Tayyip Erdoğan bayram namazını kıldığı Fatih Camii çıkışında, gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Şöyle konuştu: “Paralel yapı mensuplarının Adalet Sarayı’nın içine girmek suretiyle zanlılarla poz vermeleri, resim çektirmeleri, bunların hepsi suçtur. Anayasa’nın 138. maddesi açık ve net ortadadır. 138’e göre hangi sıfatla olursa, olsun yargı mensuplarını baskı altına alamazsınız.”
Belli ki idris Bal ile Hakan Şükür’ün ya da CHP Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İdris Naim Şahin’in ziyaretlerini kastediyor. Anayasa’nın 138’inci maddesini hatırlamasına sevindim doğrusu. Gerçekten de 138’inci madde, yargıya baskı yapılmasını engelliyor: “Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Maddeyi dikkatlice okudum. Acaba “İktidar mensupları istisnadır” diye bir ayrıcalık tanınmış mı? Öyle bir şey yok. Demek, bu hükümler, Başbakan ve bakanları için de geçerli. Oysa, yolsuzluk dosyaları ortaya çıkınca, hâkimlerin ve savcıların nasıl yerlerinin değiştirildiğini, bizzat Adalet Bakanı’nın Adana ve İzmir’i arayarak adli soruşturmayı yürüten görevlilere talimat yağdırdığını biliyoruz. Adana’da usulsüz dinleme dolayısıyla suçlanan 6 polis tahliye edilince, Erdoğan’ın “Bunlar da paralel yapıdan” diye hâkimleri suçladığını unutmadık. İktidarın, yargı üzerinde bu kadar baskısı varken, Erdoğan’ın, polislere ziyareti Anayasa’nın 138. maddesi kapsamına sokması gerçekten şaşırtıcı. Ama nasıl olsa onun her dediğine, tartmadan, muhakeme etmeden inananlar var. Belli ki o da sadece bu insanlara hitap ediyor.
Erdoğan, Samanyolu ve BUGÜN gibi televizyonların, gözaltına alınan polislerle ilgili ısrarlı haberler yayınlamasını da, bu polislerin Cemaat’e yakınlığının delili gibi sunma gayretinde. Hâlbuki, meselâ CHP milletvekili ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Mahmut Tanal da usulsüzlüklerin peşine düştü. Tayyip Erdoğan’ın 40 yıllık arkadaşı, İdris Naim Şahin de. CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, bu konuda, soru önergeleri veriyor. Bence, Cemaat’e yakın gazetelerin konunun üzerine gitmesi değil, “Korku cumhuriyetinin” pençesi altında can çekişen çok sayıda medya organının suskunluğu asıl sorgulanmalı.
Tayyip Erdoğan polislerle fotoğraf çektiren Hakan Şükür’e çok kızdı. Hakan Şükür, Twitter üzerinden ona, Öcalan’ı Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken ile gösteren bu fotoğrafla cevap verdi.Çifte standart zirvede daha fazla sırıtıyor.
Abdullah Gül ne yapacak?
Tayyip Erdoğan sonrası tartışılmaya başlandı. Erdoğan’ın favori adayı Ahmet Davutoğlu. Zira diğerleri 3 dönem şartına takılıyor. Erdoğan, kendi tercih edeceği bir ismin önce Kongre’de genel başkan seçilmesini, ardından partiyi 2015 genel seçimlerine götürmesini istiyor. Abdullah Gül’e, ancak o aşamada, 2015 seçimleri sonrasında yeşil ışık yakıyor.
Bakalım Erdoğan’ın hesabı, Bülent Arınç’a ve Abdullah Gül’e uyacak mı? “Geçiş dönemi” denilen ve 2015 genel seçimlerine uzanan süreçte, Bülent Arınç da AK Parti Genel Başkanlığı’nı isteyebilir; onun hakkıdır da. Partiye çok emeği var. Üstelik, unutmayalım, yayınladığımız fotoğrafın temsil ettiği gibi, dış politikada bir başarısızlık söz konusu. Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı bu yüzden kolayca kabul görmeyebilir.
Tabii, Abdullah Gül faktörü de mevcut. Gül ne yapar? Tayyip Erdoğan’a rağmen, genel başkanlık mücadelesine girer mi? 2015 seçimleri sonrasını beklemekle zamanlamayı kaçıracağının farkında olmaması mümkün değil. Öte yandan, Türkiye kamuoyunda kendisine büyük sempati bulunmakla birlikte, AK Parti teşkilâtı üzerinde gerekli hâkimiyeti kurabilir mi? Onu destekleyecek ve teşkilâtı yönlendirecek isimleri çevresinde görebilecek mi? Bir tek Salih Kapusuz’la netice alabilir mi? Teşkilât çalışması yapacak başkaları da var mı? Tayyip Erdoğan ilk turda %50’nin üzerinde oy alarak Çankaya’ya çıkarsa, bu durum, Gül’ün mücadele azmini kırar mı?
İşte cevaplanması gereken birçok soru.
@Zay_tung, Twitter’da “İşte Türkiye’nin dış politikasının özeti” diye bu resmi kullandı.
Yurt Atayün
Selam Tevhid Örgütü kapsamında tutuklanan 11 polisten biri Terörle Mücadele eski Şube Müdürü Yurt Atayün’dü. Atayün, 8 Şubat 2012’de görevinden alındı. Ama kendisine, “23, 26 ve 29 Kasım 2013’te Selam Tevhid Örgütü dosyası kapsamında neden Başbakan’ı dinlediniz” diye soruldu. Dosyanın ne kadar iyi hazırlandığı ortada!!!
Sorgulanan polisler, dosyanın muhtevasına girip, devlette görevli bazı kişilerin adlarını Selam örgütüyle ilişkili diye verince, bu defa da o isimler zapta geçirilmedi. Ayrıca, iddia o ki, Yurt Atayün, hakkındaki delil ve suçlamaları sorduğunda, hâkim İslam Çiçek “Susuyorum” cevabını vermiş. Sanığın “susma hakkı” olduğu bilinir. Demek, yeni düzenlemeyle birlikte, hâkimler de susma hakkına kavuştu!
Başbakan dinlendi mi?
Başbakan’ın 26 Kasım 2013’te Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmut, 28 Kasım 2013’te Filistin Başbakanı İsmail Haniye ve 3 Aralık 2013’te Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ile yaptığı görüşmelerin dinlendiği ileri sürülüyor. İddiaya göre, Başbakan, bu 3 konuşmayı, hakkında teknik takip kararı olan bir danışmanının telefonu üzerinden gerçekleştirmiş. Onlar dinlendiği için Başbakan takibe takılmış. Bu danışmanın ya Mustafa Varank ya da Sefer Turan olduğu belirtiliyor.
Şüphelilerin avukatları, Başbakan olduğu anlaşılınca, dinlemeden çıkıldığını açıkladılar. Ama tabii meselenin yargıda aydınlanması çok önemli. Danışmanlar hangi sebeple dinleniyordu? Gerçekten Başbakan onların telefonuyla bu görüşmeleri yaptığı için mi teknik takibe takıldı?
|