Günlerdir Kuzey Irak’tan, İŞİD katliamından kaçan Ezidiler’in dramını ve çaresizliğini izliyoruz. Erkekler öldürülüyor, kadınlara tecavüz ediliyor ve satılıyor, bebekler pasaportsuz diye geride bırakılıyor, binlerce insan aç-susuz yollara dökülüyor.
BM, Ezidilerin “potansiyel” soykırım tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı.
21. Yüzyılın başındayız ama, 20. Yüzyıla dönmüş gibiyiz. Sanki insanlık, dünya savaşlarından ve soykırımlardan hiç ders almamış... 1915, Auschwitz, Bosna, Gazze, Ruanda yaşanmamış...
Ezidiler, tarih boyunca inançları ve etnik kimlikleri yüzünden horlanmış, sürülmüş, öldürülmüş bir kavim.
Çok uzaklara bakmaya gerek yok: Anadolu’da yaşayan ve sayıları onbinlerle ifade edilen Ezidi, 1990’larda yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kaldı.
Boğulma tehdidi
Üstelik İslam adına dehşet saçan bir çetenin tehdidiyle karşı karşıya kalan Ezidiler, bugün bile Türkiye’de kimliklerini gizlemek zorunda.
Dünkü Milliyet’te yer alan “Ezidiler” dosyasında belirtildiği gibi, çoğu Avrupa’ya göç etti. Ama nedenini ve nasılını pek sorgulayan yok.
Bugünlerde Irak’tan kaçan Ezidiler, akrabalarının yıllar evvel terk ettiği köylere yerleştiriliyor dense de çoğunun evleri, arazileri, koruculara verilmiş durumda. Anlayacağınız, dramları bitmiyor.
Dramın bir de “gelişmeci-kalkınmacı” tarafı var. Atlas dergisinin Ocak 2014 sayısında, “Dicle’nin son Ezidileri“ dosyasını hazırlayan kuşbilimci dostum Ferdi Akarsu, şöyle yazıyor:
“Binlerce yıldır bu topraklardan her türlü olumsuzluğa rağmen kopmayan, bir şekilde varlıklarını sürdürmeye devam eden Ezidiler, günümüzde boğulma tehdidi altında. Boğulma dediysem, gerçek anlamıyla boğulma. Ilısu Barajı! Hani şu Hasankeyf’i de su altında bırakacak baraj... Bölgede sayıları 200’ün altına inen Ezidiler, nereye gidecek?”
Dicle’ye son dualar
Endemik türleri tespit etmek için 309 km2’lik alanda araştırmalar yapan Akarsu, Dicle’deki taş ocakları yüzünden “Büyük Kızkuşu” gibi çok nadide canlıların yok olduğunu... Kalanların ise Hasankeyf’le beraber sonsuzluğa gömüleceğini belirtiyor.
Üstelik sadece kuşlar değil, Ezidiler de bir nevi endemik tür!
Batman’a bağlı Yanarsu’da Samir amcayla tanışan Akarsu, Ezidi köyünde sadece 2 hane kaldığını öğreniyor. Ezidilerin canlıları, dahası varlıkları ayırmadığını ve doğaya büyük bir sevgiyle bağlı olduklarını da...
Samir amca, “Biz günde 3 kez bu nehrin kıyısında güneşe dua ederiz. Ama baraj geliyor. Dicle’ye son dualar bunlar” diyor.
Ezidiler kendilerini, yaşadıkları her anı cennet kılmakla mükellef görürmüş... Onları anlamayan, tanımayanlar ise yaşamlarının her anını cehenneme çevirmek için elbirliği yapmış gibi.
FERGUSON NİRE, GEZİ NİRE?
- Missouri, Ferguson’da polisin silahsız, Afrikalı Amerikan bir genci öldürmesiyle başlayan olaylar, şimdi de “sıkıyönetim”le bastırılmaya çalışılıyor.
- Amerikan haber kanalları gelişmeleri kesintisiz verirken, ABD Başkanı Obama gazetecilerin haber alma ve verme özgürlüğünü savundu. Medyada olaya dair sayısız haber yapılıyor.
- Türkiye’deyse Ferguson’da olayların nasıl ve neden çıktığını araştırma zahmetine girmeyenler, Gezi’yle benzerlik kurma ve polis şiddetini meşru gösterme yarışında!
- Gerçek şu ki siyahilerin 50 yıl önce verdiği hak mücadelesinin kazanımlarına rağmen ABD’de ırkçılık sorunu aşılmış değil. Ferguson’da halk, bunun için sokağa döküldü. Gezi’de ise üç ağaçla başlayan bir özgürlük isyanı sözkonusuydu.
- İki olaydaki ortaklık, orantısız polis şiddeti. Haricinde Ferguson hadisesi, Baran Tursun cinayeti veya cemevi bahçesinde polisin vurduğu Uğur Kurt’la karşılaştırılabilir... Her iki cinayet ne yazık ki unutuldu, ama emin olun ki Michael Brown cinayeti dünyanın hafızasına kazınacak. Fark bu.
|