Neresinden tutalım, ne diyelim, nasıl yorumlayalım bilmiyorum Başbakan Yardımcısı Arınç'ın 'fetva' gibi Bursa konuşmasını.
Arınç'ın sözleri, herhangi bir vatandaşa ait olsaydı kimse duymaz, duysa da üzerinde durulmazdı. Ancak sözler ülkenin Başbakan Yardımcısına, yönetme makamında olan birine ait olunca durum değişiyor, üzerinde durmayı gerektiriyor.
AKP iktidarının Türkiye'yi götürmek istediği yere ilişkin bazı kaygılar dile getirildiği zaman, ‘niyet okumayın, kimin özel yaşamına karıştık’ diyenler kimi zaman arzu ettikleri toplumun nasıl olması gerektiğinin 'fetva'sını veriyor ahlak zabıtalığına soyunuveriyor.
Oturuşumuzdan kalkışımıza, nasıl güleceğimize kadar bireyin toplumdaki herşeyine nizam vermeye pek hevesliler.
Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe’deki ofisinden vapura inip binen kadınların giyim kuşamlarına bakıp, ‘bizim gelenek göreneklerimize aykırı’ der de, Bülent Arınç ondan geri kalır mı?
Başbakan Yardımcısı Arınç, Bursa’da AKP İl Teşkilatı’nın bayramlaşmasında bayramlık ağzını açtı ve hadisler eşliğinde ‘fetva’yı verdi: “İffet sadece bir isim değil. Kadın mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak.”
Bir anda dumura uğratıyor kameralara yansıyan sözler. Dikkat edin bir temenni şahsi bir görüş değil söylenenler. Emir kipiyle kurulmuş cümleler. ...bilecek ...atmayacak ...olmayacak.
Arınç'ın uzun konuşmasında neler yok ki. Gezi olaylarının komplo olduğundan, tv dizilerine, kadının kahkahasından Ekmeleddin İhsanoğlu'na kadar...
Arınç’ın orta boy bir broşür olacak uzunluktaki konuşmasında sık sık ‘istikrarı bozmak’, ‘tuzak kurmak’, ‘iç ve dış güçlerin işbirliği’, ‘AK Parti’ye diz çöktürmek’, ‘hükümetin yıpratılması ve yıkılması’ geçiyor.
Geçen yaz, sonbaharda Gezi olaylarının devamının geleceği iddiasında bulunan ancak birşey olmadığını gören Arınç, şimdi “Su uyur düşman uyumaz, her zaman harekete hazır bekleyebilirler. O zaman daha dikkatli olmamız lazım\' diyerek bir uyarı daha yapmayı ihmal etmiyor. Yine bir düşman paranoyası...
Halbuki partilerin seçimler yoluyla iktidara geldiği, güdük de olsa demokrasinin kurallarının işlediği ülkelerde hükümetler demokrasiye, hukuka aykırı icraatları nedeniyle sokakta protesto edilir, kitlelerin bir bölümü beğenmedikleri hükümetin gitmesini isteyebilir. Bu kadar basit bir demokrasi kuralını bile gözardı ederek herşeyi komplo teorisi ile açıklamak ve kendisine tuzak kurulduğu iddiasını ileri sürmek karşıt düşünenleri 'düşman' olarak görmek bu iktidarın fıtratında var galiba.
Anlaşılan Gezi olaylarının çıkış nedenini baştan anladığını sandığımız Arınç, onu anlamamış ya da anlamak istemiyor. Gezi’nin ruhunda, Arınç’ın dillendirdiği, kahkaha atan kadına kadar karışan otoriter, dayatmacı, tek tipçi anlayışa karşı çıkış yatıyordu. Arınç, Erdoğan'ın dayatmacı tavrının benzerini başka bir üslupla dillendiriyor aslında.
Dillendiriyor dillendirmesine de bu çıkışların kanlı mezhep kavgalarına, her birinin kendi din anlayışını dayattığı Ortadoğu'da kimlerin işine yarayacağı ayrı bir tartışma konusu. Allah korusun benzer kanlı oyunun Türkiye'ye sıçradığını düşünmek bile ürkütücü. Bölge, böylesi kanlı boğazlaşmalara sahne olurken ülkeyi yönetenlerin daha özenli konuşması gerekmez mi?
Arınç, Türkiye'de ahlaken bir geriye gidiş olduğunu söylüyor konuşmasında. Doğru, ahlaken bir geriye gidiş var ama asıl ahlakın geriye gittiği yer siyaset sahnesi. Balık baştan kokuyor yani.
Hayadan, utanma duygusundan bahsediyor Arınç, hem de hadisler eşliğinde. Genç kızlara, erkeklere, kadınlara sesleniyor ‘fetva’sında...
Ya, yalan söyleyen, yolsuzluk yapan, çalan, çırpan, kul hakkı yiyen politikacıların haya duygusu? ‘Ahlaksız’ dediği dizileri yapanların yedi sülalesini bildiğini söylüyor ama politikacıların çürüttüğü siyasi ahlaktan söz etmiyor
İffet’in de sadece bir isim olmadığını öğretiyor bize Arınç. Değerlerimize yabancılaştığımızı söylüyor. Oysa iktidarda oldukları 12 yıla sahiden bir baksalar nelere yabancılaştığımızı, hangi değerlerin yükseldiğini, nelerin alçaldığını daha iyi görecek.
Kılıçdaroğlu’na çakarken, çaktırmadan Ekmeleddin İhsanoğlu'na da çakmayı ihmal etmiyor Arınç konuşmasında. İhsanoğlu’nun şahsıyla ilgili bir küçümseme yapmalarının kendilerine yakışmayacağını anlatırken bakın nasıl ifadeler kullanıyor:
\'Geçmişte tanıdığımız, bildiğimiz bir insandı ama iddia ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu yolda görse kendisini tanımazdı. Aday olacağı kulağına söylendiğine kadar bu Ekmeleddin veya Ekameddin veya Ekmel veya Ekmek denen şahsın ismini bile tanımazdı.\'
'Küçümseme yakışmaz' diyor ama “Ekmeleddin veya Ekameddin veya Ekmel veya Ekmek denen şahıs” ifadeleriyle söylüyor söylemek istediğini, edebi şekilde laf çakıyor yani hem Kılıçdaroğlu hem de İhsanoğlu'na.
Çakar elbette, o bir kurt politikacı çünkü. Ama bir tek Arınç’a çakılmaz! Olay Gazetesi yazarı Ahmet Emin Yılmaz, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın AKP Bursa İl Kongresi'ne katılmayacağına ilişkin bir kulis yazmıştı da Arınç, tehditvari bir üslupla; “Bana çakılmaz arkadaş, ayağını denk al!” demişti.
Uzun metrajlı konuşmasında Erdoğan’ı öyle bir yere oturtmuş ki, onun karşısında bir Allah’ın kulu aday olarak çıkamaz havasında. Ne diyor bakın Arınç Ekmeleddin İhsanoğlu’na; “Bana böyle bir teklif edilse siz bende bir eksiklik mi gördünüz? Tayyip Erdoğan'ın veya Abdullah Gül'ün karşısına siz beni aday çıkarmak isterseniz benim karakterimden şüphe mi ettiniz' derdim. Böyle bir şeyi kabul etmezdim.\'
Nasıl yorumlarsanız yorumlayın artık bu sözleri de.
Konuşmasında AKP’nin Bursa’da yine kaybettiği Nilüfer’e de değinmeyi ihmal etmemiş Arınç, \'Bursa’daki bütün belediyeleri alacağız. En büyük hayalimiz odur ki Bursa için Nilüfer'i mutlaka alacağız” diyor.
Allah gözünüzü doyursun Sayın Arınç, hem muhalefet yokluğundan şikayet ediyor hem de Bursa’da muhalefetin kazandığı iki belediyeyi de istiyorsunuz. Sahi ya, Allah size verdikçe veriyordu ama bu seçimde Nilüfer ile birlikte Mudanya’yı vermemişti. Siz ‘ver Allah’ım ver, ver ver, ver’ diyorsunuz yine de!
Kadınların kahkasına varana kadar dizayn etmek istediğiniz toplumun bir kesimi bu çıkışlarınızdan hoşlanabilir hatta bazı radikal unsular(ben de unsur dedim farkında olmayarak) daha çok hoşlanabilir, ama böyle devam ettikçe halk nezdinde ‘özgül ağırlığını’ kaybetmiş biri olarak siyasi tarihte yerinizi alacağınıza kuşku yok.
|