CHP İl Başkanı Gürhan Akdoğan dün düzenlediği basın toplantısında, mutlu, mesut, birlik beraberlik içinde, el ele, kol kola bir CHP tablosu çizdi…
Çizmekle de kalmadı;
“Parti içindeki tüm dedikodular bundan sonra bitmiştir!
Bu benim parti içi meselelere yönelik son konuşmamdır” dedi demesine de!”
Ne demişler büyük lokma ye, ama büyük konuşma!
Burası CHP, hayat lafı çok çabuk yediriyor insana!
Zaten Akdoğan böyle der demez de, konuşmalar çoktan başladı bile!
Partiyi sıkıntıya sokan informal iletişimden söz etti Akdoğan…
Hatalı, hatasız, karşı, karşı değil, bir karmaşa içinde…
Zaman zaman hatalı, zaman zaman doğru bilgi aktarmalar olduğundan dem vurdu ve bir nevi özür diledi kamuoyundan…
Akdoğan, Genel Başkan Yardımcısı Sena Kaleli ile birlikte gittiği Ankara temaslarını anlattı.
Genel Başkanın Bursa’dan duyduğu memnuniyeti ve beklentilerini aktardı…
Özetle ve asıl olarak;
“Ben il başkanı olarak görevimin başındayım. Görevden alınmamı bekleyenler avucunu yalasın!” dedi…
Bir de “Olur olmaz konuşanları da örgüte havale edeceğiz” diye aba altından sopa gösterdi…
Ama burası CHP…
İnsanların ağzı torba değil ki büzesiniz…
Konuşurlar…
Nitekim dakika bir, kazan kaynamaya başladı bile…
Neden konuşurlar acep!
Onca olan bitenden sonra birden gelen kankilik insanların kafalarını karıştırdı da ondan…
Bilmezler ki gariplerim…
Akdoğan ve Kaleli yandaşları birbirlerini yerken; il başkanı adayları havada uçuşurken…
Kaleli henüz doğu illerine doğru yola düşmemişken, yani bundan 20 gün kadar önce, Sena Kaleli, Gürhan Akdoğan, Ceyhun İrgil ve Bülent Aslanhan bir avukatın evinde herkesten gizli bir yemek yemişler ve barış çubuklarını tüttürmüşler…
Dışarda millet kekleye dursun!
Dün birbirleriyle kanlı bıçaklı olanlar, ertesi gün yan yana can ciğer kuzu sarması olurlar.
Akdoğan ve Kaleli ritüeli de alışıldık oryantal siyasetin olağan hallerindendir. Şaşırmamak lazım!
Akdoğan’ın hükmü bize geçmez!
Akdoğan bu konudaki son konuşmam dedi demesine de!
Hükmü partililerine geçer, geçirebilirse tabii!
Bizim söyleyeceğimiz bitmedi…
CHP Heyeti’nin Dibay Medya’ya yaptığı ziyarette Kaleli, aleyhinde yazan basın mensuplarına kendisine mobing tacizi yapmak, otokontrolsüz yazmak, haksızlık yapmak gibi bir dizi suçlama getirdi…
Büyükşehir belediye başkan adayı iken herkesin kendisini desteklemesine alışmıştı… Ancak, o tarihte siyasetin merkezinde değildi ve herkes de, seçilemeyeceğini kestiriyordu…
Ancak MYK üyeliği, hele de Genel Başkan Yardımcılığı tam da siyasetin merkezidir ve siyaseten tecrübeniz yoksa o makamı taşıyamazsınız…
Kaleli art arda kendisini eleştiren basın mensuplarına yönelik eleştirilerini gündeme getirdikten sonra, ben de art arda bazı sorular yönelttim…
Örneğin 200 kişinin şahit olduğu “Bekçilik” söylemini hiçbir şey eklemeden ve çıkarmadan yazdığım halde, çeşitli ortamlarda ve TV kanallarında basının söylediklerini çarpıtmakla suçladığını hatırlattım.
Top Gürhan Akdoğan’da kaldı “Eğer Gürhan, bekçisi değilim diye cevap vermeseydi, hiçbir şey olmayacaktı” dedi…
Akdoğan da sesini çıkarmadı…
Ardından il başkanının görevden alınmasına yönelik imza kampanyasını sordum:
“Hiçbir alakası yokmuş… Hatta hiç haberi de yokmuş”
İmza toplayanların yakınındaki kişiler olduğunu hatırlattığımda ise “Benim adamım diye bir şey yok” dedi…
Demek ki onca insan, Kaleli’nin ve Genel Merkez’in adını kullanarak imza toplamışlar!...
Mudanya ilçe başkanının görevden alınma süreciyle ilgili de “Tacizle ilgili araştırma yapmak benim işim değil” dedi!
Artı, bu konunun basına yansımasına da çok karşı olduğunu söyledi…
Ah şu basın! Ne güzel kol kırılıp yen içinde kalacaktı, ama olmadı…
Parti dışındaki toplantıda kadın kollarını ağırlarken, Hasan Yıldırım’ın da orada olması tamamen bir tesadüfmüş, Kaleli ile hiç ilgisi yokmuş.
Mudanyalı kadınlar getirmiş.
“Eşinden dayak yediğini anlattığı röportajı da kınadım ve siyaseten acemilik olduğunu söyledim…”
Sabah Gazetesi’ndeki yazar da aynı Bursa basını gibi mobing, psikolojik baskı uygulayarak almış beyanatı ve çarpıtarak yazmışlar!
Gazeteyi aradığımı, Kaleli’nin yazılanları kabul etmediğini, ellerinde ses kaydı olduğunu, ne dediyse bire bir yazdıklarını söylediklerini aktardım.
Yani Kaleli, “Demedim, söylemedim, bilmiyorum, haberim yok, söylediklerim çarpıtılıyor” modunda…
Gördüğüm kadarıyla eleştirilere son derece tahammülsüz, kendisini eleştirmeyip övenler iyi gazeteci diğerlerini ise mobing tacizcisi ve otokontrolsüz olarak nitelendiriyor.
(Övenlerin sayısını bilemem ama eleştirenlerin sayısı 10’u buluyor… )
Kendisine ayıp edildiğini düşünen Kaleli’nin bence Bursa basınına bir özür borcu var…
|