CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bir bakanın ÖSYM’ye bir mail göndererek yeğeninin İstanbul’daki bir tıp fakültesine yerleştirilmesini istediğini iddia etti; ortalık karıştı...
Başbakan Erdoğan önceki gün Lüleburgaz mitinginde bu iddiadan yola çıkarak, tartışmaları daha da tırmandıracak şu sözleri söyledi:
“Sende zerre kadar onur varsa, bu kadar ağır konuşuyorum, çıkarsın o bakanı açıklarsın. Benim bir bakanım bunu yapamaz. Bugüne kadar bazı bakanlarla alakalı atılmış adımlar varsa; bunun gerekçeleri vardır. Bugün birçoğu milletvekili adayı olamadıysa nedenleri vardır, milletvekilleri için de aynı şey geçerli...”
***
Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın bu sözlerini iyi yakaladı ve dün Konya’da yeni bir cephe açtı:
“Müthiş bir itiraf bu, hiçbir yorum yapmadan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a onun sözleriyle hitap ediyorum, sende zerre kadar onur varsa, bu kadar ağır konuşuyorum, çıkarsın o bakanları, milletvekillerini açıklarsın. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir Başbakan, bakanlarının ve milletvekillerinin, bazı milletvekili adaylarının isimlerinin yolsuzluklara karıştığını ve bu gerekçeyle listelerle yer almadığını açıkladı. İsimlerini bekliyoruz, zerre kadar onur varsa. Benim değil, onun sözü...”
***
Hiç kuşku yok ki; Başbakan bu soruları yanıtlamak zorunda:
Bugüne kadar hangi bakanlarla ve hangi milletvekilleriyle ilgili ne gibi “adımlar” atıldı?
O milletvekillerinin ve bakanların suçları neydi?
O bakanlara milletvekilliği kapısını bile kapatacak kadar önemli olan suçlar, yargıya götürüldü mü?
Götürülmediyse; bu da bir tür “koruma” sayılmaz mı ve suç değil mi?
“Onların suçlu olduklarını gördüm, milletvekili yapmadım” demek, hukuk devletine sığar mı?
***
Başbakan bu sözleriyle önceki AKP hükümetlerinde bakanlık yapmış olan ama bugün milletvekili adayları arasında yer almayan tüm dava arkadaşlarını töhmet altına soktu...
Hepsinin üstünde, kuşku bulutlarının dolaşmasına yol açtı...
Ben o bakanların yerinde olsam; Genel Başkan falan dinlemem, üzerime bu çamurun yapışmasını engellemek için, Başbakan’a sözlerini kanıtlama olanağı vermek için dava açarım.
***
Haydi sayın eski bakanlar...
Ya boyun eğin ve bu çok ağır ithamla birlikte yaşamaya alışın...
Ya da Başbakan’ı “isim vermeye” zorlayın, kendinizi aklayın...
Tabii gerçekten temizseniz!
HANGİSİ?
Başbakan, bazı eski bakanları suçlayarak milletvekili adayı yapmadığını söyledi; kamuoyu da bu bakanın ya da bakanların kim olduğunu tartışmaya başladı...
İşte; AKP’nin kurduğu 58, 59 ve 60’ıncı hükümetlerde görev alıp da bugün milletvekili adayı bile gösterilmeyen isimler...
Başbakan’ın kastettiği bakanın ya da bakanların bunlardan hangisi olduğu merak konusu:
***
Abdüllatif Şener, Ertuğrul Yalçınbayır, Mehmet Aydın, Kürşad Tüzmen, Yaşar Yakış, Kemal Unakıtan, Atilla Koç, Erkan Mumcu, Zeki Ergezen, Hilmi Güler, Sami Güçlü, Murat Başesgioğlu, Ali Coşkun, Güldal Akşit, Osman Pepe, İmdat Sütlüoğlu, Nazım Ekren, Selma Aliye Kavaf, Mustafa Sait Yazıcıoğlu...
*****
Günün Sorusu
Van’da BDP’nin desteklediği bağımsız milletvekilleri için seçim bürosu açılmış... Bu arada yüzü maskeli iki kişi sözde PKK bayrağını seçim bürosunun açıldığı bölgede bulunan Van Belediyesi’nin hizmet binasına asmış... Sorum, ileri demokrasiye geçtiğimizi iddia edenlere:
İleri demokraside terör örgütünün devlet binasına çaput asması da mı normal karşılanıyor?
*****
Dere geçerken at değiştirilmez... Ama ya at çamura saplanmışsa?
Cumhurbaşkanı Gül, arka arkaya patlayan skandallarla gündemden düşmeyen ÖSYM ile ilgili konuşmuş ve Başkan Ali Demir’in görevden alınmamasının gerekçesi olarak, “Dere geçerken at değiştirilmez” demiş...
Skandalın ilk patladığı günlerde “Ben tatmin oldum” diyordu, şimdi “at örneği”ne kadar geldi...
Tamam; dere geçerken at değiştirilmez, ama...
Ya at çamura saplandıysa...
Ve siz göz göre göre o attan inmemekte ısrar ediyorsanız...
O atla birlikte boğulmak, kaderinizdir...
Umarım Cumhurbaşkanı, “at” ısrarından vazgeçer de; sadece Ali Demir’i o göreve atayanları değil, milyonlarca öğrenciyi de boğulmaktan kurtarır!
|