Güler Buğday üçüncü kitabını çıkardı: Solun (!) Ehrimanları.
Ne demek ehrimen, ehriman veya ahriman?
Kökenleri Doğu mitolojisinde olan bu sözcük kötülüğü, yalanı, kısaca olumsuzluğu simgeliyor; “şeytan” anlamında da kullanılıyor.
Güler Buğday, kitabına bu adı vermesinin nedenini şöyle açıklamış:
“Solun Ehrimanları, her ortamda ata ocağı denip onurlanılan, son yıllarda temellerine kadar sarsılan, halkının güvenini kaybetmiş, kerhen oy verilen, yönetenlerce sürekli ihânete uğrayan sosyal demokratların, gelinen noktada aynaya bakmalarının öyküsüdür.”
Yazar öyküyü sunarken işin içine kurtarıcı Mesihleri ve Mehdileri de sokmayı ihmal etmiyor. Biliyor ki olayların geçtiği varsayılan ülkede, çoğunlukla bir kurtarıcıya özlem duyulur; önce o kurtarıcının geldiğine çılgınca inanılır, sonra derin bir düş kırıklığı dönemi gelip çatar; umutsuzluk kara bir örtü gibi abanır insanların üstüne…
Buğday, önceki iki yapıtında da yaşamın içinden kesitler sunmuştu. Anlattıkları, aktardıkları bir bakıma “düşsel gerçekler”; yani yaşanan olaylardan yola çıkılarak, hatta yaşayanların da içinde belli belirsiz var oldukları kurgulardı.
Üçüncü kitabı da öyle. Bunda da genel olarak “sol”un ama daha belirgin biçimde “sosyal demokrat sol”un ülkemizdeki serüvenini çarpıcı bir biçimde anlatıyor, tutarsızlıkları ve bilinir-bilinmez ihânetleri açığa vuruyor, kıyasıya eleştiriyor.
Kitabın başlangıcında, karanlık bir labirente dalar gibi olduğunu hissediyor insan ve şöyle düşünüyor:
“Uzun yıllar baskıcı rejimlerin hüküm sürdüğü, insanlarının acının her türlüsüyle tanıştığı gelişme sürecindeki Güney Amerika ülkelerinde sol/sosyal demokrat partiler birbiri ardından iktidara tırmanırken, benim ülkemde niçin muhalefette bile geriliyor?”
Okumayı sürdürdükçe, yaşanmış, belki de içinde yer alanları bildiğiniz, yer aldığınız olayların benzerleriyle karşılaşıyorsunuz. Kurgunun tam da merkezinde sanıyorsunuz kendinizi, bazı olayları sanki bir zamanlar siz yaşamış gibi oluyorsunuz.
Hele solcuysanız, sosyal demokratsanız, dünya görüşünüz bu yönde ise, okuduğunuz her bölümde kendinizden, kendi geçmişinizden veya bugününüzden izler buluyor; kitabı kapatarak bir an “Yahu ben bunu falana söylemiştim” diyebiliyorsunuz.
Olaylar, Cumhuriyetçi Yurttaş Partisi (CYP) adında sosyal demokrat olduğu varsayılagelen bir siyasal partinin çevresinde gelişiyor. Köklü bir parti bu, engin bir deneyim birikimi var; ülkedeki rejimin oluşumunda önemli işlevler üstlenmiş.
Ama roman ilerledikçe görüyorsunuz ki, bir kısırdöngü içinde bocalayıp duruyor yöneticileri de, onlara muhalefet edenler de. Âdeta bir kör dövüşü arenası, bir gölge boksu ringi.
O arenada, o ringde birbirleriyle yumruklaşanları tanıdığınız kimilerine benzetebiliyorsunuz, “A, bu bizim filânca değil mi?” diye gülümsediğiniz veya sinirlenerek dişlerinizi sıktığınız insan manzaralarıyla karşılaşabiliyorsunuz. Kızdığınız, üzüldüğünüz oluyor; hatta “Ben dememiş miydim” diye hayıflandığınız ama bu arada “Tüh be! Bu yanlışta ben de vardım” diye yerindiğiniz bölümler çıkıyor karşınıza.
Siyaset anlayışınız sol ise, kendinizi sosyal demokrat/demokratik sol kabul ediyorsanız, size hiç yabancı gelmeyecek kitapta yaşayanlar, yaşananlar, konuşanlar, konuşulanlar. Hatta diyebilirim ki solcu, sosyal demokrat/demokratik sol değilseniz bile, düşsel bir ülkede de olsa, sağ iktidarların karşısında tutarlılığını yitirmiş ve kendini kuyruğundan yiyip duran yılana dönüşmüş bir sol muhalefetin, azgelişmişlik zincirinin kırılabilmesinde bir tür engel oluşturduğunu görerek üzüleceksiniz.
Güler Buğday bu son paragrafta aktarmaya çalıştığım yargıya varmış olmalı ki, kitabının adındaki Sol sözcüğünün ardına bir (!) imi koymuş. Yani bir bakıma Attila İlhan gibi, o da “Hangi sol, böyle sol mu olur?” demeye getiriyor.
Kurduğu düşsel dünyada, sosyal demokrat olduğu savunulan, böyle olduğuna kitlelerin inandırılmaya çalışıldığı bir siyasal partinin, kendi içinde ne denli kaosa sürüklendiğini çarpıcı bir biçimde sergiliyor.
Sözüm solculara, özellikle de sosyal demokrat veya demokratik solculara. Bu kitabı okuyun, ama okurken de düşünün “Acaba ben neresindeyim” diye. İçinde yaşarken farkına bile varamadığımız yanlışlarınızın neler olduğunu gösterecek bu kitap size.
Bir ayna tutacak…
Bana kalırsa, ders kitabı gibi okunmalıdır Solun (!) Ehrimanları
|