İnsan öldürerek getireceğiniz özgürlükler de, demokrasi de başınızı yesin!

07 Mayıs 2011 Cumartesi, 10:05

Elif ÇAKIR/STAR

İnsan öldürerek getireceğiniz özgürlükler de, demokrasi de başınızı yesin!
Kim olursa olsun, bir can üzerinden artıracağınız oylar başınızı yesin!

Yaktığınız yürek kadar yansın yüreğiniz, ocaklarına düşürdüğünüz ateş kadar kor düşsün ocağınıza yüreğinize!

Başınızı yesin, eski bir bedduadır ve Anadolu’da hala sıklıkla kullanılan bir ileniş bir kargıştır...

***

PKK’nın eylemsizlik kararına rağmen bozkurt zihniyetli askerlerin Dersim’deki baskını Kastamonu’da kelebek etkisi yarattı ve PKK’lı olduğu söylenen bir grup da bir polisin canına kıydı...

En sağduyulu bildiğimiz Aysel Tuğluk, dilinin varmadığını söyleyerek felaket tellallığına soyundu ve “kötü şeyler olacak” dedi.

Sanki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “iyi şeyler olacak” sözüne nazire yaparcasına.

Aysel Tuğluk’un “Kürtler hükmünü verdi “ derken bir aşiret ağası tarzında konuşması beni ürküttü...

Kürtler neye hüküm verdi Aysel hanım, söyler misiniz?

Bütün Kürt halkı adına konuşma hakkını size kim veriyor? Partiniz daha Kürtlerin yüzde 25’ini bile temsil etmiyor.

Bıraksaydınız da bu felaket tellallığını Emine Ayna yapsaydı, hepimiz nasılsa alışkındık onun şiddete davetiye çıkartan açıklamalarına.

Emine Ayna varsa Aysel Tuğluk da var diyorduk...

Keşke çıkıp da “Ben Aysel, bu bölgenin kızıyım, 16. yüzyıldan beri bu topraklarda birlikte yaşadık, yeniden bir arada yaşayabiliriz. Bu çatışmayı bitirebiliriz. Akan kanı durdurabiliriz. Hepimiz umutluyuz. Yapılan haksızlıkların farkındayız. Ve öfkeliyiz. Ancak bizim kavgamız bu sistemle. Şimdi daha fazla barışa yakınız. Devletin seksen yıllık sakat bakışını değiştirmek için şimdi daha güçlüyüz. Bu sakat sisteme haddini bildireceğiz!” deseydiniz.

Keşke çıkıp da “Ben Aysel, bu bölgenin kızıyım, bölgede iyi bir hava teneffüs etmiyorum. Ancak bu havayı el birliği ile değiştirelim. Üzerinde hayat süremeyeceğimiz bu toprakların kavgası niye sürüyor. Bizler yaşamak için varız, sürekli toprak altına yaşama umudu olan insanları gömmeyelim” deseydiniz.

Seçim sürecine girildiğinden bu yana zaten bölgede “kötü şeyler oluyor”du...

Ceplerinden BDP kartlarını göstererek dayılanan, arabaların camlarını indiren, parti teşkilat binalarını basan, diğer Kürt milletvekili adaylarının ziyaret yerlerine silahlı baskın yapıp “bu itleri çıkartın buradan” diyerek eşkıyalık yapan taraftarlarınıza rest çekip asıl sesinizi onlara yükseltseydiniz.

Misal, BDP’li teşkilat üyeleriniz, Van AK Parti il başkan yardımcısının başını yardılar ve dokuz dikişle yatıyor, bir geçmiş olsuna gider misiniz, bu eşkıyalığı kınar mısınız?

Geçen seçimde sandık müşahitliği yapmış olanların ve muhtemel bu yıl da yapacak olanların evlerine gidip tehdit ediyorlar, bunlardan haberiniz var mı?

AK Parti milletvekili bir arkadaşımın seçim arabasının üzerine arabalarını süren, camlarını indiren, seçim çalışmasından tehdit ve şiddeti anlayan bu insanlarla barışı biz nasıl sağlayacağız?

Mesela bugün Mardin’de olsam rahatlıkla oyumu verebileceğim Şerafettin Elçi’nin gözünün içine bakarak siz de söyleyin, bu ülkeye barış nasıl gelecek...

Elimiz tam da güçlenmişken söyleyecek söz bırakmamanız, acaba sizlerin Meclis’e girmekten başka niyetiniz olduğunu mu gösteriyor?

Yoksa şiddet, tehdit dışında herşeye hazırlıklıdır siyasetçiler. Yeter ki bölgede kendilerini güvende hissetsinler.

Dün, gün boyunca bölgenin milletvekili adaylarıyla ve farklı kesimlerden Kürt aydınlarla görüştüm. Herkeste bir provokasyon kokusu endişesi var. Demokrat Kürt Arayışı’ndan Hamit Kılıçarslan, Başbakanın söylemine dikkat çekti: “Geçen dönemde Başbakan ‘ya sev ya terk et’ mealinde sözler sarfetmişti, BDP’nin 20 belediyesi 100’e çıktı. Şimdi de ‘Kürt sorunu yoktur’ diyor, bakalım ne olacak. Ayrıca Mustazaf-Der üyesi bir arkadaşın öldürülmesi de geçmişteki Hizbullah-PKK çatışmasını hatırlattı. Sanki bir güç Kürtlerin temsiline alternatif istemiyor. Sonuçta Ilgaz dağlarına piknik yaparak gidilmedi. Derin güçlerin izlerini aramamız lazım. “

Yakından izleyip göreceğiz...