ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, CNN International’da Christiane Amanpour’un sorularını cevaplandırırken, isim vermeden gene Türkiye’yi eleştirdi: “Esed’i devirme çabaları başladığında, arada çürük elmalar olsa da önemli olan Esed’e karşı savaşılmasıdır diye hesap yapanlar vardı. Bu da farklı gruplara kaynak sağlanmasına sebep oldu. Bu süreç baştan savma bir şekilde işletildi ve iyi yönetilemedi… Esed’i devirdikten sonra çürük elmalarla ilgilenileceği düşünülmüştü. Fakat bu çürük elmalar giderek daha tehditkâr hale geldi.”
Türkiye’yi kastettiğini nereden anlıyorum derseniz… Kerry aşağı yukarı eski ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin sözlerini tekrarlıyor. Ricciardone de Türkiye’nin uyarılara kulak asmadığını, IŞİD değilse bile El Nusra’ya yardıma devam ettiğini belirtmişti. Zaten Türkiye, El Nusra’yı gecikmeli olarak terör listesine aldı. Nereden bakarsanız bakın, El Nusra da IŞİD de El Kaide menşeili, Batı düşmanı, şiddeti yöntem olarak kullanan terörist oluşumlar.
Ricciardone şöyle diyordu (12 Eylül 2014): “Suriye’deki muhalif grupları kırmızı (açık düşmanlar), sarı (ortadakiler) ve yeşil (güvenilir dostlar) diye işaretledik. Türk yetkililer, sarı grupları ikna edip, yeşile çevirebileceklerini düşünüyordu. Biz Türkiye’ye, ‘İkna edilebilir görüyorsunuz fakat bizim onlarla çalışmamız mümkün değil. Siz de onlarla çalışmazsanız iyi olur’ dedik. Bu grupların sınırlarınızdan geçmesine izin vermemeniz iyi olur diye uyardık. Türkiye, El Nusra ve Ahrar El Şam’ın huduttan geçmesine göz yumdu.”
Türkiye ancak doğru bir pozisyona gelebildi. Bir süre önce El Nusra’yı terör listesine aldı ve nihayet Tayyip Erdoğan, New York’ta, BM Güvenlik Konseyi’nde “IŞİD eli kanlı bir terör örgütüdür” dedi.
Bu gelişmeler ABD’de Türkiye’ye bir “ince ayar” yapıldığını da gösteriyor. Bu yeni pozisyon, havuz medyasını ve yandaş yorumcuları da mecburen değişime zorladı. Mesela en ateşli taraftar Fatih Tezcan, 20 Eylül’de “Rehineler serbest kaldığına göre, ABD ile el ele IŞİD’e saldıralım diyecek yerli emperyalist militanlara dikkat. Sayıları artacaktır” diye yazıyordu. 23 Eylül’de “Suriye direnişine en büyük zararı veren IŞİD iken, sanki böyle bir realite yokmuş gibi ‘ABD, IŞİD’i vurmasın’ diyenler çözümü göstermelidir” görüşünü benimsedi.
Ankara, rehinelerin iadesi öncesinde, koalisyon içinde yer almayacağını açıklıyordu. Rehinelerin can güvenliği tehlikeye girmesin hassasiyeti makul ve anlaşılabilir bir tavırdı ama havuz medyası bunu Batı’ya çekilen rest havasında duyurdu. Mesela Akşam “Ankara’nın son sözü insani yardım” manşetini atarken, Star, “Obama’nın 4 ayaklı IŞİD stratejisine Erdoğan’ın 5 maddede cevap verdiğini” yazdı; Türk askerinin operasyonlarda yer almayacağını, askeri değil insani yardım yapılacağını belirtiyordu. (13 Eylül 2014)
Ama ne oldu?.. Amerika’da, Erdoğan, askeri desteği de kabul etti. Bence, doğru olan da buydu. Cumhurbaşkanı’nın yerinde bulduğumuz tercihi, onu hep Batı’ya meydan okuma havasında göstermek isteyenleri zora soktu. Çünkü balon söndü.
Ankara son sözünü söylemişti. Askeri desteği reddediyordu. 10 gün sonra aynı gazete “Askeri destek olabilir” başlığıyla çıktı. Türkiye’de, sözde emperyalizme karşı meydan okuyan Erdoğan gitmiş; balon sönmüştü.
Kul hakkı yiyenler
Polise karşı usulsüz taltif operasyonu yapıldı. Gözaltına alınan 17 kişiden 3’ü hariç, diğerleri tutuklanmadı. 11 emniyet müdürünün hepsi serbest; tutuklanan 3 kişiden biri komiser, 2’si rütbesiz büro memuru.
İddia edilen yolsuzluğun ne olduğunu incelediğimde hayret verici bir sonuçla karşılaştım. 2008-2012 yılları arasında, toplam 684 bin personele, en az 2, en çok 24 maaş taltif ödülü verilmiş. Söz konusu tarihlerde, emniyet teşkilâtında görevli personelin %91’i bu imkândan yararlanmış. Taltif rakamının 4 yılda toplam 450 milyon lira olduğu ileri sürülüyor.
Şimdi bu noktaya dikkat edin… Usulsüzlük yapıldığı belirtilen miktar sadece 12 bin lira. Üstelik bu 12 bin lirayı, tutuklanan polislerin kendileri almıyor. Sadece onların onayından geçiyor.
Peki polislerin ödüllendirilmesi, gözaltına alınan memurların kararına mı bağlı? 6 aşamalı bir süreç söz konusu: 1) İllerde, Taltif İnceleme Komisyonları teklif ediyor. 2) İl Emniyet Müdürü imzalıyor. 3) İl Valisi imzalıyor. 4) Öneri, Emniyet Genel Müdürlüğü İnsan Kaynakları’na gidiyor. Oradaki memurlar, POL-NET sisteminde, polislerin gerçekten ödüllendirilmek istenen faaliyette yer alıp almadıklarını, olay günü nerede olduklarını tetkik ediyorlar. 5) Mükâfata lâyık görülen isimler, Taltif Ön Komisyonu’na gönderiliyor. Ön Komisyon isim belirlemiyor, sadece, ortada gerçekten ödüllendirilecek bir eylem var mı, yok mu bunu değerlendiriyor. 6) Nihai kararı veren, Emniyet Genel Müdürlüğü Taltif Kurulu. Taltif Kurulu’nda Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Teftiş Kurulu Başkanı, 2 Daire Başkanı ve İçişleri Bakanı’nın müsteşarı yer alıyor.
Bu süreçte, daha etkili pozisyonlarda olan kişilere hesap sorulmuyor, sadece Taltif Ön Komisyonu’nda bulunan 17 polis memuru gözaltına alınıyor. Oysa mükâfatı hak eden isimleri Taltif Ön Komisyonu belirlemiyor. Eğer yanlış bir uygulama yapılmış ve “Senelik izinli, mazeret izninde, doktor raporlu vs…” olmasına rağmen, birileri kayrılarak mükâfatlandırılmışsa, bunun hesabı, Emniyet Genel Müdürlüğü İnsan Kaynakları’na sorulmalı. Zira POL-NET sistemine girerek, ödül alacak polislerin olay günü nerede olduklarını araştıran onlar. Bu da ancak, “görev ihmali” ya da “görevi kötüye kullanma” kapsamına girer. Tutuklanmayı gerektirecek bir suç değildir. Rakamın da sadece 12 bin lira olduğunu tekrar hatırlatayım.
Neden Taltif Ön Komisyonu hedef alındı? Çünkü bu komisyonda Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın kardeşi çalışıyordu. Ekrem Dumanlı yüzünden, daha doğrusu onu cezalandırmak maksadıyla, 17 kişi mağdur edildi.
Son olarak, havuz medyasında boy boy yer alan 2 maaş, 10 maaş, 20 maaş vs. gibi taltiflerden söz etmek istiyorum. Bunları gerçek maaş sanmayın. Gösterge ve ek göstergeler üzerinden, memuriyet derecesine göre hesap ediliyor. Birinci sınıf emniyet müdürü için 1 maaş taltif, 390 liraya, emniyet amiri için 269 liraya, en düşük memurda ise 50 liraya tekabül ediyor.
12 bin liranın peşine düşülmesini, başka konularda da aynı hassasiyet gösterilse anlayışla karşılayabilirdik ama Rıza Sarraf elini kolunu sallayarak dolaşırken, “Haram yemedik” diyen polislere karşı algı operasyonuna girişildiği ortada. Bir yanda külçe külçe altınlar, kara para aklama faaliyetleri, kutu kutu paralar diğer yanda 12 bin lira… Adaletsizlik diz boyu.
|