Darbe karşıtıyız diye vicdansız mı olacağız?
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan yazdı...
Polis Vakit’i bassa
ASLA olmaz ya...
Diyelim ki oldu.
Diyelim ki sabahın kör vakti, kahraman Türk polisi, “Vakit” adlı gazeteyi bastı.
Gerekçeyi de “Ergenekon” olarak açıkladı.
Düşünüyorum:
Bu durumda ben ne yapardım?
“Oh oldu, iyi oldu” mu derdim?
“Bana şunu yapmışlardı, bunu yapmışlardı?” mı derdim?
“Zaten nefret suçu işliyorlardı. Zaten insanlığa düşmandılar” mı derdim?
* * *
Demezdim. Diyemezdim.
Peki, neden demezdim, diyemezdim?
Öyle çok “ilkeli bir adam” olduğum için mi?
Nefretini bastırmış bir “erdem anıtı” olduğum için mi?
Hayır, hayır!
Ne gezer?
Gayet pragmatik nedenlerden dolayı demezdim, diyemezdim.
Mesela “Düşene vuruyormuş” gibi gözükmemek için demezdim.
Mesela “İyi de kardeşim, ne alaka? Adamlar Ergenekon’dan baskın yediler” dendiğinde susup kalmamak için demezdim.
Mesela “Vay! Demek kişisel nefretini konuşturuyorsun ha!” türü bir çıkışmaya maruz kalmamak için demezdim.
* * *
Nefretimi bastıramasam da...
İçimden “Oh oldu” diye geçirsem de...
Kendi kendime “Gördüler günlerini” desem de...
Asla ve kat’a kamu önünde açıkça “Ulan ne iyi oldu be!” diye tepinmezdim.
Çünkü...
Bir “ilke abidesi” ya da bir “erdem anıtı” gibi yükselemesem de...
Hiç olmazsa görüntüyü kurtarmak gibi bir derdim olurdu.
Yani en azından “utanmaz / arlanmaz” bir görüntü vermek istemezdim.
Evet, en azından bunu yapardım.
Ivır zıvır notları
- Fehmi Koru’nun Zaman’da yazacak olmasını sevinçle karşılayanlardanım. Bazen zıddına gitsem de severim kendisini... Son tahlilde iyidir.
- Sevmediğim dizi ve film isimleri: “Yer gök aşk”, “Çığlık çığlığa bir sevda”, “Ya sonra”, “Aşk bir hayal”.
- Keşke bizde de pusu kültürü yerine “düello” olsaydı.
- Eyüp Can, Radikal’de Sevan Nişanyan’a dâhi süsü vermek için, “Sevan Nişanyan deli mi, dâhi mi?” diye sormuş. Cevap veriyorum: İkisi de değil. Sokakta gezerken sağımızda, solumuzda rastlayacağımız kadar sıradan olmasa da sonuçta emsali çok bulunan biridir Sevan... İyi okullarda okumuştur, zekâsından zerre kadar şüphesi yoktur, sürekli alkışlanma ve cezalandırılma arzusuyla doludur, hedef alınarak da olsa dikkat çekmeyi sever.
- Bir arkadaşım şöyle dedi: “Silivri’yi göze alınca insan acayip rahatlıyor”.
- Kısa kafa tatilinde İzmir’e gittim. Havaalanında bir taksiye bindim. Taksici, politikaya meraklı görünüyordu. Bir yoklama çektim, tarafını hemen belli etti, “Tuncay Özkan’ın ne suçu var Ahmet Bey?” diye başladı vozurdanmaya... Ben alışmışım İstanbul’un muhafazakâr taksicilerine... Ne yalan söyleyeyim, şaşırdım vallaha...
- Diktatörler arasında ayrım yapmak caiz midir bilmiyorum ama iki gündür “Şu Kaddafi bir gitse” diyorum, başka da bir şey demiyorum.
- Geçen gece yetmiş sekizinci kez “Fargo”yu izledim... Ve hâlâ yeni bir şeyler keşfedebilmeme şaşırdım.
- Kemal Kılıçdaroğlu yürüyen merdivene tersten binmiş ya... Aklıma Sakallı Celal’in “Türkiye’de aydın geçinenler, doğuya doğru seyreden bir geminin güvertesinde batı yönünde koşturarak batılılaştıklarını zannederler” sözü geldi.
Savcıdan da öte
“Soner Yalçın ve Odatv çalışanlarına gözaltında ‘O haberleri neden yaptınız?’ diye soruldu”. (Dünkü gazetelerde yer alan bir haber)
* * *
“Odatv’nin yargılananları, yazılarından ve düşüncelerinden değil başka bir durumdan yargı altındalar”.
(Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dünkü konuşmasından...)
* * *
Şu iki cümleyi alt alta okuyunca...
İnsan ister istemez “Başbakan keşke davanın savcısı olmakla yetinseydi, ötesine geçmeseydi” diye temenni ediyor.
Mukayesenin sefaleti
Dİyorlar ki:
“PKK, Mehmet Metiner’e suikast düzenleyecekti. Sustunuz. Aynı PKK, ayrıca Kürt aydın Orhan Miroğlu’nu da tehdit etti. Yine sustunuz. Ama iş Odatv’ye gelince aslan kesildiniz. Tek taraflısınız... İşte o kadar”.
Gülelim mi? Ağlayalım mı?
Yoksa oturup “Mukayesenin sefaleti” diye kitap mı yazalım?
* * *
Soruyorum:
“Demokratik olma iddiasındaki bir ülkede polisinin bir internet sitesini basması” ile “bir terör örgütünün aydınları tehdit etmesi” arasında bir paralellik kurulabilir mi?
Soruyorum:
“İleri demokraside polisin internet sitesini basması”nın karşılığı, “terör örgütünün adam tehdit etmesi” midir?
Ve yine soruyorum:
Bu mantığı işletenler, “Tamam, biz Odatv’yi bastık ama PKK da aydınları tehdit etti. Niye sadece bizim kusurumuzu görüyorsunuz?” demiş olmuyorlar mı?
Darbe karşıtıyız diye vicdansız mı olacağız?
Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’ye göre Türkiye’yi “Darbeciler” ve “Darbe karşıtları” diye ikiye ayırmak mümkünmüş.
Bu şablona göre...
Eğer Ergenekon’dan kuşku duyuyorsan, Balyoz belgelerindeki açıklara yoğunlaşıyorsan, Soner Yalçın’a destek atıyorsan, tutukluluk cezaya dönüştü diyorsan, faşizmden söz ediyorsan, CHP’nin yeni duruşunu teşvik ediyorsan...
Darbecisin.
Eğer Ergenekon denilince akan suları durduruyorsan, davalardaki açıkları “önemsiz hukuki sorun” olarak görüyorsan, telefon dinlemelerine sayfalarını açıyorsan, Kemal Kılıçdaroğlu ile yeterince kafa buluyorsan, Balyoz’a sorgusuz sualsiz iman ediyorsan, hükümete toz kondurmuyorsan.
Darbe karşıtısın.
* * *
Madem “Ya bizdensin ya da düşman” şablonuna teslim olmak bize yakışmaz.
O halde havayı dağıtalım:
Sayın Hüseyin Gülerce!
Hem aslanlar gibi darbe karşıtı olmak.
Hem de yine aslanlar gibi...
Kuşku duymak, hukuki açıklara yoğunlaşmak, darbecinin de hakkını savunmak, söz söyleme hürriyetine titizlenmek, hayat karartan yargı uygulamalarına karşı çıkmak, darbe karşıtlığı adı altında yapılan zalimliğe itiraz etmek mümkündür.
Yani sen bana “darbeci” diyeceksin diye tilki gölgesinde yatacağıma, bırakırım aslan yesin daha iyi...
|