Yandaş medyanın artık tamamen “emir komuta zinciri”! içinde haber yapan gazetecilerine ve tek kaygıları Erdoğan’a yaranmaya indirgenmiş yazarlarına bakarsanız “22 Temmuz operasyonu”yla Cemaatin emniyetteki örgütü çökertilmiştir!
Gerçekler ise bunu pek böyle göstermiyor.
Kamil Tekin Sürek arkadaşımız dün, gazetemizdeki köşesinde Cemaatin bu uzunca sürmesi beklenen “hesaplaşma” sürecine “1-0 önde başladığını” yazdı; nedenlerine de işaret etti.
Daha önce gazetemizde çeşitli vesilelerle dile getirildi; dün de Bülent Falakaoğlu arkadaşımızın da dikkat çektiği gibi, 22 Temmuz operasyonunda amaç; “ulusal güvenlik” ve “casusluk” gibi afaki, üstünden gürültü koparılmaya müsait, kamuoyunda prim yapar diye düşünülen iddialarla 17-25 Aralık operasyonlarının üstünü örtmektir. Bunun için de bu operasyona yönelik yapılan takip ve soruşturmaların “yasa dışı”, “komplo”, “şantaj” amaçlı olduğu üstüne yoğunlaşılmaktadır.
Hatırlayalım; Ergenekon ve Balyoz gibi davalar açıldığında, bu davalara yönelik operasyonlar “Derin devletle hesaplaşma”, “Faili meçhullerin, kayıpların hesabının sorulacağı”, “Darbe girişimlerinin açığa çıkarılacağı” iddiasıyla başlatıldı. Sonra görüldü ki; hükümetin faili meçhul ve kayıplarla, JİTEM’in, kontrgerillanın Fırat’ın batı yakasındaki provokasyonları ve cinayetleri ile doğu yakasında işlediği binlerce cinayet, kayıplar, köy yakmalar vb. ile bir derdi yoktur. Onun için varsa yoksa “muhalefet”i ezmek, askerde, yargıda, emniyette, akademide,… kadrolaşmak için yolunu temizlemektir! Daha toplam açısından söylersek bu davalarda Hükümetin amacı; kendi statükosunu kurmanın önünde engel gördüğü eski statükonun kalıntılarına boyun eğdirmek, onların kendisine biat etmesini sağlamaktır!
Sonuçta suçlamalar böylesi AKP karşıtlığına çekilince, ne Ergenekon ne de Balyozla ilgili suçlamalar kanıtlanabilmiştir. Kamuoyu desteğini yitiren davalar, hükümetin bile arkasında duramadığı davalara dönmüş, hukuken de çökmüştür! Ve sonuçta hükümet de bu davaların sorumluluğunu 22 Temmuz’da operasyonun hedefi yaptığı “Emniyet ve yargıdaki cemaat çetesi”nin üstüne yıkarak elin yıkamaya yönelmek zorunda kalmıştır.
Şimdi de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Cemaate yönelik suçlamalar, “Sahte belgelerle insanları mahkum ettirmek”, “Yalancı tanıklar kullanmak”, “Kanıtlarla oynamak”, “Casusluk”, “Ulusal güvenliği tehdit etmek” gibi ağır suçlamalarla başlamıştır. Ama bu 22 Temmuz operasyonuyla göz altına alınan ve tutuklanan emniyetçilere sorulan sorulardan anlaşılmaktadır ki, suçlamalar pratikte 17-25 Aralık operasyonlarını yapmak, Başbakan ve bakanların, yakınlarını dinlemeye dönüştürülmüştür. Ki, bu kişilerin belki de hayatları boyunca “Memleket hayrına yaptıklar en yararlı iş” de -yasallığı tartışılsa bile- (Büyük ihtimalle dinlemelerin de yasa dışı olmadığı, AKP’nin çıkardığı TMY’ye uygun yapıldığı kanıtlanacaktır) bu dinlemelerdir! Çünkü bu dinlemeler, ülkeyi yöneten, bakanlık düzeyinde görev alan kişilerin nasıl bir çirkef içinde yüzdüklerini göstermektedir.
Bu yüzden de bu davaların Kamil Tekin Sürek’in de dikkat çektiği gibi, “yargılayanların yargılandığı” davalara dönmesi kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Cemaat, hükümetle can ciğer kuzu sarması oldukları 10 yıl boyunca, kimi bakanlarına varıncaya kadar hükümet etrafından, kimin hangi rezillikler içinde olduğunu “görmüş”, “belgelemiş”, “kayda geçirmiş”tir! Bu yüzden de yargılama safhasında henüz kamuoyuna açıklanmamış yeni yolsuzluk ve rezalet belgelerinin ortaya çıkması da sürpriz olmayacaktır.
Bunu elbette Başbakan ve adamları da görmektedir. Bu yüzden de bu davaların sadece kamuoyuna yönelik patırtı yapılan, bir süre sonra da çeşitli bahanelerle kapatılan davalara dönüşmesi de sürpriz olmayacaktır.
Bu yüzden de asıl olan, Cemaat-Hükümet hesaplaşması etrafında hükümetin ve Cemaatin marifetlerinin ortaya dökülmesi değildir. Asıl olan 17-25 Aralık sürecinde ortaya dökülen Başbakan, bakanlar ve yakınlarını da içine çeken pek çok olayın peşini ülkemizin demokrasi güçlerinin, aydınlarının, demokratlarının bırakmamasıdır. Yoksa bu davalarda tarafların uzlaşmasıyla, bütün bu operasyonlar hiç olmamış hale gelebilir! Bu olasılık da giderek güçlenmektedir. Hele de Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilmeyi başarırsa, bu davaların düşmesi, KCK, Balyoz, Ergenekon,… gibi davalarda sahte deliller üreten, yalancı tanıklar kullanan, kanıtlarla oynamayı,… iş haline getiren bu polislerin birer kahraman olarak eski görevlerine dönmeleri hiç de sürpriz sayılmamalıdır.
|