Merve Kavakçı, Üsküdar Üniversitesi’nde ders vermeye hazırlanıyor. Muhtemelen, milletvekili adayı olur ve 2015 yılında parlamentoya girer. Onun adına seviniyorum. Çünkü çok büyük haksızlıklara uğradı; büyük mağduriyet yaşadı.
Milliyet Gazetesi’nde bir söyleşisini okudum. Gazeteci Fırat Karadeniz, ona, “Başörtüsü takmayan kadınların gelecek endişesinden” söz edince, yerinde bir cevap vermiş: “Birisi endişeliyim diyorsa, hayır endişe etme diyemeyiz. Çünkü geçmişte insanları, ‘Ben biliyorum senin kafanda şu var, bu var’ diye yargıladık. Bir endişe mevcutsa, bu endişenin giderilmesi gerekir.”
Buraya kadar Merve’nin bütün söylediklerine katılıyorum ama eksik buluyorum. Zira günümüzde çok geniş kesimler mağduriyet yaşıyor. Sözgelimi, medya üzerinde ağır baskılar mevcut. Mesela ben, yolsuzlukların üzerine gittiğim için, hem Sabah Gazetesi’nden ayrılmak zorunda bırakıldım hem de CNN Türk’teki programım sona erdirildi. Sadece kendimden söz etmeyeyim… Çok sayıda gazeteci devre dışı kaldı. Ciddi delillere dayanan yolsuzluk iddialarının üstü örtülüyor; hükümet kendisine tabi bir yargı oluşturmaya çalışıyor. 28 Şubat’ta büyük acılar yaşandı ama günümüzdeki keyfilik, haksızlık, adaletsizlik, 28 Şubat’ı aratır hale geldi. Maalesef, ayırımcılığa uğradıkları için sahip çıktığımız kesimler, bugün ona buna zulüm ediyor. Başörtülü yazarlar ya da düşünürler veya eşleri başörtülü olan dindar camiaya mensup meslektaşlarımız, bırakınız sessiz kalmayı, hükümetin silahşörlerine dönüştüler. Küfür, kıyamet, iftira, hakaret… Bini bir para.
28 Şubat’ın en büyük mağdurlarından olan Kavakçı’nın, akademisyen kimliğiyle, gelişmeleri objektif bir biçimde yorumlamasını beklerdim. Beğenip takdir ettiğim, dürüstlüğüne inandığım bir insandır Merve Kavakçı. Sessizliğini Milliyet’e bozduğuna göre belki başka mağduriyetlerle de ilgilenmeye başlar diye düşünüyorum. Yoksa o da 17 ve 25 Aralık operasyonlarının darbe olduğunu mu düşünüyor? Artık bırakalım bu “iç düşman” safsatasını. 28 Şubatçılar başörtüsünün laik cumhuriyete darbe olduğunu söylüyordu; bugünküler, ihaleye fesat, rüşvet, irtikâp dosyalarını hükümete darbe olarak değerlendiriyor.
Al birini vur ötekine.
Merve Kavakçı hakarete uğrarken, Fazilet Partili milletvekillerinin bazıları etrafını sararak onu korumuştu. Bu milletvekillerinden biri de en ön saflarda görünen Azmi Ateş’ti.
Kurban derisi
İnşallah Hürriyet’te çıkan haber yanlıştır. Kurban derisi toplamada Türk Hava Kurumu yeniden tek yetkili olacakmış! Geçen yıl, 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’nda yapılan değişiklikle, dernek ve vakıflara da kurban derisi toplama yetkisi getirilmişti. Böylece yıllardır süren bir tartışma sona erdirilmişti.
Her adımını “Cemaat’e nasıl darbe vurabilirim” düşüncesiyle atan hükümet, bir genelge hazırlıyormuş. Türk Hava Kurumu gene tek yetkili olacakmış.
Zaman zaman, “Bugünkü dönem 28 Şubat’tan da beter” diye yakınıyoruz. İşte en önemli delil. Aynı zihniyet yeniden sahnede. 28 Şubatçılar’ın gerekçesi “laik cumhuriyeti korumak ve kollamaktı”; AK Parti hükümetinin gerekçesi ise“Cemaat’i güçsüz bırakarak muhalefetin son kalesini de düşürmek.” Dershaneler, Bank Asya, şimdi de kurban derisi.
Ne diyelim? Hukuk ıslah etmiyorsa Allah ıslah etsin.
Bozdağ ve Savcı
Sosyal medyada en çok paylaşılan fotoğraflardan biri… Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, HSYK seçimlerinde Yargıda Birlik Platformu’na oy toplamak üzere il il dolaşıyor. Bozdağ, Diyarbakır ziyareti sırasında yargı bağımsızlığını unutup, Başsavcı Ramazan Solmaz’ın makam koltuğuna oturdu; Başsavcı da onun yanı başında ayakta duruyordu. Yargıda Birlik Platformu kazanırsa, HSYK’nın ve genelde yargının ne hale geleceğini gösteren bir tabloyla karşı karşıyayız.
‘Yürüt’meyle ‘uyumlu’
Savcı Zekeriya Öz, Twitter’da HSYK seçimlerini değerlendirdi: “Yeni Türkiye’de, ‘Yürüt’meyle ‘uyumlu’ çalışacak yeni bir yargı, yürütmenin gözetiminde kuruluyor. Tamam da tüm bu yapılanlara, kendisini 1155 liraya satın alacağını sananlara, hâkim ve savcılar ne diyor? ‘Rıza’ları var mı? Yürütmek ya da yürütmemek işte bütün mesele bu.”
Bütün mesele, kuvvetler ayrılığı devam etsin isteniyor mu? Yoksa istenmiyor mu? Yargı, Yürütme’nin denetimi altına girsin mi; girmesin mi? 12 Ekim’de hâkim ve savcılar işte buna oy verecek. Omuzlarında ağır bir sorumluluk taşıyorlar.
Yürütme’den “bağımsız olma” kriteri
Yargıda Birlik Platformu, hükümet desteğiyle yoğun bir propaganda yürütüyor. Özel araçlar onlara tahsis ediliyor, toplantılar düzenleniyor, bütün kapılar önlerinde sonuna kadar açılıyor… İcap ederse, Yargıtay üyeliği, Başsavcılık gibi makamlar seçim vaadi olarak ona, buna, şuna teklif ediliyor. Bunun haricinde, YARSAV ve Yargıçlar Sendikası da aday gösteriyor. Bir de İbrahim Okur ve Nesibe Özer gibi bağımsızlar var. Nesibe Özer, hükümetin hukuk dışı davranışlarına karşı sesini yükseltebilen, cesur bir yargıç. İbrahim Okur da, özellikle adli kolluk yönetmeliği değiştirilince, şiddetle buna karşı çıkmış, yargı bağımsızlığını korumaya çalışmıştı. Daha sonra 1. Daire’deki hükümetle uyumlu tavrını, krizi derinleştirmekten kaçınma olarak değerlendirebiliriz.
Zaten, asıl mesele hükümet adaylarını seçmemek. 11 kişilik Yargıda Birlik Platformu listesinde hükümete yakın 5 isim var: Selahattin Menteş/Müsteşar yardımcısı, Bilgin Başaran/HSYK Genel Sekreteri, Turgay Ateş/Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Reisi, İsa Çelik /Başmüfettiş, Ahmet Çiçekli/Erzurum Başsavcısı. Aynı listedeki diğer adaylar ya ülkücü camiadan ya da sosyal demokrat.
“Bunu nereden biliyorum” diyorsanız, “Yargıda Birlik Platformu’nun kendi beyanı” açıklamasını yapabilirim. Adayları etiketleyerek, hâkim ve savcılara gönderen ve destek talep eden onlar.
Ne kadar yanlış bir tavır! HSYK üyelerini daha seçilmeden “şucu-bucu” ilan etmek. Tabii “Cemaatçi” diye yaftaladıkları da var. Hâkim ya da savcılar ideolojilerine göre mi oy kullanacaklar, karar verecekler yoksa vicdanlarına göre mi?
HSYK’da, hükümet 7-0 önde başlıyor. 4 üyeyi Cumhurbaşkanı atayacak. Tamamen hükümetin denetimine giren Adalet Akademisi 1 üye gösterecek. 2 kişi de Bakan ve Müsteşar.
22 kişiden oluşan HYSK Genel Kurulu, salt çoğunlukla (12 oyla) karar veriyor. 5 hükümet yanlısı üye HSYK’ya girebilirse, çoğunluk, siyasi iktidara paralel davranacak ve ortaya çok vahim bir tablo çıkacak. Acaba, Yargıda Birlik Platformu listesinde 5 hükümet yanlısı muhafazakâr üyenin bulunması bir tesadüf mü? Yoksa ihtiyaca binaen liste “5 kişi bize yeter” düşüncesiyle mi oluşturuldu?
14 bin hâkim ve savcı oy kullanacak. Topu topu 47 kişi adli yargıdan, 16 kişi de idari yargıdan aday. Adli yargıdan (7 asil, 4 yedek) 11 isim seçecekler; idari yargıdan ise (3 asil, 2 yedek) 5 üye için oy kullanacaklar. Hangi listede bulunduğu ya da bağımsız girip girmediği bence önemli değil. Hâkim ve savcılar, “kim daha adil, kim daha bağımsız davranabilir” düşüncesiyle tercihlerini belirlemeli.
|