Bugün 19 Mayıs! Resmi söylemle ifade edersek; “19 Mayıs Atatürk`ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, tüm yurtta, KKTC ve yurtdışındaki temsilciliklerde kutlanıyor.”
Bu bayramın resmi kutlayıcıların “Atatürk’ü nasıl andıklarını”, ne kadar Atatürkçü oldukların bilmeyen yok. “Spor bayramı”nın ise sadece gösterilere katılan gençlerin spor etkinlikleriyle ilgili olduğunu da bu bayramın uzun tarihinden biliyoruz.
Geriye, 19 Mayıs’ın, bir “gençlik bayramı” olması kalıyor.
Ülkeyi yöneten güçlerin, “gençleri nasıl sevdikleri”ne ilişkin lafları bir yana bırakılırsa, en azından 50 yıldan beri gençlik; adeta, (adetası bile fazla) düşman ilan edilmiştir!
Bu düşman ilan etme; düzene, sisteme karşı çıkıp sömürüsüz, savaşsız bir dünya, halkların kardeş olması ve Türk ve Kürt halkının eşit ve gönüllü birliğini, güvenli bir gelecek talep eden gençlerin işkence tezgâhlardan geçirilmesi, cezaevlerine doldurulması, darağaçlarına gönderilmesi, dağlarda, kentlerin sokaklarında katledilerek sindirilmek istenmesi biçiminde yansımıştır.
“Düşman görülen” sadece yeni bir dünya isteyen, sadece Kürt ve Türk halklarının eşit haklar temelinde gönüllü birliği gibi siyasi talepleri olan gençlik kesimleri de olmamış, en geniş gençlik kesimleri de bu düşmanlıktan nasibini almaktadırlar.
Bu genç nüfus düşmanlığı, son yıllarda İş Yasası, sağlık ve emeklilik sigortası gibi yasalarda yapılan değişikliklerde de apaçık görülmüştür. Emeklilik yaşının yükseltilmesi, vatandaşın sağlık sigortasından yararlanması ve iş güvencesinin ortadan kaldırılmasına dair düzenlemeler faturası gençliğe çıkarılacak biçimde düzenlenmiştir. Dahası “torba yasa”da bile genç işçilerin “normal asgari ücretten yararlanmasının” iki yıl geciktirilmesi, çırakların ve stajyer öğrencilerin ücretlerinin üçte bir oranında düşürülmesi de gençliğin sömürüsünün teşvik eden düzenlemeler getirlmiştir. Yine dershane sistemini yaygınlaştırarak, eğitimi paralı hale getirip varlıklı kesimlere avantaj tanıyarak, eğitim sisteminin her kademesinde sınavı esas alıp, sınavlarda hile, şifre, yanlış hesaplama gibi dün olmayan yeni şaibeler ve engeller getirerek gençliği okumaktan, eğitim almaktan caydırmayı esas alan bir eğitim bugün fiilen genelleştirilmiştir.
Ülkede, işsizlik genelde yüzde 11.4 iken genç nüfus içinde işsizliğin yüzde 21 olması bile tek başına, ülkeyi yöneten güçlerin gençliğe nasıl bir “bugün” verdiğini göstermektedir.
Egemenlerin gençliğe “gelecek vaadi” ise tümüyle karanlıktır.
2011 19 Mayıs Bayramı, seçim meydanlarının en hararetli tartışmalara sahne olduğu bir dönemde kutlanacak olması, aynı zamanda gençliğe de bu sermaye partilerinin seçim vaatlerini izleme ve eleştirme, bir tutum alma imkânı da sağlamaktadır. Şu açık ki bu partiler için önemli olan, ülkenin demokratikleşme ve ekonomiye dair sorunlarını çözmek değildir. Onlar sadece Meclis’teki koltuk sayılarını artırmak üzere vaat yarışına girmişlerdir. Ama ülkenin tümünü ilgilendiren Kürt sorunu, laisizm sorunu, bölgede barışın sağlaması, emperyalist güçlerin bölgeye müdahalesinin önlemesi, işsizlik ve yoksulluğun ortadan kaldırılması gibi sorunlar onların dikkati dahilinde değildir. Din istismarcılığı, şovenizm ve yoksulluk istismarcılığında birbiriyle yarışmaktadırlar. Bu açıdan gençliğin, özellikle de Türk kökenli gençliğin, güvenli bir gelecek için Kürt gençlerine yönelik saldırgan politikalarının karşısında durması, Türk ve Kürt halklarının gönüllü birliği gibi konularda kışkırtmalara gelmeyen bir tutum takınması, seçimlerde Emek Demokrasi ve Özgürlük Blok’unun saflarında yer alarak gençliğin istismarcılığa prim vermeyeceğini göstermesi çok önemlidir.
Evet, Türkiye’nin koşulları, “Gençlikte bayram yapacak hal mi bıraktınız!” dedirtebilir. Ama gençlik o bitmez enerjisiyle, kendi mücadele tarihinden aldığı güçle; gençliğin duygularını istismar eden egemen güç odaklarını hayal kırıklığına uğratabilir; bağımsız, demokratik, halkların kardeş olduğu bir Türkiye için iradesini ortaya koyabilir, koymalıdır da. Bugünkü koşullarda bir gençlik bayramını kutlamayı hak etmek de böyle mümkün olabilir.
|