Başta Başbakan olmak üzere, AKP sözcülerinin oy almak için “her şey mübah” anlayışıyla 12 Haziran akşamı sandıklar kapanana dek, Kılıçdaroğlu’na saldırmayı planladıkları anlaşılıyor. MHP’yi içerden çökertme, BDP’yi de kendi haline bırakma kararında oldukları da açıkça gözüküyor. Bütün hesapları, halkı CHP ile AKP arasında ikili bir seçime sürmek. 12 Eylül referandumunda olduğu gibi bu seçimde de kendi belirledikleri gündemle CHP’yi karalamak ve suçlamak için adeta bir sinir savaşı açmış durumdalar. Başbakan Erdoğan’ın Erzurum’daki “ucube” çıkışı, Galatasaray Arena'daki protestoya tepkisi, “tıksırıncaya kadar içiyorlar” baskısı, hep bilinçli taktik numaralar. Seçime dek benzerlerini daha çook göreceğiz.
2002 seçiminden beri, R. T. Erdoğan ve arkadaşları Baykal’ın başında olduğu CHP’yi, mutlak iktidarları önünde hiçbir zaman engel görmediler. 2011 seçimine de yüzde 20’lere tıkanmış bir CHP ile gitmenin rahatlığı içindeydiler. Çünkü ne kadar doğruları söylese de sade vatandaş indinde Baykal, olumsuz bir imajın sembolü olmuştu. Üstelik kaba deyişle, çanak tutan hep Erdoğan olduğu halde, halkın gözünde gerginliği tırmandıran Baykal göründü. O yüzden gece yarısı haber aldığında, Baykal’ın kazasının yayınını önlemeye çalıştığı söylentisi Ankara’da dolaştı. Ertesinde istifa etmemesi için suskun kaldı.
Baykal’ın kendine yakışanı yapmasıyla birlikte Kılıçdaroğlu’nun gelişine tepkisi, olayı partiye mal etme çabasına dönüştü. Çünkü beklemediği bir zamanda ve tam da seçime giderken birçok bakımdan Baykal’a benzemeyen bir rakiple karşı karşıyaydı. Bunalım yaratmaktan başka bir mahareti yokmuş gibi tanıtmayı başardığına inandığı eski genel başkanın yerinde artık, hoşgörülü, sakin ve sabırlı bir yeni Genel Başkan vardı.
12 Eylül referandumu Erdoğan için sanki bir ön hazırlık maçıydı. Daha ilk çıktığı meydanda boyunu bosunu küçümseyerek sinirlerini ölçmeye başladı. Baktı ki, Kılıçdaroğlu hiç oralı değil. Bu kez soyunu sopunu kurcalayıp, kişiliğini zedeleyerek tahrik etmeyi denedi. Yine olmadı. Eline tutuşturulan yanlış bilgilerle, henüz plan taslağında olan bir havuzlu kooperatif hissesiyle Kılıçdaroğlu’na yolsuzluk yaftası asmaya kalktı. Telaşından, daha grup başkanıyken Kılıçdaroğlu’nun, elinde somut belgeleriyle önce Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ı, arkasından Melih Gökçek'i perişan ederken ne denli dürüst ama o derecede sakin ve efendi bir siyaset adamı olduğunu unutmuştu.
12 Haziran seçimi ülke açısından belki de bir dönüm tarihi olacak. Böyle olduğunu en iyi bilenlerin başında Kemal Kılıçdaroğlu var. Ama en az onun kadar R. T. Erdoğan da bu seçimi kendi geleceği için “fevkalâde mühim” görüyor. Halka, “anayasayı değiştirecek oyu verin ve gelin kendi anayasanızı yapın” derken, hesabı “ileri demokrasi” filan değil. Kendi yazdığı anayasayı halka onaylatacak, başkanlık sistemini kuracak ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk "başkan"ı olacak. Hani şimdi, meclis, icra, yargı arasındaki anayasal kuvvetler ayrılığını bir yana itip, Başbakan olarak, “Tek adam"ı oynuyor ya, artık yetinmiyor. Doğrudan halkın seçtiği “Başkan” olarak, herkesin ve her şeyin üstünde “mutlak bir hâkimiyet” kurma hırsı içinde.
Bu nedenle, CHP’nin ve onun Genel Başkanı olarak Kılıçdaroğlu’nun 12 Haziran’da başarılı olması gerekiyor. Üstelik 2007 seçim sonuçlarına bakılırsa, bu başarının çıtası da çok yüksek. CHP yüzde 30’un olabildiğince üstünde bir oy alsa da, AKP’nin anayasayı değiştirecek sayıda milletvekili çıkarmasını engellemek için diğer partilerin bu günkü durumlarının çok üstünde oy alması gerekir. Bu ise CHP’nin yüzde 40’lara çıkmasından daha az olası gözüküyor. Yani bütün görev Kılıçdaroğlu’nun sırtında. Zor ama bence olanaksız değil. İlk önerim şu; önce son aylarda kendisini kaptırdığı, Başbakan’ın bilinçli olarak belirlediği yapay gündemi bırakmasıdır. Halkın aş ve iş sorunu dışındaki günlük soyut medyatik konuları görmezlikten gelmek gerekir. İkincisi de bununla bağlantılı, Tayyip Bey, eski genel başkanla olduğu gibi, Kılıçdaroğlu’nu da kendi istediği soyut konularda gergin bir kavga ortamına çekmek istiyor. Her gün kendisi ya da adamları hiç sıkılmadan Kılıçdaroğlu’nun damarına basmak için her türlü basit söylemi tekrar eder oldular. CHP Genel Başkanı'nın bunlara kulaklarını tıkayıp ilk aylarında olduğu gibi sabırlı, hoşgörülü ve insancıl tavrını ve söylemini sürdürmesi, halkın desteğini artıracaktır. Halk bu kez, hakkı yenenin (mağdurun) bağıran çağıran R. T. Erdoğan olmadığını, asıl kendisinin hakkının yendiğini görecek ve dersini verecektir.
|