Televizyon kanallarındaki, Muhteşem Yüzyıl, Tudors, Rome, Spartacus gibi tarihi dizileri izleyenler hiç ibret alıyor mu acaba diye düşünürüm sık sık.
Naima, Evliya Çelebi gibi yazarların kitapları da aynı etkiyi yaratır ama TV dizilerinin yaygınlığı daha fazla diye onları örnek verdim.
Ben bu kitapları okurken sık sık insanoğlunun hırsları karşısında şaşkınlığa düşerim, hatta ürperirim.
Dört yüz, beş yüz, hatta bin, iki bin yıl önce yaşamış, kısacık bir ömür süren o insanlar ne bitmez tükenmez hırslara kapılmışlar öyle.
İktidar, servet, şöhret, şehvet ne akıl almaz suçlar işletmiş çoğuna.
Entrikalar, yalanlar, tuzaklar, ölmeler, öldürmeler, evlat katletmeler, kardeş öldürmeler, savaşlar, suikastlar, milyonlarca ölü, dul, yetim, öksüz.
Akla gelmez işkenceler, cadı avları, insan yakmalar.
Ne için?
Üç günlük ömür için.
Bu gerçeği, yaşayan örneklerle anlatmak çok zor. Çünkü insanlar her dönemde aynı hırslara sahip.
Ama hiç olmazsa tarihteki kişilere baksalar.
Mal mülk hırsına kapılmış olan Kösem Sultan, perde kordonuyla boğulduğu zaman, geride ağzına kadar samur kürkle, ipek kumaşla, mücevherle dolu hanlar bırakmıştı.
Bunların hiçbirinin faydası olmadı ona.
Ağzından burnundan kan boşanarak öldü gitti.
Kardeşlerini katleden Sultan Selim şiri pençe çıbanının kurbanı oldu.
Evlatlarını ve torunlarını dilsiz cellatlara veren Sultan Süleyman’ın sonu Zigetvar ovasında geldi. İç organları çıkartılıp oraya gömüldü. Cansız bedeni bir tahta çarmıha bağlanarak at üstüne oturtuldu ve asker “Padişahım çok yaşa” diyerek önünde resmi geçit yaptı.
Ne bunlardan haberi oldu Sultan’ın ne de İstanbul’a kadar yaşıyor gibi götürüldüğünden.
Kudretli vezir Ahmet Paşa boğdurulup Vakvakiye ağacının altına atıldıktan sonra birisi “Şişman adamın yağı sızılara iyi gelir!” deyince halk hançer üşüştürüp bir parçasını koymadı. Bu yüzden ona Bin Parçalı (Hezarpare) Ahmet Paşa denildi.
Makbul İbrahim Paşa, maktul İbrahim Paşa’ya dönüşüverdi.
Böyle binlerce vezir, prens, kral, kraliçe geçip gitti bu dünyadan.
Suskunlar mezarlığına gittiler.
Bu açıdan bakınca insanoğlunun iktidar, servet, şöhret çırpınması acıklı bir komediye benzemiyor mu sizce?
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?“ böbürlenmeleri aptalca bir övünmeye dönüşmüyor mu?
Bugünleri de bu açıdan değerlendirmekte yarar var.
Çünkü biz de tarihi bir dizinin figüranlarıyız.
|