Bugün Genç Türkiye’nin temellerinin atıldığı gün. Büyük Atatürk yanındaki bir avuç vatansever ile bundan 92 yıl önce İstanbul’dan köhne bir gemiyle çıkıp Samsun’a ayak basmışlar ve Milli Kurtuluş Savaşı’nın ilk meşalesini yakmışlardı. Bu azimli mücadele Türkiye’yi işgale yeltenen emperyalist güçlerin püskürtülmesi ve Cumhuriyet’in ilanı ile sonuçlanmıştı.
79 YIL HESABI: Bu yıl Cumhuriyetin ilanının 88’inci yılını kutlayacağız. Başbakan Türkiye’nin hedefinin 2023’teki Cumhuriyet’in 100. Yılı olduğunu söylüyor ama, iktidara geldikleri 2002’de 79 yaşında olan Cumhuriyet dönemini de ısrarla kötülüyor. Dolaylı olarak Türkiye’nin çektiği bütün sıkıntıların bu dönemin eseri olduğunu vurguluyor.
GENÇ NESİL: İşin berbat yanı, zaten 12 Eylül ideolojisi gereği bilgisiz, duyarsız, sığ, egoist olarak yetiştirilen yeni nesil de Başbakan’ın bu söylemine, ortalığı boş bulan yandaşların da beyin yıkar gibi yaptıkları propagandalar nedeniyle inanıyor. Genç neslin önemli bir bölümü için ne Atatürk, ne devrimler, ne yapılan demokrasi mücadeleleri bir şey ifade ediyor.
BUGÜNDEN BAKMAK: Artık bilgisayar çağında yaşayan gençler, şimdi edindikleri bilgiler ışığında, bundan 80-90 yıl öncesinin dünya koşullarını hiç düşünmeden geçmişin kötülenmesine duyarsız kaldığı gibi, biçare destek de veriyor. Bu da Türkiye’yi dönüştürmeye çalışan çağ dışı zihniyetin eylem alanını hayli genişletiği gibi gücünü de artırıyor.
VİKİPEDİ BİLGİSİ: Bugünün nesli bir şeyin farkında değil. Bilgiye Vikipedi düzeyinde ulaşmaya alışmış olanlar, bugün demokrasi, hukuk ve insan hakları konusunda ne düşünüyorsa, koşulların 90 yıl önce de aynı olduğunu, insanların aynı bilinç düzeyinde olduğunu zannediyor. Tabii böyle olunca zihinlerde “Cumhuriyeti kuranlar demokrasi ve hukuktan ne kadar uzakmış” görüşü oluşuyor.
DÜNYA NASILDI? Oysa bırakın Türkiye’yi, dünyanın şimdi en ileri gitmiş ülkelerinde bile demokrasi, hukuk, insan hakları kavramları henüz yeni filizleniyordu. Kıta Avrupası’ndaki ülkelerin çoğu ya krallıklar ya da faşist rejimlerle yönetiliyordu. Demokrasi mücadelesi verenler sürgüne gönderiliyor, çoğunlukla da öldürülüyordu. Böyle bir ortamda bile Atatürk Cumhuriyet’i ilan ederken bunun demokrasiye uygun olmasını sağlamak için elinden geleni yapmaya çalışmıştı. Aksini söyleyen yalan konuşuyordur.
OKUMA YAZMA ORANI: Cumhuriyet’le birlikte büyük bir eğitim seferberliği de başlamıştı. Çünkü Atatürk çağdaş bir ülke olmanın temel koşulunun eğitim olduğunun bilincindeydi. Ancak o tarihlerde Türkiye’de okuma yazma bilenlerin oranı sadece yüzde 5’ti ve tamamına yakını da erkekti. Okuma yazma bilenler askerlerden, memurlardan, doktor ve mühendislerden, bazı din adamlarından ibaretti.
FABRİKA YOKTU: Osmanlı dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurmuştu ama son 100 yılı çok kötü geçmiş, imparatorluk çaresizlik içine düşmüştü. Özellikle Anadolu çok az yatırım yapılmış, hemen hiçbir sanayi tesisi olmayan, mahrumiyet çeken bir bölgeydi. Atatürk ilk iş olarak Anadolu’nun geliştirilmesi için kolları sıvadı.
YOL VAR MIYDI: Başbakan ısrarla 79 yılda yapılan duble yolların kat kat fazlasını son 9 yılda yaptıklarını söylüyor. Rakamsal olarak doğru. Ama bu Cumhuriyet 79 yılda yolu olmayan; suyu, elektriği olmayan en ücra yerde bile köy bırakmamıştı. 79 yılda Türkiye’nin her yeri ulaşılabilir, hizmet götürülebilir durumdaydı. Bunların yetersiz olması ayrı konudur.
YA SATILANLAR: Yine Erdoğan 79 yılı kötülüyor ama “özelleştirme” adı altında sattıkları Türkiye’nin önemli ekonomik değerlerinin nasıl yapıldığını söylemeyi unutuyor. Bu ülke demir çelikten çimentoya, şekerden otomobile, telekomdan petrol rafinerilerine kadar sat sat bitmeyecek kadar yatırım yaptı. Bunları görmemek ve 79 yılı kötülemeye kalkmak her halde haklı olamaz.
DEMOKRASİ: Devrim yapmanın, bir imparatorluğun yerine yepyeni bir devlet kurmanın ne olduğunu bilmeyenler, devrim şartlarından haberi olmayanlar Atatürk’ü “demokrasi getirmemekle” suçlayabiliyor rahatlıkla. Oysa bilmedikleri Atatürk’ün asıl hedefinin demokratik bir hukuk devleti kurmak istediğidir. Belki o tarihlerde özlenen demokrasi kurulamadı ama kimse Atatürk’ün demokrasi karşıtı bir eylemini gösteremez.
ÇOK PARTİLİ HAYAT: Ve en önemlisi, eğer Atatürk’ün bir avuç vatanseverle kurduğu Cumhuriyet demokrasi karşıtı olsaydı, 6 yıllık bir dünya savaşından sonra Türkiye çok partili hayata geçebilir miydi? Devlet despotluğunu sürdürmek için çaba harcasa, Cumhuriyet’in temelinde emeği olan Celal Bayar bir parti kurmaya kalkabilir miydi? Milli Şef görevi “kendiliğinden” devreder miydi?
MÜCADELE OLMADI: Genç nesil şunu iyi bilmeli ki, çok partili hayata geçerek demokrasiye adım atan Türkiye bu aşamaya kavgayla, çatışmalarla gelmedi. Cumhuriyet’in temel felsefesi zaten demokrasiden alıyordu kaynağını ve beklenmedik kadar kısa bir sürede Türkiye demokrasiye geçmeyi başardı. Bu ayrıntıyı görmemek ve söylendiği halde anlamamak ancak zihinsel körlükle açıklanabilir.
GENÇ CUMHURİYET: Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana her şey çok iyi mi oldu? Cumhuriyet’in hiç hatası olmadı mı? Olmaz olur mu? Oldu tabii. Ama düşünün ki, Cumhuriyet kurulduğunda bir çocuk gibiydi. Ayakta durmaya çalışıyordu tıpkı bir çocuk gibi, orayı burayı tutmaya çalışıyordu, bu sırada da elbette sağda solda bir şeyler kırılıp dökülüyordu.
BUGÜNKÜ DURUM: Bugünkü varlıklarını Cumhuriyet’in sağladığı özgür, demokratik ortama borçlu olduklarını unutanlar şimdi Cumhuriyet ve kuruluş felsefesini yerden yere vurmak için yarışıyor. Asıl amacın bu felsefeyi tümden kaldırmak ve Türkiye’yi, bulunduğumuz coğrafyadaki bazı totaliter rejimlere dönüştürmeye çalışanlar şimdi başımıza demokrasi sopasıyla vurmaya çalışıyor.
BU OYUN BİTER: Ancak şurası unutulmamalı ki, bu cumhuriyet yok olmakta olan bir ulusun küllerinden oluştu. Bu uğurda on binlerce vatansever hiç düşünmeden kendini feda etti. Türkiye’yi dönüştürmeye çalışanlar, uğratıldığı bütün erozyona rağmen, hâlâ çağdaş, ilerici, demokrasi ve hukuka bağlı vatansever insanlara sahiptir. Kimse hayale kapılmasın.
*****
O kalabalıklar utanmıyor mu?
Başbakan Erdoğan seçim meydanlarında pek karşılaşmadığımız bir davranışta bulunuyor.
Kendisine “muhalif” olarak gördüğü isimleri yuhalatıyor.
Eskiden liderler karşı oldukları birinin adını söylediklerinde topluluktan “yuh” sesleri çıkarsa hemen müdahale eder ve “Yapmayın arkadaşlar, bu bize yakışmaz, yuhalamak olmaz” derlerdi. İnanmasalar da derlerdi hiç olmazsa.
Erdoğan ise meydanların “yuhalamasından” müthiş keyif alıyor gibi gözüküyor.
Buna “Erdoğan’ın üslubu” diyebilirsiniz. “Tabu yıktığını” ileri sürebilirsiniz.
Benim anlamadığım o kalabalıklar. Örneğin Demirel adını duyduklarında topluca yuhalamaya başlamaları.
O kalabalıkların hangi görüşten oldukları aşağı yukarı biliniyor. Tayyip Erdoğan ve partisi 9 yıl önce yoktu. O kalabalıkları oluşturanların büyük bölümü oylarını Demirel’e ya da partisine veriyorlardı.
Aynı kişiler şimdi Demirel’i yuhalamaktan hiç utanmıyor demek ki. Türkiye’nin vefa, ahlak, vicdan ve namus konusunda ne kadar geriye gittiğinin bir göstergesi bu yuhalamalar. İnsan üzülüyor.
*****
Atatürk’ün adı bile anılmazken ve her beş gençten biri işsizken ve “Sporda Şiddet Yasası” diye bir yasamız varken 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun! (Gani Yıldız)
|