Bugüne kadar “kendi Genelkurmay Başkanlığı döneminde hazırlandığı” varsayılan “Balyoz Darbe Planı” öne sürülerek; en yüksek rütbeli komutanlardan alt rütbelere kadar yüzlerce TSK mensubu, gazeteciler, dünya çapında ün yapmış bilim adamları tutuklandı, bazıları yıllardır hapiste.. Sadece onlar değil aileleri, çoluk çocukları perişan oldu, terfi edecek olanlar bu haklarını kaybettiler, bir kısmının sağlığı bozuldu, siviller işlerinden-mesleklerinden oldular. Son operasyonla, aralarında ordu komutanlığı yapmış generallerin bulunduğu “106’sı muvazzaf, 163 subaya tutuklama” kararı çıktı ve155 asker daha cezaevine girdi.
TSK’da görev yapan general ve amirallerden “yüzde 10’unun” hapiste olduğu biliniyor. Ama her nedense dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök (aynen “bu kadar adam ‘darbe ihtimali’ üzerine tutuklanırken gerçekten darbe yapmış , muhtıra vermiş olanların, ‘12 Eylül’cüler ve 27 Nisan’cılar’ın tarih önünde mahkum edilmesi için hiçbir şey yapılmaması gibi) bu süreçte tamamen ‘Fransız’ vaziyette olayları dışarıdan izledi.
‘OLAYA FRANSIZ’ BİR BAŞKAN!
Kendi kurumuna en ağır hakaretler yapılır, herhalde ‘çoğu arkadaşı olan’ askerler defalarca tutuklanıp salınır ve tekrar tutuklanırken o “darbe hazırlığı olmuştur da diyemem, olmamıştır da” benzeri espriler, şakalar yaparak ve gülerek röportajlar verdi. Son olarak dün çıkan röportajında yine “Bu yaşananlara tabii ki hassasiyet duyuyorum. Memleketin bu halinde yaşananları gördükçe uykum kaçıyor... Ama emekli komutanlar olarak biz görevimizi tamamladık, yani son kullanma tarihimiz geçti” gibi en ‘Fransız’ ifadelerle kendini özenle olayların dışında tuttu.
YA GENERALLERİN TARİHİ?
Şimdi her şeyden önce “son kullanma tarihi” esprisi buraya hiç uymuyor. Eğer kendi döneminin “aynı yaşlarda ve bazıları daha yaşlı” ordu komutanları, emekli generalleri hala toplu şekilde hapse atılabiliyorsa, onların ‘son kullanma tarihi geçmemiş’ kabul ediliyorsa kendisinin “kullanma tarihi” de bu dava bitene kadar geçmiş sayılamaz. Ayrıca diğerlerinin “özgürlüğünün kaçtığı, darbeci etiketi vurulduğu” olaylar yaşanır, aileleriyle birlikte uykusuz kabuslar görürken “uyku kaçması” ancak hafif bir sıkıntıcık olarak kalır.
Gelelim kendisinin bu “darbe hazırlığı iddiası” ile ilişkisine.. Eğer 15-20 ya da 40-50 kişinin söz konusu olduğu bir iddia olsa “Ordu içinde bir cunta oluşmuş ve Genelkurmay Başkanı’nın haberi olmadan bir plan hazırlamaya çalışmışlar” denebilir, bunu söyleyen ‘saf’ lara (veya milleti saf yerine koyanlara) katılmak mümkün olabilirdi. Amaa, içinde ordu komutanlarının da olduğu yüzlerce askerin şüpheli görülerek tutuklandığı, böylesine büyük çaplı bir hazırlık (iddiası) o kurumun zirvesinden habersiz gerçekleşmiş olamaz.
ÖZKÖK NELER BİLİYOR?
Buna kimse inanmaz. Kaldı ki kendisi “vardır da diyemem, yoktur da” sözleriyle konudan habersiz olmadığını açıklamıştır. Aynı sıralarda dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın “konunun muhatabı olduğunu” söylemiş, o da bunu kabul etmiş ama nedense bu “topu birbirine atma” lardan bir sonuç çıkmamıştı. Aradan bir süre geçti, darbe hazırlığı iddialarıyla askerler toplu şekilde tutuklanırken dönem komutanlarının ve Hilmi Özkök’ün sessizce izlediği ama örneğin “Bu bir savaş oyunuydu, biz biliyoruz” veya “hayır değildi, bunu anlayabiliriz” demediği bir dönem.. Dikkat çekmeyecek gibi değildi.
Ve sonra.. Aytaç Yalman “Eğer bir darbe iddiası varsa bunu en iyi biz 4 kişi biliriz” diyerek aralarında Özkök ve Büyükanıt’ın da bulunduğu isimleri saydı. Aynı günlerde tutuklanıp bırakılmakta olan emekli Orgeneral Çetin Doğan birkaç kez Hilmi Özkök’ü “bildiklerini açıklamaya” davet etti. Peki, acaba yakın görev arkadaşları neden Özkök’ün “son kullanma tarihinin geçtiğine” inanmıyor ve onun çok şey bildiğini söylüyorlar, merak edilmez mi bu?
İFADESİ DUYULMALI
Yoksa Hilmi Özkök “Ne olursa olsun ben susayım ve ‘o dönemde darbe hazırlanıyordu ama ben önledim’ imajını bozmayayım” diye mi düşünüyor? Kimse buna inanmak istemez tabii, ama sanık ifadelerini millet nasıl duyabiliyorsa “Hilmi Özkök’ün bildiklerini” duyması da sağlanmalıdır.
Yıllardır “darbe iddiaları” ile yaşatılan bir halkın buna hakkı vardır!
***
Korku var mı korku?
Başbakan Erdoğan grup konuşmasında “Bizim siyasetimizde korku yok” demiş. O zaman neden herkes konuşmaktan bile korkar halde merak ediyor insan, durup dururken, salgın hastalık gibi paranoya mı yayıldı topluma?.. Eskiden rektörü, sivil toplumcusu, gazetecisi, iş adamı, bilim adamı, öğrencisi, protestocusu, kısacası her kesim ve herkes düşüncesini rahatça ifade ederken şimdi neden konuşmaya korkuyorlar?
Bir cümle hatta kelimenin bile “darbeci” etiketi yemeye, bazı gazete ve TV’ler tarafından hedef gösterilmeye, internet sitesinde çıkan bir haberin “hapsedilmeye” yeteceğini görmüş olmak örneğin sebep olabilir mi? Keşke Başbakan’ın sözlerine gözü kapalı inanabileceğimiz şartlarda yaşayabilseydik!
|