Nazlı ILICAK
nilicak@bugun.com.tr
Başbakan yardımcısı Beşir Atalay, bir soru üzerine “Benim beklentim mutlaka operasyonun yargı kesimine intikal etmesi” demişti. (26 Temmuz 2014)
Bir yargı mensubunun hakkında dava açılabilmesi için, aşılması gereken uzun bir prosedürün olduğunu bakan bilmez mi?
HSYK’dan inceleme, sonra soruşturma izni alacaksınız.”Yargılansın” kararı çıkarsa, konu Ağır Ceza Mahkemesi’ne intikal edecek. Birinci sınıf hâkimler ve savcılar söz konusuysa, burada da Yargıtay’ın ilgili dairesi devreye girecek. Yargı bağımsızlığını sağlayabilmek maksadıyla, yasada bunun gibi düzenlemeler mevcut. Çok şükür hâkim ve savcılar polisler kadar korumasız ve iktidarın keyfine terk edilmiş değil.
Zaten, bu söylentiler yüzünden, HSYK 3. Daire Başkanı Ahmet Hamsici isyan etti: “Bir kısım hâkim ve savcıların isimleri de zikredilerek gözaltına alınacağı ve tutuklanacağı yönünde planlı ve organize bir şekilde kamuoyu oluşturuluyor. Hâkim ve savcılar korkutulmaya, bu yolla baskı altına alınmaya çalışılıyor” dedi. Hamsici, vicdanlı bir hukuk adamı kimliğinin gerektirdiği gibi konuştu: “Yargı, karşıtlarını sindirmek veyahut ortadan kaldırmak amacıyla silâh olarak kullanılamayacağı gibi, hukuka aykırı eylem ve işlemlerin aklanması için de kalkan olarak kullanılamaz.”
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Hamsici’nin açıklamasını “korsan” olarak nitelendirirken, “Bir yerlere mesaj gönderiyor” değerlendirmesini yaptı. Aksine bu kadar haksızlık ve hukuksuzluk cereyan ederken, susması kabul edilemez. Bugünler gelip geçecek… Bekir Bozdağ, adaleti siyasetin emrine veren bir bakan olarak anılacak. Ama Hamsici, “dilsiz şeytan” olmadığı ve keyfiliğe suskun kalmadığı için takdir görüp, alkışlanacak.
Jet Fadıl ve paralel yapı
İktidarın casusluk ya da yolsuzluk dosyasında paralel polisleri suçladığı bir ortamda, Jet Fadıl durur mu! Maldivler’deki tatil projesi hayal kırıklığıyla sonuçlanan işadamı Fadıl Akgündüz, Erdoğan’a bir mektup gönderdi. Dershanelerle ilgili düzenlemede hükümetin yanında dimdik durduklarını hatırlatarak, paralel yapının kurbanı olduğunu belirtti. “Paralel yapı Maldivler’deki projemize müdahale etti; bana da suikast düzenledi” dedi.
Bir başka haber, ABD Büyükelçiliği’nde çalışırken bir kadına tecavüz ettiği gerekçesiyle, yargılanıp meslekten ihraç edilen K.S. isimli polis -fırsat bu fırsat- Anayasaya Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcılığı’na giderek, “Meslekten atılmam için paralel örgüt o kadını bana yolladı” diye şikâyette bulundu.
İmam-cemaat meselesi…
Ramazan Akyürek’in açıklamaları
En fazla hedefte olan polislerden biri de eski Trabzon Emniyet Müdürü ve İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek; suskunluğunu bozdu, BUGÜN televizyonuna konuştu. Akyürek’in, Hrant Dink cinayetinde görevini ihmal ettiği belirtiliyor. Hatta, yargılanması istenen isimler arasında, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Vali Muammer Güler, Vali Yardımcısı Ergun Güngör, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz, Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay’ın yanı sıra, Ramazan Akyürek’in de adı geçiyor.
Ama Ramazan Akyürek’e yönelik saldırılar, görev ihmalinin ötesinde suçlamaları ihtiva ediyor. Meselâ Sabah Gazetesi, onu, “Paralelin Emniyet’teki 1 numarası” olarak yaftaladı. Suç işleyen İstihbarat polislerini kayırmak için, İstihbarat Daire Başkanlığı’ndaki log kayıtlarını imha ettiğini açıkladı.
Ramazan Akyürek, hakkındaki iddialara cevap verdi:
1) Emniyet’in arşivi, hafızası silinmedi. Daire Başkanlığı’nda bütün bilgi ve belgeler olduğu gibi yerinde duruyor. İstihbarat’ta çalışan personel, bu arşive girer, takip ettiği şüpheliler hakkında sorgulama yapar, bilgi toplar, sonra çıkar. Zamanla bu girip çıkmalar ve bunların depolanması sistemi yavaşlatıyor, ağırlık yapıyor. Personel bir usulsüzlük yaptı mı, yapmadı mı diye müfettiş denetiminden geçtikten sonra, log kayıtları siliniyor. Zaten Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda da benzer bir uygulama var. Onlar da log kayıtlarını bir yıldan fazla muhafaza etmiyorlar.
2) Hrant Dink’e yönelik bir suikast olacağını, Trabzon Emniyet Müdürü’yken, muhbir Erhan Tuncel’den öğrenip, gereği için İstanbul’a, bilgi için İstihbarat Daire Başkanlığı’na gönderdik. İsmi McDonald’s bombalamasına karışan Erhan Tuncel’i neden muhbir yaptığım da soruluyor. Oysa, onu muhbir olarak bulan kişi, Trabzon İstihbarat Şubesi Müdürü Engin Dinç; şimdi İstihbarat Daire Başkanı. Demek ortada bir kusur yok. Ayrıca İstihbarat Daire Başkanı’yken, Ermeni ve Hıristiyan vatandaşlara yönelik tehditlerin varlığına dikkat çeken yazı, tamim ve emirlerim var.
***
BUGÜN televizyonuna konuşan Ramazan Akyürek’i, son derece çekingen, ürkek ve sinmiş gördüm. Cadı avının baş hedefi olmaktan dolayı üzgündü de. Türkiye, ne kadar acı bir noktaya geldi. Hırsızlık ya da casusluk şüphesi altında olanlar serbest. Okkanın altına giden, onları takip eden polisler.
Dink cinayeti ve derin bağlantılar
İlker Başbuğ, Ergenekon’un düzmece bir operasyon olduğunu ispat etme gayretinde. Önce Şemdinli ile askere yönelik bir tuzağın kurulduğunu, bunda başarıya ulaşılamayınca, Hrant Dink cinayetinin devreye sokulduğunu ileri sürüyor. Anladığım kadarıyla, Sabri Uzun çizgisinde. Oysa Dink cinayetinin aydınlanmasını isteyenler, bunun birkaç çapulcunun işi olmadığını, devlet içinde derin bağlantılarının bulunduğunu iddia ediyor. Taban tabana zıt iki farklı eğilim.
Peki hükümet ne yapıyor?
Anayasa Mahkemesi Celalettin Cerrah, Reşat Altay, Muammer Güler, Engin Dinç ve daha birçok polis ile askerin yargılanmasının önünün açılmasını istemişti. Bu konuda tek bir adım atılmıyor. Tayyip Erdoğan, Diyarbakır mitingi dönüşünde gazetecilere Dink cinayetiyle ilgili açıklamalar yaptı: “Bu dava kişileştirilmiş bir davadır. Dink’in yazılarını, onun düşünce dünyasını kabullenmemek gibi bir nedenle yapılmıştır” dedi. Sonunda o da, Celalettin Cerrah gibi, meseleyi birkaç çapulcunun işi noktasına getirdi.
***
Herkes paralel cambaza bakarken, yolsuzluklar, hırsızlık iddiaları, Hrant Dink cinayetinin derin failleri unutturulmaya çalışılıyor.
|