'Kürt açılımı' başladığı için Başbakan 'Kürt sorunu bitmiştir' diyebiliyor, başlamasaydı, 'Kürt sorunu yoktur' demeyi sürdürecekti.
Başbakan Tayyip Erdoğan, cumartesi günü Muş’ta 7’nci mitingini yaptı. Sayın Erdoğan dinleyenlerine, ‘millet’ kavramını tanımladı, BDP’nin yasadışı gösterilerde tehditlerle oy almaya çalıştığını söyledi; Ak Parti’nin Muş’a yaptıklarını, gelişmiş yerlerde olanların Muş’a da getirilmekte olduğunu anlattı. Bütün seçim boyunca bunları duyacağız.
İlgimi çeken cümlesi şuydu: “Benim için artık bu ülkede Kürt sorunu bitmiştir, artık bu ülkede benim Kürt kardeşlerimin sorunu vardır”. Bu cümlede üç unsuru birbirinden ayırarak ele almalıyız: 1) Kürt sorunu (eskiden) vardı;
2) Kürt kardeşlerimin sorunu vardır; 3) Kürt sorunu bitmiştir.
Kürt sorunu vardı
1) Evet, Sayın Erdoğan’ın dediği gibi, “Kürt sorunu vardı”, ancak sorunun varlığı ve hatta ‘Kürt’ kelimesiyle birlikte söylenmesi, kabul edilmiyordu. Şimdi Başbakan, Kürt sorununun varlığını açıkça ilan etmektedir. Bittiğinin söylenmesi, bittiği güne kadar varlığının itirafıdır! Bundan sonra, ne zaman başladığını kabul edersek o yıldan bu günlere kadar neler çekildiğini artık düşünebiliriz, nitekim düşünmeye başladık!
Çekilenlerin hatırlanması, ‘Kürt kardeşler’in sorunlarının çözümü için de Kürt sorununun bitip bitmediğine karar verilmesi için de yol gösterici olacaktır. Çoğunluk olduğu bölgelerde yaşayanlar, yoksulluktan, doğal kaynakların azlığından, altyapı yokluğundan çok çekmişlerdir. Okullaşmanın düşüklüğü, eğitimin geriliği, sağlık hizmetlerinin azlığı ve geriliği, kültür hayatının fakirlik nedeniyle genişleyememesi… hepsi doğrudur!
Alınan yol yetmez
Ak Parti iktidarı bu darlığı genişletmekte epeyce yol almıştır, Sayın Erdoğan her verdiği sayısal bilgiden sonra, “Nereden nereye” diye sorarak, Muş’ta yapılanların örneklerini vermektedir. Alınan yolun Kürt sorunuyla ilgisi de vardır. Kürtlerle Türkler arasında parasal ve hizmet alanlarındaki farklar, Kürt sorununun sor-
gulanmasında kolaylıkla ileri sürülen delillerdir. Doğumda anne ve çocuğun ölüm oranı, Kürtlerin örgün eğitim kurumlarında okuma süresi, kişi başına düşen elektrik tüketimi ve başkaları bazı basit örneklerdir.
“Kürt sorunu yoktur” diyenlerin yıllardır, bölgenin ‘coğrafi koşullara’ bağladıkları bunlar-
dır. Oysa, parasal ve hizmet göstergelerinin sadece coğrafi koşullara bağlanamayacağı açıktır; ayrıca farklar batıda oturan Kürtlerde de görülmektedir.
Kürt kardeşlerin sorunu
2) Başbakan ikinci olarak, “Artık bu ülkede benim Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” demekte; ‘bütün yurttaşların sorunlarının sürdüğü’ söylenmemektedir.
Kürtlerin, yoksulluktan, doğal kaynakların azlığından, altyapı yokluğundan, karşılaştıkları sorunlar sürmektedir. Bunlar giderek azalacak, ülke ortalamasıyla farklar, kabul edilebilir düzeylere inecektir. O zamana, bugünkü gidişle 10-15 yıla kadar da halk farkların kendileri Kürt olduğu için yaratıldığına inanacaktır.
Bu inancın dayandığı sorunların, bütün yurttaşlarla birlikte anılmayıp da ‘Kürt kardeşler’e aidiyetlerinin söylenmesinin nedeni de Kürt sorununun devam etmekte oluşudur. Diğer yurttaşların sorunları da vardır ama onlardan farklı olarak “Kürtlerin sorunları vardır!” Niçin? Çünkü Kürt sorunu devam etmektedir.
Sorun nereden besleniyor?
3) Üzerinde durmamız gereken konu, Başbakan’ın “Kürt sorunu bitmiştir” demesidir. Kürt sorunu iki temel nedenden beslenmiştir: Var olan kimliğin inkâr edilmesi ve bunun sonuçları ile yönetime katılma hakkının verilmemesi.
Anayasanın başlangıcında ve birçok maddesinde, kimlikle ilgili sorunların özü ve kaynakları aynen durmaktadır. Kimlikle ilgili hakların verilmesi, yürütmenin anlayışında ve halkın bir kesiminin zihninde henüz, ‘eşitliğin ve insan haklarının gereği’ olarak değil, ‘hoşgörünün gereği’ olarak görülmektedir!
Yönetime katılmayı anayasanın yönetimle ilgili maddeleri engellemekte, seçim barajı da siyaset yapmayı zorlaştırmaktadır. Anayasada, ‘il idaresinin yetki genişliği’ ve ‘merkezi idarenin mahalli idareler üzerinde, idari vesayet yetkisine sahip olması’ ilkeleri doğrudan doğruya; insan haklarının ve demokrasinin genişlemesine engel olmuştur.
Bitmiştir denilebilir mi?
Kimlik ile yönetim ve siyaset yapma hakları karşısındaki engeller Kürt sorununu tanımlamaktadır; bugün bunların hepsi durmakta olduğundan “Kürt sorunu bitmiştir” denemez!
2009’daki Kürt açılımı, önce ‘Kürt’ yurttaşlarımızın varlığını konuşulur kıldı, sonra sorunun unsurları, nedenleri, nelerin yapılması gerektiği, öncelikler konuşulmaya başlandı; bütün yurtta, her düzeyde, her yerde önce ürkerek, sonra yüksek sesle konuşuldu.
Hükümeti ‘Kürt açılımı’nı başlattığı ve yürüttüğü için, Başbakan “Kürt sorunu bitmiştir” diyebiliyor, başlamamış olsaydı, “Kürt sorunu yoktur” demeyi sürdürecekti.
Henüz yeni anlamaya başladık; konuşmaya devam, her yerde ve her düzeyde!
|