İsimler her zaman taşıdıkları kişiyi veya yapılan işi doğru tanımlamaz. Doğar doğmaz ana babanın bazen geleneklere, bazen atalarının anısına veya kendi arzu ve isteklerine göre çocuklarına koydukları isimler o şahıslarla doğru orantılı olmayabilir.
Annemin de Başını Ezerler mi? 12 Mart ve 12 Eylül faşizminin insanlarımıza yaşatmış olduğu maddi ve manevi işkencelerin tanıklığıdır.
Bu kitapta, ülkemiz tarihinde demokrasinin kökten yok sayıldığı, insan haklarının acımasızca ihlal edildiği, hukuksuzluğun kanun yapılarak uygulandığı karanlık günlerden bir kesit ele alınmıştır.
Annemin de Başını Ezerler mi? sorusunu 1980 Türkiye’sinde ilkokulda okuyan bir kız çocuğuna sorduran duyguyu nasıl anlatabiliriz?
Korku! … Dehşet! ..Endişe! ..Panik..Ve barbarca uygulanan şiddet!
Yıllar sonra faşist darbenin arka perdesi aralandıkça, darbeyi yapanların gerçek yüzü ve ülkeye yapılan ihanet daha somut olarak ortaya çıktı. Ancak,12 Eylül’e zemin hazırlayanlar ne kurguladıkları kanlı savaşta yitip giden gençlerimizi, ne de işlenen cinayetleri savunabiliyor!..
Oysa tezgâhlanan bölücü ve gerici kalkışmalara, kendini dış güçlere kiralayıp ülkeyi satanlara karşı demokrasiden ve laik cumhuriyetten ödün vermeden mücadele etmek için geçmişte yapılan hukuksuzluğun ve işlenen tüm cinayetlerin hesabı sorulmalıdır. Çünkü aydınlık yarınlar geçmişin karanlığı üzerinden inşa edilemez.
Annemin de Başını Ezerler mi? adlı bu roman:
Dünya jandarmalığına soyunanların emri ile kan gölü’nde oturup ülkeyi ipotek edenlerin gerçek yüzlerinin hikâyesidir. Ve bu kitap, ülkesini seven, insanca, onurluca, çağdaş ve uygar bir yurttaş olarak saygın yaşamak istiyorum diyenlerin mutlaka okuması gereken bir romandır.
|