Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi, “Türkiye’ye, El Nusra’ya yardım etmeyin dedik. Ama hükümet El Nusra, Ahrar El Şam militanlarının geçişlerine göz yumdu” dedi. Tuhaf ama, bizler bu gerçeği dile getirirken duymak istemeyenler, bir ABD diplomatı söyleyince, hemen kulak kabarttılar.
Hükümetin El Kaide türevlerine verdiği lojistik destek, sağladığı imkanlar, bölgede yaşayan, oradaki ilişkileri bilen ve izleyenler için çok aşikardı. AKP Hükümeti, hem Esad diktatörlüğüne karşı bu örgütlere yardım etti, hem de geleneksel Kürt alerjisi ile Rojava Kürdistanı’nda halkların kendilerini yönetme iradesini boğmak isterken bu çetelerden faydalandı.
Hükümet, verdiği örtülü destekle, bugünkü durumun olgunlaşmasına da büyük katkı sağlamış oldu. Şimdi ise IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonla ilgili, ‘ne içindeyim çemberin ne de dışında’ taktiğini izliyor. Yakın zamana kadar Suriye’ye karşı askeri müdahale için Birleşmiş Milletler’de konuşmalar yapan, müttefiklerinin kapılarını aşındıran AKP iktidarı, şimdi IŞİD’e karşı ‘hayırhah’ davranarak Türkiye’nin hassasiyetlerinden bahsediyor.
Ama biliyoruz ki, bu hassasiyetler sadece Musul’daki rehinelerden kaynaklanmıyor. IŞİD’e, El Nusra’ya ve diğer bazı örgütlere destek vermiş olmanın günahlarından doğan hassasiyetler de var. Bu günahların gölgesi o kadar uzun ki, hükümet kolay kolay bunların dışına çıkamıyor, yıllardır sürdürdüğü dış politikadan çark edemiyor.
Tedirginliğin bir nedeni daha var. Yine son dönemde açıkça görüldü ki, IŞİD’e karşı mücadele eden ve Ezidi halkının bir soykırımın eşiğinden kurtarılmasını sağlayanlar; bölgedeki farklı halkların ve inançların demokratik bir ortamda birlikte yaşamasını hedefleyenler, güvenilir ve sağlam örgütlenmeleri ile Kürt halkının güçleridir.
Ama bunlar aynı zamanda AKP’nin etkisizleştirmeye çalıştığı güçlerdir. Kürt halkı söz konusu olduğunda, geleneksel devlet dış politikasının izini takip eden AKP Hükümeti, şimdi bu kulvardan nasıl çıkacağını tam olarak bilemiyor. Bakmayın siz Dışişleri Bakanı’nın ve çeşitli hükümet sözcülerinin, “aman Avrupa ve ABD’den gelecek silahlar PKK’nin eline geçmesin” demelerine. Aslında onlar da biliyorlar ki, Kürt halkının savunma güçleri olmasa, bugün o bölgede IŞİD’le Türkiye baş başa kalacaktır. Çok açık ki, devletin geleneksel ve bölgesel Kürt politikası bir kez daha duvara çarpmıştır.
Irak ve Suriye için de, Türkiye ve İran için de güvenilir müttefik, bölgedeki Kürt halkı ve onun savunma güçleridir. Ancak bu gerçekliği kabullenmenin bir sonucu vardır. O da, Kürt halkının, bölgenin bütün parçalarında siyasal, kültürel ve ekonomik bir güç olduğunun kabul edilmesi ve buna uygun statülerin yaratılmasının önüne geçilmemesi; tam tersine, özerk ve demokratik siyasal ve idari yapıların geliştirilmesi için yol verilmesidir. Bugün artık sadece dünü konuşmak yetmiyor. Evet, AKP Hükümeti’nin halen düşük yoğunlukta da olsa IŞİD çetelerine yönelik dolaylı ve manevi desteğinin durdurulması için mücadele etmek gerekiyor. Ama Türkiye’deki toplumsal muhalefetin, demokrasi ve barış güçlerinin yapması gereken bir önemli iş daha var: Irak ve Suriye Kürdistanı’nda direnen güçlerin ve oradaki demokratik siyasal yapıların yanında yer almak.
Türkiye ister koalisyona girsin, ister dışında kalsın, isterse çemberin üzerinde durmaya çabalasın; o bölgede yaşayan halkların her türden örgütlenmeleri ile dayanışmayı ve siyasal işbirliğini geliştirmek, yarını bugünden kurmanın yoludur.
IŞİD, Türkiye’nin birçok ilinde insan devşirerek, bölgeye taşıyor. Bu da gösteriyor ki, IŞİD zihniyeti artık sadece dışsal değil, içsel bir sorundur. Bu tehlikeli gelişme karşısında duracak ve mücadele edecek olan da yine Kürt özgürlük hareketi ve Türkiye demokrasi güçleridir.
Bu gerçeği samimi Müslümanların ve inançlıların da, Alevi toplumunun da, sosyal demokratların da, bir an önce görmeleri gerekiyor. Hem de geç olmadan...
|