“Acaba Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde seçim bölgelerine gidip çalıştılar mı? Örneğin ben Eskişehir’e gittim, Ekmel Bey de gitti. O grupta yer alan Eskişehir milletvekili (Süheyl Batum’u kastediyor) neredeydi? Niye orada değildi? Hem çalışmayacaksın hem de eleştireceksin...”
“Hatta bu arkadaşlarımız partili olduklarını unutup, kendi partilerinin çıkardığı adayın aleyhine AKP’den bile daha fazla propaganda yaptılar. Ekmel Bey seçimlerde başarısız olsun diye her türlü çabayı gösterdiler.”
“Burada üzülerek ifade edeyim ki, bu arkadaşlarımın çoğunu siyasete taşıyan benim. Eğer bir hata aranacaksa bunları getiren kişi olarak bende aranması lazım.”
Bilmem kaçıncı seçim hezimeti ardından CHP için dile gelen klişe hep aynıdır:
Ne ileri, ne geri.
Ne köy, ne kasaba.
Bu kez durum farklı mı?
Acaba bu nadide parti, kendi kendisini habire ısırıp durmada 'artık yeter' noktasına geldi mi?
Şimdi, bilmem kaçıncı hezimetten sonra bilmem kaçıncı kazan kaldırma hadisesiyle yeniden haşır neşir vaziyetteyiz.
Topluma kendisini sol olarak gösteren, ama esasında içine bazı sosyal demokrat ve merkez solcuları da katma 'lütfunu gösteren' Kemalist omurgalı bu parti, dünya siyasetinde sürdürülebilir görünmeyen bir 'araf' çizgisinin sürdürülebilirliğini kanıtlamak için var adeta.
İmtiyaz ve ikbal kavgası
Parti içindeki ayrışma öyle kemikleşmiş durumda ki, hiçbir klik, örgütü zinciri dolanmış bir tekne gibi kaldığı yerden kurtarıp o veya bu yöne doğru serbest bırakamıyor.
Kılıçdaroğlu yakınmasında büyük ölçüde haklıdır. Karman çorman bir ekibi Meclis’e o seçerek getirdi; evet hatalıdır. Bir hatalar silsilesi onu bu noktada kilitlemiştir.
Eskişehir örneğini veriyor. Gerçekten de, o şehirde yıllarını partiye adamış olan Prof. Gaye Usluer gibi güçlü bir insan kaynağı bin türlü katakulliyle, allem kallemle, 2011 seçim listesinde arka plana itilmiş ve onun yerine şehirle uzaktan yakından alakası olmayan Süheyl Batum paraşütle indirilmişti.
Aynı Batum, yetmiyormuş gibi, Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeliğine getirilmiş, burada da diğer iki adayla -Rıza Türmen ve Atilla Kart- didişip durarak, ters açıklama ve hamlelerle, sanki başka bir partinin üyesiymiş gibi davranmıştı.
Olacağı budur.
Tabii Batum sadece bir örnek. Daha niceleri var.Kılıçdaroğlu 'aleyhte bile çalıştılar' derken de haklı.
30 Mart seçimlerinde, Topbaş'a karşı Mustafa Sarıgül'ün aleyhine de canla başla çalışmamış mıydı, partinin 'sabotör' ağır topları?
Kendisini afiyetle yiyen bir partidir CHP.
Bir imtiyaz ve ikbal kavgasının ideoloji kisvesi altında verildiği, gençlere alan açmayan, yaş ortalaması iyice yüksek, ezberlerden haz alan, geleceğe dair vizyon ve umut üretimi yerine geçmişin yeniden inşasına saplantı ile bağlanmış, dünyadaki demokratik solculuğun evriminden bihaber, Sosyalist Enternasyonal'deki dava arkadaşlarıyla bile kavgalı, en önemlisi, Erdoğan adım adım bir otokrasi kurarken kendi alternatif potansiyelinin bile farkında olamayan bir partinin adıdır CHP.
Maalesef.
Baykal partiyi çıkmaza sabitlemişti. Reaksiyoner siyasetten oy umuyordu. Olmadı.
Tek parti düzenine göre kurulmuş
Kılıçdaroğlu partiyi dolandığı zincirden kurtarıp çıpayı toplayıp bir istikamete götürmek istiyor, ama gücü yetmiyor.
Her yenilgide, parti içine kümelenmiş, siyaseten 'taşralı' vasıflı, 'dünya bir yana biz bir yana' yanlısı bir ulusalcı -veya adı her neyse- bir klik de, ne tasfiye edilebildikleri ne de gittikleri için, kayıkçı kavgasına devam ediyor.
Muharrem İnce, Emine Ülker Tarhan, Nur Serter ve diğerleri.
Ve Baykal. Ve Sav.
Ve öteki, adeta yüzyıllardır bilinen isimler.
Bu son kazan kaldırmadan bir şey çıkar mı?
Belki çıkar.
Hatta, kimilerinin önerdiği gibi, Kılıçdaroğlu 'Madem kötü, buyurun daha iyisini yapın' diye istifa da edebilir, etmelidir.Ama, ne olursa olsun, bu kavgadan iktidara 'cidden alternatif' bir CHP çıkmaz.
Tek parti düzenine göre kurulmuş, 'nomenklatura' üreten parti kültürünün değişmesi lazım. Bir kliğin, yönetime gelince, öteki klikleri tamamen ikna veya tasfiye etmesi lazım.
Ve CHP Türkiye'nin geleceğinde nasıl bir iddianın sahibidir, bunun artık topluma Türkçe anlatılması lazım.
|