Hava döndü
BU zamana kadar hep...
- “AKP PKK ittifakı” diye iftiralar atılırdı.
- “AKP de bölücü, BDP de bölücü” denirdi.
- AKP mitinglerinde bayrak var mı yok mu ona bakılırdı.
- “AKP Orta Anadolu’da şöyle diyor, Güneydoğu’da böyle diyor” denirdi.
- AKP bölücülüğe taviz vermekle suçlanırdı.
Ama şimdi hava döndü.
- Artık AKP’liler, CHP için “bölücü” diyorlar.
- Artık AKP’liler, CHP mitinginde bayrak var mı yok mu meselesine takılıyorlar.
- Artık AKP’liler, “CHP geliyor diye neden kepenkler kapatılmıyor?” diye soruyorlar.
- Artık AKP’liler, “PKK-CHP ittifakı” diye açıklamalar yapıyorlar.
- Artık AKP’liler, CHP için “orada böyle, burada böyle” diyorlar.
Hava döndü... Gerçekten döndü.
Bütün başörtülüler Sibel Üresin gibi mi?
YILLARINI İslami camia içinde geçirmiş bir şahsiyet olarak...
Ant içerim ki...
Başörtülü bazı kadınlar, başörtüsüz bazı kadınlardan bile daha hararetli “çokeşlilik” karşıtıdırlar.
Yani...
İslami kesimde “İslam, çokeşliliğe cevaz verir. O halde yaşasın çokeşlilik” anlayışı, herkesin paylaştığı, desteklediği ve arzu ettiği bir anlayış değildir.
Diyeceksiniz ki:
Çokeşliliğe karşı çıkanlar, bunu İslam’ın çokeşliliğe verdiği cevazla nasıl bağdaştırıyorlar?
Bağdaştırıyorlar çünkü teoriyi bu konuda farklı yorumluyorlar ve ortaya çok esaslı tezler ileri sürüyorlar.
Yani demem o ki...
Sibel Üresin örneğine bakıp da...
“Başını örten kadınlar çokeşlilik istiyor” gibi kanaate ulaşırsanız yanılırsınız.
İslami kesimde...
Bu konuda birbirinden taban tabana zıt anlayışlar, öteden beri çatışır durur.
‘Yaşasaydı’ geyiği
AJDA Pekkan’ın deyişiyle “kendisine canlar feda olan” başmüzakerecimiz Egemen Bağış Bey, “Che yaşasaydı oyunu AK Parti’ye verirdi” cümlesinden yola çıkarak ben de kendimi bir “yaşasaydı” geyiğine vurdum. Sonuçları arz ediyorum:
- Edison yaşasaydı AK Parti’ye telif davası açardı.
- Freud yaşasaydı kasedi çıkardı ama asla istifa etmezdi.
- Karl Marks yaşasaydı, dağa çıkardı.
- Lenin yaşasaydı Bülent Arınç’la televizyonda tartışmak isterdi.
- Mao yaşasaydı, Silivri Cezaevi’nde Doğu Perinçek’i ziyaret ederdi.
- Deniz Gezmiş yaşasaydı, reklamcı olurdu.
- Ebu Zer yaşasaydı oyunu HAS Parti’ye verirdi.
- Kanuni yaşasaydı, oyunu Murat Bardakçı ile istişare ettikten sonra kullanırdı.
- Merzifonlu Kara Mustafa Paşa yaşasaydı oyunu MHP’ye verirdi.
- Enver Paşa yaşasaydı, Silivri Cezaevi’nde tecrit edilirdi.
Bacak koparken seçimi düşünmek
ETİLER ’de patlayan bombanın hemen ardından sosyal medyaya şöyle bir bakayım dedim.
Hay demez olaydım.
Daha patlamanın dumanı tüterken herkesin en çok merak ettiği soru şuydu: “Bu olayın seçime etkisi ne olur?”
AK Parti oyunu arttırır mı, MHP’yi nasıl etkiler, CHP’ye ne olur falan...
İçimden şöyle sunturlu bir “Seçiminiz batsın” cümlesiyle başlayan bir küfür geçti ama vazgeçtim.
Ortada yaralılar varmış, bacaklar kopmuş, her tarafa ambulansların siren sesleri yayılmış, ortalık savaş alanına dönmüş...
Kimsenin umurunda değil.
Bir seçim süreci, bu kadar mı vahşice yürütülür?
Bu kadar mı insani şeylere dikkat kesilmekten bizi alıkoyar?
Beş maddelik rehber: Statükocuyu nasıl tanırız
- BİR: Eğer birileri, “Böyle çok iyi, böyle çok iyi... Mevcut durum ve düzen aynen devam etmeli” diyorsa... Hiç çekinmeden bu kişilere “statükonun yeni efendileri” diyebilirsiniz.
- İKİ: Eğer bir parti, “İstikrar sürsün/memleket büyüsün” sloganını benimsemişse... O parti için en azından “statüko karşıtı parti” diyemezsiniz.
- ÜÇ: Eğer birileri gözaltına alınan ya da tutuklanan makamından, gözaltına alan ya da tutuklatan makamına geçmişlerse... O kişiler için en azından “statüko karşıtları” diyemezsiniz.
- DÖRT: Eğer birileri merkezi haber alma örgütünü, polis kuvvetlerini elinde bulunduruyor, orduyu da denetim altında tutuyorsa... O kişiler için “yeni statükonun yeni efendileri” nitelemesinde bulunabilirsiniz.
- BEŞ: Eğer bir yönetim yargıya egemen olmuşsa, üniversiteleri ele geçirmişse, medyasını oluşturmuş ve “statüko” haline gelmişse... O yönetimi oluşturanların kendilerini hâlâ ısrarla ve inatla “statüko karşıtı” olarak nitelemelerinin sadece nostaljik bir değeri olabilir.
27 Mayıs’a karşı çıkmak neden şart
- Çünkü: 27 Mayıs, darbelerin anasıdır.
- Çünkü: 27 Mayıs olmasaydı 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve hatta 27 Nisan bile olmayacaktı.
- Çünkü: Belinde silah olan askerin, kendini memleketin tek sahibi olarak görme alışkanlığı 27 Mayıs’la pekişti.
- Çünkü: 27 Mayıs, sivil hükümetlerin yaptıkları hataların, ancak sandık yoluyla cezalandırılabileceği anlayışını tarumar etti.
- Çünkü: Darbe kışkırtıcılığı, 27 Mayıs’la birlikte aydınların milli sporu haline geldi.
- Çünkü: “Anayasaları ancak darbeciler yapar” anlayışı, 27 Mayıs’la birlikte doğdu...
- Çünkü: Askerin kışladan çıkma geleneğini 27 Mayıs başlattı.
- Çünkü: Darbe hukukunun birilerini nasıl da insafsızca ve zorbaca ezdiğinin ilk örneğini 27 Mayıs verdi.
|