Değişim arayışlarının fink attığı bu uzun konjonktürde, “liberal ve özgürlükçü değerler”i kullanıp da atak yapmayan bir tek CHP kaldı, sanırım.
Bu yüzden, ne hâlde olduğu da ortada değil mi zaten?
Arkasına aldığı Batıcı rüzgârlarla yelkenlerini şişiren en önce AKP olmuş, yeterli güç ve büyüklüğe erişince de asıl amacı olan zuladaki İslâmcı siyasete çark ederek, artık ihtiyaç kalmadığını düşündüğü o özgürlükçülerin sadece satın alınmaya müsait yalaka karakterlilerini muhafaza etmiş, dürüst olanlarına düşman kesilmişti.
Nasıl olsa cumhurbaşkanını çıkaramayacaklarını bildikleri için son seçimi bir PİAR olarak gören Öcalancı Kürtler de, hem “çözüm süreci” namı altında yürüttükleri Ortadoğu’ya has aşiret bazlı özerkleşmelerine daha fazla pazarlık gücü katmak üzere oy oranlarını maksimize etmek, hem de hafızalarda her geçen gün biraz daha küllenen terör imgesinin yerine barış meleğini oturtmuş görünmek maksadıyla, AKP’ye giden “Kürt oyları”na bile değil, gene o sayıları az ama etkileri çok olan kentsoylu liberal solcu ve özgürlükçülere yönelmişler ve olumlu sonuçlar almışlardır.
Keşke bu yaklaşımlarında samimi olsalar.
AKP’nin olmadığı zaten kanıtlanmıştır.
Yazık ki, “Öcalancı Kürt Hareketi”nin de olmadığı görülecektir.
Nasıl olunsun ki?
Seçim meydanlarındaki Batıcı söylemleriyle Demirtaş, bilinen Kürt politikalarına kazan mı kaldırdı?
Gene Öcalan’ın uçuk kaçık “Klânlar Birliği”projesi...
Gene Kandil, PKK ve Karayılan...
Gene, daha dün bir İspanyol gazetesine “Hepimiz ulusal Kürt birliğine doğru çaba sarf etmeliyiz”diye beyanat veren bir KCK eş başkanı Cemil Bayık...
Her şey eskisi gibi yerli yerinde değil mi?
BDP’nin bir harfi değişip HDP olunca, dünya da altüst mü oldu yani?
Hadi diyelim Kürt beylerinin Ortodoksi tabiatlarına aykırı düşmeye başladı Demirtaş; hiç onu orada tutarlar mı?
Şarkta zilyetlik, evrak-ı müsbiteye ihtiyaç bırakmayacak kadar bileğe dayanır.
Ortadoğu despotlarının, fiilen güçlülerse, meşruiyet hatırına olsun anayasayı bile sallamayıp “Çarli’nin Melekleri”ndeki gibi hükümet idare etmeye dahi kalkışacaklarını görmüyor musunuz?
Hâsılı kelâm, mal sahibi olmayan birini kuzu postuna bürüyüp liberal pazara sürmelerinin gazına gelesiniz istemem.
Bunu size herkes söylemez.
Televizyon ya da gazete köşelerinde ahkâm kesen çoğu kimse, Kürt idareciler ve entelijansiya ile ters düşüp de pozisyon kaybetmek istemezler. Her yiğidin kendine göre bir hesabı vardır. Her şeyi uluorta dillendirmeden geçilen bir suskunluk, kiminin “medarı maişet motoru”na iyi geliyordur, kiminin milletvekilliği beklentisine.
Kürt olmadıkları hâlde, Diyarbakır yerine Amed, Pekaka yerine Pekeke, Kaceka yerine de Keceke demelerinin sebebi, biraz da budur.
Demek ki sonuç olarak, liberal ve özgürlükçü olunmasa bile öyleymiş gibi bir izlenim vermek, numara yapana dahi kazanç getirmektedir.
Oysa, biri dinsel bir bölge sultanlığının, diğeri de etnik temelli aşiretler despotluğunun Erdoğan ve Öcalan olarak heveslerine kapılan ve birbirleriyle de uyum içinde çalışan bu iki şahsiyetin yozlaştırmaktan zerrece sakınmadıkları o “Batı değerleri”ni, herkesten önce, “sosyal demokrat”lığı ağızda geveleyen CHP’nin sahiplenmesi gerekmez miydi, asıl?
Kılıçdaroğlusahici bir dönüşüm sağlamak istiyorsa, işe ilkin kendilerini solcu diye yutturduğunu sanan o faşizan kafalı “ulusalcılar”dan kurtulmakla başlamalıdır.
Arayışlarına da, öyle Mustafa Sarıgül, ya da Mansur Yavaş, yahut Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bireysel ölçekteki makyajlama gayretleriyle değil, önce izlenecek dünya görüşünü esaslı surette belirleyerek biçim vermelidir.
Bu ise, çok iyi çalışılmış, yeri göğü inleten bir AB programıyla mümkündür.
(Amberin Zaman’a gösterilen tavrı kınıyorum.)
|