeçmiştir kendisi. Ama görüldüğü gibi katbekat artarak geri döndü. Ve çok ayrıntılarıyla basına yansımasa da tanıdıklardan duyduklarım gösteriyor ki, adaylık açıklaması esnasında yaptığı konuşmalar bir hayli faşizan bir söylem içeriyor.
Peki, ben buna şaşırmakta mıyım? Elbette ki hayır…
Sonra Erhan Sevimli’nin aday bile olmaması, Gürsel Tekin’in Sena Kaleli’yi arayıp Bülent Aslanhan konusunda diretmesi, ardından bu fikrinden cayması, Gürhan Akdoğan’ın Ceyhun İrgil’i listesine alması, Ceyhun İrgil’in bunu salonda öğrenmesi… Aman da aman içiniz daraldı değil mi?
Tacizle suçlanan bir eski ilçe başkanının eski bir milletvekilini yumruklaması, şiddetin ‘barış barış’ diye yırtınan Gürhan Akdoğan’ın yanıbaşında, en alasıyla yaşanması falan…
Hani neresinden tutsanız elinizde kalır ve kardeşim bu mudur muhalefet partisi? Bu mudur iktidara aday parti? Bu mudur, bunlar mıdır seçildiklerinde ülkeyi yönetecek adamlar? Zira dikkat ederseniz kadınların adı geçmiyor bu elit, en üstten politik kavgaların içerisinde.
Onlar zaten kukla, pozitif ayrımcılığa da karşı zaten Gürhan Akdoğan eşitlikten yanaydı değil mi? Bir toplantıda bu cevabı verdiği kadınlar olmuştu da oradan hatırımda kalmış. Sen bir partide onca yıl bir il başkanlığı yap ama hala pozitif ayrımcılık meselesini anlama. Ah ki ne ah!
Durunuz daha dedikodularımız bitmedi
Biliyorum bunların alası yazıldı çizildi ama ben de yazayım kusura kalmayayım istedim. Hem belki arada yazılıp çizilmeyenleri de sıkıştırıveririm. Şimdi, kongre öncesi dönen tüm kulislerde tuhaf bir biçimde Bülent Aslanhan adı geçti. Hatta kendisini Sena Kaleli’nin ve Genel Merkez’in desteklediği de söylendi. Bülent Aslanhan eski yoldaşım olup şimdilerde sadece dostumdur, bunu da özellikle söylemekteyim ki, anlayan anlar.
Arada bir yazıları üzerinden konuşur, sohbet ederiz ve ben onu her daim CHP’li olduğu için eleştiririm. O da – yazılarından okuduysanız – yeni, değişen ve daha daha solda bir CHP için orada olduğunu ve mücadele ettiğini anlatıp durur. Peki, ben buna inanır mıyım? Tabii ki hayır, hem de tek kelimesine inanmam.
Bu ülke siyaseti insanda tam bir paranoya yaratıyor. Malum neyin, kimin, hangi olayın arkasından kim, ne çıkacak belli değil. Düşünüyorum da “Kardeşim, Bülent Aslanhan kimdir?
Kaç yıldır CHP’dedir ve ne yapmıştır da önce meclis üyesi, sonra il genel meclis üyesi, sonra milletvekilliği aday adaylığı ve nihayetinde de il başkanlığı için adı geçmektedir?” Nasıl bir güç var Bülent Aslanhan’ın arkasında da, biz eski yoldaşları olarak yıllarca fark edip kullanmamışız.
Yine bir diğer soru, Kemal Ekinci önce Erhan Sevimli’yi destekleyip aday olamayınca neden Gürhan Akdoğan’ı desteklemiştir? Sanırım bu durumda en tutarlı davranan Mustafa Bozbey olmuş. Zira Bülent Aslanhan Gürhan’ı desteklemiş ve de bizim oylarımızla kazandı Akdoğan diyebiliyor.
Kardeş, sen hem daha solda bir CHP ideali ile hiç ait olmadığın - ki son kongre değerlendirme yazısını okuduktan sonra artık bundan şüpheliyim – bir yerde dur. Üstelik - nasıl bir arka plan varsa CHP İl’de – üstüne bir de on yıldır koltuğuna yapışıp bırakmayan, üstelik de CHP’liden çok MHP’li gibi düşünen, davranan, konuşan ve tüm bunları da ‘fazla Atatürkçü’ olmakla açıklayabilecek kadar fütursuz olan bir adamı destekle. Şimdi benim kafam basmıyor bu kadarına; nasıl bir siyaset yapma şeklidir bu arkadaş? İnsan önce yazılarındaki istekler ve hayalleriyle örtüşen bir tavır sergiler değil mi? Yoksa çok şey mi bekliyorum kendisinden?
|