Pazar günleri anneme gittiğim zaman bakıyorum Cumhuriyet gazetesine. Bir süredir, bazı emektar köşe yazarları hariç, gazete eski koyu ulusalcılığını yumuşatmış görünüyor. Aydın Engin’in Cumhuriyet’te yazmaya başlaması da bunun bir göstergesi.
Bugün yani 17 Ağustos 2014 Pazar günü, gazete dilinde ne denir bilemedim ama, birinci sayfayı soldan sağa kaplayan büyük manşet şöyle: “SEÇİM BİTTİ ŞAHİNLEŞTİ”. Üst başlık da, “Güneydoğu’da oyları düşen Erdoğan: TSK ve Emniyet’in tüm imkânlarını konuştururuz” şeklinde.
Cumhuriyet gerçekten iyi bir habercilik yapmış, çoğu gazetenin görmediği, Erdoğan’ın milletvekilleriyle yaptığı toplantıda değindiği birçok konu arasından kritik öneme sahip olanı almış ve manşete çıkarmış. Manşetin hemen altında alt başlık: “Anladıkları dilden konuşuruz.” Ardından gazetenin saptaması: “Bir seçimi daha geride bırakan Erdoğan’dan çözüm sürecini yalnızca oya tahvil etmek için kullandığını ortaya koyan açıklamalar geldi. Demirtaş’ın oylarının PKK’nin silah zoruyla artırdığını ve kendi oylarının bu nedenle düşük kaldığını savunan Erdoğan, ‘bundan sonra onların anladığı dilden konuşacaklarını’ söyledi.”
Bir parantez açalım: Gazetenin çözüm sürecini Erdoğan’ın “yalnızca oya tahvil etmek için kullandığı” yorumu eksik ve yanıltıcı. Oya tahvil etmek istedi, ister elbette; ama Erdoğan’ın çözüme gitmekten başka çaresi de yoktu, çünkü savaş bu şekilde onun için de sürdürülebilir değildi. Kan dökmeye devam ederek sonuca ulaşamayacağı artık tabak gibi ortadaydı. Bükemediği eli, hadi öpmek demeyelim de, sıkmak, o elle tokalaşmak zorunda kaldı.
Devam edelim: Erdoğan insanın kanını donduran bir açık yüreklilikle meramını anlatmış: “İnsanların iradesine silah tehdidiyle el koyanlar karşısında bizler de tavrımızı en güzel şekliyle ortaya koyup, İçişleri ve TSK tüm imkânlarıyla buralarda neyse, hangi dilden anlıyorlarsa o dilden konuşmaya mecburuz. Çözüm sürecini onlar istifade etsin diye hazırlamadık” demiş.
Tehdidi sonra konuşuruz da, dile bakar mısınız? “Buralarda neyse”... “Buralar” dediğin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı iller. “Hangi dilden anlıyorlarsa” diyerek aşağıladıkların ise oylarını istediğin, senin yurttaşların!
Sanki başka bir ülkenin işgalci komutanı konuşuyor! Tipik sömürgeci dili. Başında bir kolonyal şapka, ayağında çizmeler, elinde kamçı eksik.
Ve itiraf: “Çözüm sürecini onlar istifade etsin diye hazırlamadık”. Kürtlerin ve onların temsilcileri “istifade” etmeyecek de kim edecekti? O dediğini sen kimin “istifade”si için hazırladın? Hem sen mi hazırladın, özgürlük mücadelesi mi sana “hazırlattı”?
Kürtlerin kendi partilerine oy vermesi gibi doğal bir şey karşısında bu öfkenin nedeni, evet, o eşitsiz, kolonyal ilişki. Eşitsiz ilişki bunların o kadar iliklerine işlemiş ki, Kürtlerin onlara minnet edeceğini, koşa koşa oylarını onlara verecekleri hayallerini kurmuşlar. Hayal gerçekleşmeyince de, “silahla oy alma” gibi yalanlar, “anladıkları dilden konuşuruz” şeklinde tehditler.
Efendim, hangi dil mi dedin? O insanlar, BDP’ye oy verenler, güzel sözden, dürüst, içten, adil, eşit bir dilden anlarlar. Ama bahsettiğin dil, kaba kuvvetin diliyse, senden öncekiler o dili Cumhuriyet tarihi boyunca kullandılar. En son da 30 yıldır, hem de Avrupa’nın en büyük, NATO’nun ABD’den sonra ikinci büyük ordusunun en ileri teknolojiyle donatılmış ağır silahları, insanlı-insansız uçakları ile kullanmaya devam etmekteler, etmektesiniz. Başaramadınız. “Terörist başı” dediğinizle görüşmekten başka çare bulamadınız.
Sen Erdoğan, savurduğun tehdit korkutmayı amaçlıyor, ama esas sen çok fena korkmuşsun. Senin siyaset arenasında temsil ettiğin din adına şu anda yanı başında korkunç katliamlar yapılırken sen, BDP’ye verilen oylardan ödün patlamış halde kendi yurttaşlarına tehditler savurmakla meşgulsün.
Hayır, sen önce o konuşmayı yaparken insanlığa karşı, ağzından düşürmediğin Allah adına, tekbir getirerek, İslam aşkına işlenen ve şimdi, şu anda işlenmekte olan suçları lanetliyor musun, lanetlemiyor musun, onu söyle.
|