Gazeteciliğe yeni girmiş veya girecek olan stajyer bir muhabirseniz, kendinizi göstermek zorundasınız, istihbarat şefi, güncel bir konuyu izlemek görevini size verdi:
“CHP’de neler oluyor?”
Neler olmaz ki, gayya kuyusu!
Oysa korkacak, çekinecek, ‘bu işi yapabilir miyim?’ demeye gerek yoktur, kolay!
* * *
Çıkarsınız arşive, her seçimden sonra gündeme gelenleri yazan gazeteleri okursunuz, hemen hepsinde “kurultay” sorunu vardır, parti seçimi kaybetmiş, muhalefet de “kurultaya gidelim!” diye bayrak açmıştır, o gün neler olmuşsa, bugün de onlar olmakta, aynı laflar söylenmektedir.
Diyeceksiniz, o kahramanlar, bugün yok ki!
İnsaf, o kadar külfete katlanın, isimleri de değiştiriverin...
* * *
Kendimizi bildik bileli CHP’deki bu kavga bitmez...
İlk hatırladığımız İsmet Paşa-Kasım Gülek kavgasıdır.
Arkadan İnönü, Ecevit meydan kavgaları...
Sonra CHP’nin devamı olan SHP’de Erdal İnönü-Deniz Baykal kavgası...
* * *
Deniz Baykal’ın istifasına yol açan “kaset skandalı” için “CHP’ye bu yakışmadı” diyenler var.
Niye yakışmıyormuş, 1950’li yıllarda Genel Sekreter Kasım Gülek’in adı bir “hostes macerası”na karışmamış mıydı?
Onun için kestirip atmayın.
Kabahat Deniz Baykal’dadır, istifa edip gidecek ne vardı?
“Benim özel hayatım, kime ne?” diyemez miydi?
“Ayıp olurdu!” diyeceksiniz.
Ayıp mı kaldı?
* * *
Bizim hatırladığımız en büyük “kurultay” kavgası partinin kurucusu İsmet İnönü’nün, Ecevit’e karşı kaybedip çekilmesidir.
“Ecevitçiler”in taktiği alışılagelmişlerden değildi.
Kavgayı İsmet Paşa’ya karşı veriyorlar, ama sureti haktan görünerek “Bizim genel başkanımızla bir sorunumuz yok, onun yeri başımızın üstünde!” deyip çevresini hedef aldıklarını söylüyorlardı.
İnönü, “Ecevitçiler” için şöyle diyordu:
“Memleket gerçeklerine vukufsuzluğunu, sağduyu ile ne kadar çabuk ters düşeceğini ispatlamış bir hizip muvaffak olursa, başa gelecek hallerden ciddi olarak endişe ederim.”
Ecevit’in cevabı da yenilir yutulur cinsten değildi:
“Vereceğimiz karar şudur: Demokratik bir partinin kanunlara saygılı, özgür üyeleri mi olacağız, yoksa kapı kulları mı olacağız?”
Kurultayı Ecevit kazandı.
İnönü’ye 49 yıllık partisinden istifa etmek kaldı.
Üç satırlık istifa mektubunu okumak da torunu Gülsün Toker’e...
Gülsün Toker kim mi?
Şimdi CHP Ankara milletvekili...
* * *
1950’den sonra uzun bir süre “Bu millet cahil, kime oy vereceğini bilmiyor” diyenler çoktu, sonra anlaşıldı ki cahil olmasına cahil ama çıkarını bilmekte âlim...
Çoktandır bu laf ortada yoktu.
Bu seçimden sonra CHP’den “Stockholm Sendromu” diye bir laf ortaya atıldı.
Stockholm’de bir bankaya giren soyguncular, altı gün boyunca rehin aldıklarıyla birlikte yaşamışlar, dost olmuşlar, rehineler soyguncuları savunmuşlar, mahkemede tanıklık edip, avukat tutmuşlar.
Yakışıklı bir benzetme değil...
Soyguncular kim, rehineler kim?
Yakışıksız.
* * *
Her şeye “yeni” demekle, her şey “yeni” olmaz.
CHP’nin “yeni” olamayacağı gibi...
* * *
Hatip Dicle’nin milletvekilliğini kurtarmak için, Başbakan Erdoğan’a uygulanan formül gerekiyormuş...
İyi de bir Deniz Baykal daha var mı?
|