İnan Kıraç’ı tanımam. Tanıyan da pek yoktur doğrusu... İnan Kıraç tanımamız gereken biri değil, adı geçtiği yerde büyük olduğunu düşünmemiz gereken biridir.
Daha doğrusu böyle olması istenir.
Adının geçtiği birkaç yer vardır. Galatasaray, Koçların damadı ve iş dünyası...
Oralarda da çok ‘muteber’ olduğu vurgulanarak aslında kim olduğu hakkında merak etme duygumuzu köreltirler.
“Bu kadar büyükse gerçekten ‘büyüktür’“ diye düşünür geçeriz.
Yani ben öyle olduğunu çok gördüm.
Sahne 1: Galatasaray
Özellikle Galatasaray konusunda buna çok sık rastladım, futbol röportajları yaptığım dönemde...
İki ay önce eski Galatasaray Başkanı Adnan Polat’ı istemediğini bir televizyon kanalına bağlanarak rahatlıkla söyleyebilen ve bunu dinleyen herkese Adnan Polat’ın gidişinin bu noktadan sonra durdurulamayacağını düşündüren biri İnan Kıraç.
O dediyse, olacaktır.
Faruk Süren dönemlerini hatırlar Galatasaraylılar.
Faruk Süren de İnan Kıraç’ın istemediği başkanlardandı ve Milliyet‘i Mehmet Yılmaz‘ın yönettiği dönemlerde “Naylon Süren” manşetleriyle görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı.
Adnan Polat’ın devrilmesi hiç olmazsa demokratik oldu, kongre üyeleri Adnan Polat’ı istemediler, ibra etmediler, seçime gidildi.
Faruk Süren dört sene üst üste şampiyonluk, Süper Kupa, UEFA Kupası kazanma başarısının ardından tekrar aday olabilecekken medya baskısıyla istifa ettirildi.
İnan Kıraç, Faruk Süren‘i istemiyordu.
Faruk Süren gitti.
İnan Kıraç, Adnan Polat‘ı istemiyordu.
Adnan Polat gitti.
Sahne 2: CHP
İnan Kıraç; Önder Sav‘ı, Onur Öymen‘i, Mustafa Özyürek‘i istemiyordu.
Onlar da gitti...
Haberi duymadınız belki de... İnan Kıraç, Deniz Baykal’ın kaset skandalı patlamadan üç ay önce Baykal’a gidip o üç yöneticiyi seçime girerken listeye almamasını, dışarıda bırakmasını istiyor.
Baykal da arkadaşlarını dışarıda bırakamayacağını hissettiriyor İnan Kıraç’a...
Aradan üç ay geçiyor, Deniz Baykal bir kasetle gönderiliyor, yerine Kemal Kılıçdaroğlu geliyor ve istenen “devrimi” yapıyor.
Bunun kulağa çok tuhaf geldiğini itiraf etmeliyim.
Sahne 3: Çetin Emeç suikasti
Aslında daha tuhaf bir hikaye var İnan Kıraç’la ilgili...
Hürriyet’in suikaste uğramış eski genel yayın yönetmeni Çetin Emeç‘in eşi Bilge Emeç’le röportaj yapmıştım.
Suikastten 20 yıl sonra ilk defa konuşuyordu Bilge Hanım...
Röportaj yayınlandı.
Röportajın yayınlandığı günün sabahı Bilge Emeç telefon etti teşekkür etmek için, kızı Mehveş Emeç kolay unutulmayacak bir üslupla teşekkür mesajı attı.
Tebrik telefonları gün boyu susmadı.
Röportaj gerçekten çok ses getirmişti. Fakat ertesi gün Bilge Hanım’dan ağlamaklı bir sesle bir telefon aldım, “Lütfen dediklerimi demediğimi söyleyelim, biliyorum dedim ama demedi deyin... Çok kızdılar bana” diyordu.
“Bunu yapamayız Bilge Hanım, bunları kasede de söylediniz ama kim kızdı size, ne oldu?” dediğimde şu yanıtı aldım:
“İnan bizim aile dostumuz, Çetin’den sonra o bize kol kanat gerdi, çocuklarım onlarla büyüdü, o kızdı bana ‘Bunu söylemen çok yanlış, bana nasıl sormazsın röportaj yapmadan önce’ dedi, çok kötü oldu, çok...”
Şaşırdım...
İnan Kıraç, Çetin Emeç’in ölümünden sonra ailesine sahip çıkacak kadar onlara yakınsa suikastin aydınlatılmasını nasıl istemezdi ki Bilge Hanım’a konuştuğu için kızsın.
İnan Kıraç’ı aramaya karar verdim.
Onunla da röportaj yapmayı aklımdan geçiriyordum.
İş yerine not bıraktım, geri aranmayı çok da beklemiyordum doğrusu...
Ama İnan Kıraç aradı...
Ona “Duydum ki Bilge Hanım’a kızmışsınız, niye kızdınız?” dedim.
O da “Tabii ki kızdım, bitmiş kapanmış bir konuyu açmaya gerek yok” dedi.
“Ama bu cinayet aydınlatılmadı, kimler yaptı bunu bilmek istemez misiniz?” dedim.
“Biliyorum kim yaptı, şu anda da içerde, suçlular yakalandı, konuyu boşuna açmaya gerek yok” dedi.
Bu sefer çok şaşırdım işte...
Telefonu kapadıktan sonra “Kim bu İnan Kıraç acaba?” diye düşündüm...
Bu sorumun cevabını gittikçe daha fazla merak ediyorum bugünlerde.
***
İlker Başbuğ’un ruh hâli
Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ kitap yazdı. “Terör Örgütlerinin Sonu...”
Bir Genelkurmay Başkanı görevi bittikten sonra kitap kaleme alsa, ne yazar sizce?
Terör Örgütlerinin Sonu... Sanırım sorumuzun ilk 5 cevabından biri olmaz.
Çünkü terörün nasıl bitirileceğini yazan bir Genelkurmay Başkanı’na “Bunu yazmayacaktın... Bunu yapacaktın” da denebilir.
“Terörle mücadelede başarı etkisiz hale gelen terörist sayısıyla ölçülmemeli” diyormuş İlker Başbuğ ama kitapta başlangıçtan bugüne kaç kişi ölmüş, yıl yıl yazıyormuş.
Dün Radikal’de Berrin Karakaş “Dileğim bu kitabı okuyanların Başbuğ’un ruh halini analiz etmesi” demiş.
Ben bir kitabı okumak için, bundan daha iyi bir neden göremiyorum.
***
Pişti’de buluşalım
Yakında Star TV‘de Pişti programına başlıyoruz.
Gani Müjde, Şafak Sezer, Özlem Tekin ve ben...
Değişik bir dörtlü değil mi?
“Beş benzemez” dedikleri cinsten...
Daha önce hiçbiriyle tanışmamıştım.
Dün ilk defa toplandık ve programda neler tartışacağız, neler yapacağız, konuştuk... Bana birbirimizi önceden tanımıyormuşuz gibi gelmedi.
Çok eğlenceli bir ilk tanışma oldu.
Biz birbirimizi sevdik.
Umarım siz de bizi seversiniz.
Yakında Star’da...
Pişti...
***
Trafikte ölmediğin sürece dayak yemek serbest-miş...
Bizim gazetenin Ekonomi Müdürü Ercan‘ın (İnan) eşi Neval‘in başına gelenleri yazmıştım çarşamba günü.
Trafikte, dolmuş şoförü genç bir oğlan Neval’e arkadan çarpmış, Neval de “Napıyorsun, seni şikayet edeceğim” deyince, Neval’i saçlarından çekerek kolunu büküp arabadan dışarı çıkarmış, yerlerde sürüyerek çarptığı tamponun yanına getirip Neval’in kafasını tampona vurmuş, “Bak bakalım nereye çarpmışım?” diye bağırmış. Bu kadarla bitse yine “Şükür” diyeceksiniz belki...
Neval’i arabadan zorla çıkardığı sırada Neval el frenini çekemediği için arabaya kaymaya başlamış, dolmuş şoförü bunun üzerine Neval’i bırakmış, Neval arabayı durdurmayı başaramamış ve kimseye çarpmasın diye direksiyonu güç bela çevirerek ağaca çarptırarak arabayı durdurmuş.
İstanbul’un göbeğinde insanın başına gelebilecek en tuhaf olaylardan biri.
Ürkütücü, insanı yalnız ve güçsüz hissettiren bir hikaye... Ben de bunu yazmış, İstanbul Valisi’nden “İstanbul’da Neler Oluyor?”un cevabını istemiştim.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu aradı.
Fatih Emniyet Müdürü Mustafa Şahin aradı.
İkisi de aynı şeyi söyledi:
“Yeni kanunlara ihtiyaç var. Çünkü kanunlar çerçevesinde herşey yapıldı, mahkemeye sevkedildi, şimdi beklenecek.”
Fakat bu durum beni sakinleştirmiyor.
Kendimi, sevdiklerimi tanıdıklarımı, tanımadıklarımı güvende hissetmiyorum.
Neval’in anlattığına göre karakolda, dolmuş şöförü 1988 doğumlu İbrahim Öztürk suçunu hiç reddetmeden kabul etmiş, “Evet yaptım” demiş. Ve elini kolunu sallayarak karakoldan çıkıp gitmiş.
Polisler Neval’e “Sonu ölümlü bir durum olmadığı için ceza almaz” demişler.
Şimdi bu hikaye burada böyle bitecek mi? İbrahim Öztürk rahat rahat, güpegündüz, yolun ortasında bir kadını daha darp edebilecek mi? Sonra da “Evet yaptım” deyip çıkıp gidecek, mahkemede de sonu ölümlü olmadığı için ceza bile almayacak mı?
Bu işte bir yanlış var.
Bu işte çok büyük bir yanlış var.
|