Manisa’da meydana gelen bir trafik kazası ile ilgili olarak vali Erdoğan Bektaş’ın “Bir şoför uyuyor ve 50 kişi yaralı, Allah göstermesin daha büyük şeyler de olabilirdi. Araç kullanırken uyumayacağız, şoför değiştireceğiz, otobüste 2 şoför bulunacak ve şoför uyumayacak” dediği saatlerde Türkiye, kendisine dayatılan üç adaydan birini Cumhurbaşkanı seçmeye çalışıyordu!
Kurulduğu günden bugüne, parlamenter sistemle, yani çift şoförle gelen Türkiye, bu seçimle yola tek şoförle devam etmeye yönlendirilmişti...
***
Tayyip Erdoğan’ın psikolojik durumu, hem ideolojik saplantıları, hem tıbbi sebepler, hem de ailesinin geçirdiği “kümeste saklanmak” gibi travmalardan dolayı uygun değildi. Direksiyon başında uyumasa, her zaman arabasının camının balyozla kırılıp, kendisinin hastaneye yatırılmasına gerek olmasa, ilaçlarla ayakta dursa bile kin, nefret ve öfke saçan, vatandaşları ırkına, mezhebine göre tarif eden bir söylemi vardı. Önüne gelene, bu arada Türkiye’nin komşularına çarpıyor, Irak’tan Türkmenleri tasfiye ettiriyor, ama hasarlı otobüsle ve yaralı olarak yola devam ediyordu. Oğlunun evinde sakladığı, 24 saat içinde başka evlere veya şirketlere gönderip sıfırlayamadığı “kendi parası” ndan dolayı aklanmış da değildi! Rüşvete suçüstü yapıldığı için istifa eden bakanlarını da kanatlarının altına almış, haklarındaki fezlekeleri Meclis’te okutmamış, soruşturmayı yapan polisleri de tutuklatmıştı!
***
“Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?” diye tarihi bir tartışmayı başlatan Aysun Kayacı’ya gönderme yapan Bayram Zilan, Ankara’da oyunu çoban kıyafeti “kepenek” giyerek kullandı ama şu gerçek değişmiyor ki herkes kendi güttüğünden sorumludur!
Türkiye’nin çobanı da otlakları satıp savarken, sürü içindeki kendi payını artırmak için çalışmışsa, koyunlarını ona emanet edenlerin hiç mi suçu yok?
Devletten ihale alanların, Başbakan’ın oğlunun başkanı olduğu vakfa bağış yapmasına cevaz veren fıkıhçıların, hakkındaki bütün yolsuzluk iddiaları doğru bile olsa diğer taraftaki kişinin imanda kusurlu olduğunu iddia ederek “Tayyip Erdoğan’a oy vermeyi iman emreder” diyebilen hastalıklı düşünce sahiplerinin ve onlara inananların bulunduğu bir ülkenin nereye doğru gittiği bellidir!
***
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Pazartesi sabahından itibaren, kim seçilecekse ona hepimiz, millet karar verdiği için içtenlikle ‘sayın cumhurbaşkanımız’ diyebilmeliyiz” diye konuşuyor!
O da biliyor ki asıl mesele bu! Artık millet, Sis dağı yayla şenliğinde Samsun Müftüsü Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk’ün, “Yanınızdaki kardeşiniz bile olsa kadınlı erkekli el ele tutuşup horon oynayamazsınız!” fetvası vermesi gibi İslam’ın Selefi yorumlarına ve uygulamalarına ne kadar saygı duyar, onu zaman gösterecek!
***
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, “Artık devletin milleti dönemi kapanacak, milletin devleti dönemi başlayacaktır” diyor!
Hangi milletin devleti acaba?
Gördüğümüz kadarıyla, başlayan dönem, İslam’ın Selefi, Vehabi hatta IŞİD’çi yorumunu esas alanların, İslam’dan sonraki Türk devletlerinin bin yıllık Matüridi-Hanefi yorumunu rafa kaldırması ve kendileri için hırsızlığı meşrulaştırmasıdır.
Rad Suresi 11’inci ayette “Bir toplum kendisinde olan durumu değiştirmedikçe, hiç şüphe yok ki Allah da o toplumda olan hali değiştirmez” deniliyor. Hz. Muhammed de “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” diye bilimsel bir gerçeği bildiriyor!
“CHP ve MHP’nin çatı adayı yetersizdi, adayı iki kişi belirledi, o da sinerji yaratamadı” deniliyor. Evet, iki partide şevk olmayınca bu cephede katılım düşük oldu. Erdoğan ise kendi seçmenini az fireyle sandığa götürerek yüzde 52’yi buldu. 30 Mart’ta AKP, 20 milyon 520 bin, CHP 12 milyon 552 bin, MHP 6 milyon 875 bin oy almıştı. İhsanoğlu, CHP’nin oyunu iki milyon geçebildi. Çatı, beş milyon oyu kaybetti! BDP’nin oyları 2 milyon 895 bin idi, üç milyonu aştı...
Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin, ülkeyi Tayyip Erdoğan’a mahkûm etmesinde, bugüne kadar kendi kişisel beklentileri adına onların politikalarını destekleyenlerin hiç mi suçu yok?
***
Sonuç olarak, çatı aday projesi, açılım projesi çerçevesinde Türkiye’nin etnik temelli eyaletlere bölünmesi sürecine hizmet işlevini görmüştür!
Zaten kavganın temeli de budur. Kuzey Irak’a IŞİD hâkim olunca ilk işi Türkmenleri katlederek, topraklarından sürmek oldu; AKP’nin asıl misyonu da Türkiye’yi Türk devleti olmaktan çıkarmak değil miydi?
Sahi Türkiye’deki seçimleri IŞİD kazansa ne yapardı?
|