MHP kasetlerinin siyasi etkisi ağır... Kulislerde arkasının geleceği, bu kez “zirveyi vuracağı” söyleniyor. Ancak kasetlerin asıl kalıcı etkisinin sosyal alanda olacağı anlaşılıyor.
Çünkü kasetler, “MHP’yi teşhir” amaçlı kullanıldıktan sonra, muhafazakâr yaşam tarzı dayatmasının manivelası haline sokuldu.
* * *
Benzer bir süreç, 1980’lerde AİDS’le yaşanmıştı.
Bir virüsten, bir ahlak normu yaratılmıştı o zaman da...
Hastalıkla mücadele edileceği yerde, AİDS’lilere karşı ayrımcılık, dışlama, damgalama başlamış, bu kampanya da hastalık gibi bulaşıcı olmuştu.
AİDS’lilerin yaşam tarzı eleştirilmiş, kilise devreye girmiş, sadece virüslüler değil, “çarpık ilişkiler” de lanetlenmiş, AİDS’in yayılması, ahlaki değerlerin çöküşüne bağlanarak “kıyamet alameti” diye nitelenmişti.
Sonuçta AİDS unutuldu, ama baskıcı bir muhafazakârlık 80’lere ve sonrasına damgasını vurdu.
* * *
MHP kasetleri, 2010’lar için AİDS işlevi görmeye adaydır.
Benzer bir şekilde ilk elde “evlilik dışı ilişki” hastalıkmış gibi tescillenerek kelleler alındı. Kaydı yapanlar için değil, kaydı yapılanlar için sürek avı başlatıldı.
Başkalarının da benzer kasetleri olduğu korkusu yayıldı.
Başbakan, bunun “özel hayat” sayılamayacağını, o yorganın altında olup bitenin “genel”i ilgilendirdiğini söyledi.
“Yakalananlar” dışlandı, damgalandı, ahlak erbabının “oh olsun” üflemesiyle tutuşturulmuş ibret ateşlerinde yakıldı.
Bireyi koruyan mahremiyet barikatı yıkılınca hükümet, siyaset, internet, millet el ele vererek evlerin içine, yorganın altına daldı, suçluları cezalandırıp “kutsal aile”yi yeniden hâkim kıldı.
Şimdi “suçüstü” yakalanmış ve başı önde halkın edep mahkemesine çıkarılmış “ahlak düşkünleri”ne deniyor ki:
“İstersen 4 kadın al; ama bizim ahlak anlayışımıza sadık kal.”
* * *
Bir MHP’li, kaseti izah ederken “Görüyorsunuz, adam pijamalı... Çünkü orası kendi evi, yanındaki de imam nikâhlı eşi” diye çırpınıyordu.
Bu zavallı savunmanın, hesap soran namus savcılarını tatmin etmeyeceği ortada...
MHP’nin hatası burada oldu:
Konuyu hukuk yerine, “ahlak” alanında savundular.
“Asıl kaydetmek suçtur” “kadınların, çocukların teşhiri ise insanlık suçudur” diye hesap soracakları yerde hesap verdiler.
Oysa “nefs” alanı, çoğu erkek için deplasman sayılır.
Orada hâkimiyet zayıftır.
Ahlak için 1000 çeşit tanım var; hukuk için 1...
Ahlak, herkese göre değişir; hukukta kural tektir.
Evrensel hukuk, özel hayata müdahaleyi suç sayar.
Ahlaki tartışmada ise “Kime göre suçluyum” sorusunun cevabı hep aynıdır:
“Genelin anlayışına göre...”
* * *
“Edep” nidalarıyla başlayıp hızla İslamileşen bu kuşatma karşısında yegâne savunma pozisyonu şudur:
“Ben, sınırlarını sizin çizdiğiniz ideolojik tahakkümü kabul etmediğim gibi, sizin çizdiğiniz ahlaki çerçeveyi de reddediyorum.”
Bu denmedikçe, özel hayat alanı dini tellerle çevrilip küçültüldükçe, kişisel özgürlükler yeni ahlakçılığa kurban edildikçe, kendi hayatımızın yegâne hükümdarı olmamız engellendikçe ve biz buna direnmedikçe, yarın içki sofrasından yaka paça kaldırılmamız da, yorgan altından pijamayla çıkarılmamız da, “E dört kadın olsun, daha iyi”ye inandırılmamız da caizdir.
|