Analar üzerinden siyaset yapmayın

04 Mayıs 2011 Çarşamba, 07:20

Mehveş Evin /Milliyet

Başbakan Tayyip Erdoğan, “çılgın proje”yi açıkladığı konuşmasında şaşırtan bir vurgu yaptı. Herkes Kanal İstanbul’a kilitlenince unuttuk.
Ne demişti Erdoğan? Hatırlatalım: 12 Haziran seçimlerine giderken “nezaketi elden bırakmayacakları”nı belirtip “Nezaket, zarafet, karşılıklı saygı üzerine bir propaganda süreci yürüteceğiz” sözü vermişti.
Ne var ki parti liderleri, seçim mitinglerinde koştururken nezaket ve zarafet kurallarından hızla uzaklaşıyor?
Veya herkesin nezaketten kastettiği şey farklı!
Önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, kendisinden beklenmedik kabalıkta bir cümleyi sarf etmenin eşiğine geldi. Zonguldak’ta “Benim adımı yolsuzlukla anarsan a?a? Söylemeyeyim, gerisini söylemeyeyim?” diye feci bir pot kırdı. “Affedersiniz dilim sürçtü” dese sorun olmayacaktı. Ama geç kaldı.
Çelişkili açıklamalarla durumu kurtarmaya çalışsa da meydanlar hemencecik analı-bacılı göndermelerle doldu!
Erdoğan hemen nezaket dersi verdi: “Benim sizin annenize saygım var” dedi. Başka bir konuşmasında Bektaşi öğretilerinden dem vurup “Eline, beline, diline hâkim ol” çağrısı yaptı.
Hüseyin Çelik geri kalır mı? “Ben eminim ki merhume Yemuş Hanım böyle bir evladı olduğu için mezarında muazzep olmuştur“ diyecek kadar ileri gitti.

Etnik kökenin malzemesi
Anne mevzuu çoktandır siyasette popüler. Ancak analar, artık gözyaşları ve çektikleri çilelerle değil, küfür ve göndermelerle anılıyor.
Şimdi AK Partililer, Kılıçdaroğlu’nun özür dilemesi gerektiğini ısrarla yeniliyor ya?
Ancak Erdoğan’ın da diline hâkim olma konusunda zaman zaman sorun yaşadığını biliyoruz. Mersin ziyaretinde bir çiftçiye “Ananı al da git” diye bağırması hâlâ hafızalarda.
Analar, “etnik köken araştırmaları”nın da siyasi malzemesi. Canan Arıtman, Cumhurbaşkanı Gül’ün annesinin Ermeni olduğunu iddia etmişti? Aynı şekilde Melih Gökçek de “Kemal Bey’in annesi Ermeni ama sorun yok” diye konuşmuştu.
Cumhurbaşkanı’nın annesi için söylenince ayıplanan etnik kökene dayalı ayrımcılık, söz konusu muhalefet lideri olunca unutuluveriyor?

Saygıda kusur
Acaba siyasiler, Türk halkının kabalıktan, ilkel atışmalardan, küfürden çok hoşlandığını mı sanıyor? Yoksa kullandıkları dilin ne kadar zararlı olduğunun farkında değiller mi?
Siyasilerin birer beyefendi gibi davranmalarını beklemekten zaten ümidi kestik. En azından annelerin üzerinden atışmak ve hakaret etmekten vazgeçseler! Hem kendileri, hem bizim için daha iyi olmaz mı? Biri ayıp ettiyse, diğerleri bu ayıbı ağzına sakız etmek zorunda mı?
Her fırsatta ağlayan analardan dem vuran ve saygıda kusur etmediğini iddia eden erkek siyaset jargonu, önce kadınların haklarını korumayı ve kollamayı, onlara el kaldırmamayı teşvik etse nasıl olur?
İyisi mi rahat bırakın anaları.



GÜNÜN TVİT’İ
Neveser Tiryaki: çılgın mı çılgın filtreler projeler çok yakında bu topraklarda evet evet bu ülkede #22agustos




Papa Benedict’e göre doğum kontrol, ahlaksızlık.


DOĞUM KONTROL TUZAKMIŞ!
Başbakan’ın üç çocuk sevdasını bilmeyen yok. Her fırsatta tavsiyesini tekrarlıyor. Ancak Sultangazi’deki konuşmasında bir adım daha atıp, en milliyetçi komplo teorisyenlerine parmak ısırtacak bir yorumda bulunmuş:
“Bazıları, ’İki tane yeter’ diyor. Sakın ha bu oyuna gelmeyin. Bu da bir tuzaktır. Çünkü bu milletin nüfusu azaltılmak isteniyor. Bu milleti kısırlaştırmak istediler. Doğum kontrolleri yaptılar bu ülkede. İstediler ki bu millet ihtiyarlasın, yaşlansın. Aynen bizi de Batı’nın şu andaki durumuna düşürmek istediler. O oyuna gelmeyeceğiz.”
Galiba Başbakan, AB, WHO, UNICEF gibi örgütlerin doğum kontrol çalışmalarını “kısırlaştırma” operasyonu olarak görüyor. Bir yandan milliyetçi damara “Batı’nın oyununa gelmeyin” diye sesleniyor. Bir yandan da kadınların doğum kontrol hakkına bile şüpheyle yaklaşıyor!
Sayın Başbakan? Nüfus artış hızının gerilemesinden duyduğunuz rahatsızlığı anlıyorum. Fakat o doğum kontroller, anne-çocuk ölümleri azalsın, anneler çocuklarını daha sağlıklı, daha müreffeh, daha sevgi dolu bir ortamda yetiştirebilsin, ne zaman ve kaç tane doğuracaklarında söz sahibi olabilsin diye takdim ediliyor.
Bu bir tuzak değil, en tabii insan hakkıdır. Kadının bedeni bu, tavuğun değil.