Yasalara, içtüzüğe, yönetmeliklere aykırı teklifler hazırlanmakta, görüşülmekte, oylanmakta, kabul edilmekte ve Kanun diye yayımlanmaktadır.
Dün ve önceki gün gazetelerde haberi vardı, son “Torba” çıktı; âdet olmadığı halde TBMM internet sayfasında da “bilgi notu” yayımlandı. Demokratik ülkelerde örneği var mı bilmiyorum, bulunduğunu sanmam!
İki ay önce, hükümetin “resmen ve açıkça” katılıp katılmadığı bilinmeden, komisyon önerileriyle değiştiğine değinerek, torba yasanın “komisyon yasası”na dönüştüğüne işaret etmiştim. (Radikal, Temmuz,21).
Son çıkan Torba Yasa ile, yasalarımızın artık hükümeti ve komisyonu da geçip, “milletvekili yasası”na vardı!
Torba yasa, Anayasa ve içtüzük ile tanımlanmamıştır, ilk adım atıldığında da bir tanımı yapılmamıştı.
2001’in ekonomik sorunlarını topluca çözmek için, bir başlangıç yapılmış, çeşitli kanunlar ve değişik sayılabilecek konular bir tasarıda toplanmış, tasarının bütünlüğü bozulmadan komisyon ve meclisten geçmişti.
Gerçekte 4684 sayılı ve “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması …” başlıklı ilk Torba Kanun, “Anayasayı bir kere ihlal etsek ne olacak?” mantığını haklı gösterebilirdi; ama devlet hayatında esaslar bir kere bozulunca iş nerelere varabiliyor, son yasa ile gördük.
Bugün geldiğimiz yerde, mevcut yasalara, İçtüzüğe, yönetmeliklere aykırı olarak kanun tasarı ve teklifleri hazırlanmakta, komisyonda ve genel kurulda görüşülmekte, oylanmakta, kabul edilmekte ve yayımlanmaktadır.
Bu aykırılıkların tamamını veya bir kısmını bünyesinde barındıran, Meclis Başkanlığına sunulan metinle, Resmi Gazete’de yayımlanan metin arasında bağlılık bulunmayan “ …Bazı Kanun ve KHK’de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” başlıklı metinlere “torba yasa” denilmektedir. (2001’den bu yana çıkan ve bu tanıma uygun 44 torba yasa’nın numaraları aşağıdaki tabloda görülmektedir.)
Gelişmeden bir örnek vereyim: 2013 Temmuzuna kadar, Meclis Başkanlığı'na teklif metni verilmemiş konular torba yasaya girmiyordu; iki yıldan beri, Komisyon Raporunda bulunmayan bir konuyu içeren öneri görüşmeler sürerken başkanlığa verilebiliyor, Komisyona gitmeden genel kurulda görüşülüyor, komisyon ve/veya hükümet “Takdire bırakıyoruz efendim!” dedikten sonra oylanıp yasalaşabiliyor!
Meclis'e saygımızı sürdürmenin bugün eskisinden daha gerekli olduğunu biliyorum ancak, bu çıkan metne “kanun” demek ve Meclis'in “yasama” işi yaptığından kuşku duymamanın çok zor olduğunu yazmak zorundayım.
Ülkemizde, 1920’de başlayan çabalarla kanun yapma teamülleri gelişmiş; tek parti döneminde de, Meclis'e saygıyı devam ettiren bu geleneklere uyulmuştu. 1970 sonrasındaki istikrarsız dönemlerde, büyük sorunları çözme amacıyla küçük fırsatların değerlendirilmesi sırasında, gelenekler zorlanmış ve törpülenmişti.
1984’te, Başbakanlık Teşkilatı'nın düzenlenmesiyle ilgili çalışmalar sırasında, mevzuatın hazırlanmasıyla ilgili esaslar da ele alınıp 3056 sayılı Kanuna konuldu, buna bağlı yönetmelik çıktı. 1992’de bu esaslar biraz gevşetildi. 2006’da “Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları” yönetmelik ve genelge olarak ciddi bir çalışma yapıldı, yayımlandı ama uyulmadı.
Özellikle, 2012’den sonra çıkan torba kanunlarda hiçbir esasa saygı duyulmamakta, metinler giderek daha da kötüleşmektedir.
Örnek olarak, 2013 ve 2014 yasama yılları son gününde çıkan iki torba yasa hakkında bir iki sayı aşağıdaki tabloda verilmektedir. Sadece iki sayıya, hükümetin tasarısı ile Meclisten çıkan metindeki madde sayısı farka bakınız; Meclise 10 maddelik tasarı gelmiş, 104 olarak çıkmış, ikincisinde 61 madde gelmiş, 146 madde olarak çıkmış! Birinde 81 kanun değişmiş, diğerinde 201 kanun! Değişen Kanun sayısını belirlemek kolay olmadığından, verilen kanun sayısına kesin gözüyle bakılmamalı, daha fazla olabileceği kabul edilmelidir.)
Karmaşayı anlamak için TBMM sayfasında yayımlanan “bilgi notu”na bakmak yeterlidir.
TBMM Başkanı komisyona, içtüzük İhlaliyle ilgili cetvel yolluyor, düzeltilmesini istiyor; Komisyon Başkanı bildiğini (güç aldığı yerin emrini) okuyor!
Özetle 'torba yasa' yasamayı iyice yozlaştırdı.
|