’Açılım süreci’ denilen ihânet AKP bürokrasisi içinde bir tek istisnâ bile bırakmadı, yekvücûd olarak bu sürece dâhil oldu bürokrasi ve ‘Emredersiniz Başbakanım’ diyerek ‘tek kol aralığı’ hizâya geldiler.
Nasıl bir güç karşısında eğildiklerini bilmiyoruz, lâkin eğilip arkalarını döndükleri yerde çiğnenmedik bir tek mukaddes bırakmadılar.
Dünyada eşine benzerine rastlanmadık bir biçimde ‘gerçekleşmemiş bir savaşın’ barışını imzalayarak PKK’yı ‘özgürlük savaşçısı’ ve onun eli kanlı liderini de ‘barış elçisi’ne dönüştürdüler.
Bebek katiline ‘Sayın’ dediler, “İster kabul edin, ister etmeyin Apo Kürtlerin lideridir’ dediler, “Dağa çıkışlar artık nitelik kazandı” dediler, “AKP sâyesinde Türk olmaktan kurtulduk” dediler, “Türk diye bir ırk yoktur” dediler, Mehmetçiğe ise ‘Kelle’ dediler, “Birkaç Mehmetçik öldü diye Meclisi olağanüstü toplayamayız” dediler.
Başbakanından bakanlarına, milletvekillerinden il başkanlarına, bürokraside tahkim edilmiş müfrezelerinden medyadaki tetikçilerine, âkil adamlarından şarkıcı-türkücü ve artistlerine kadar ‘açılım süreci’ denilen ihânet projesine ortak oldular.
Bunların içinde bir kurum var ki, yalnızca haksızlık karşısında Hakk’ın, adâletsizliğin karşısında vicdânın kelâmı olması gereken, yalnızca yetim hakkının müdâfii, yalnızca devlet malının muhafızı, yalnızca Fırat’ın kenarındaki koyunun güvencesi olması gereken bir kurum:
Diyânet İşleri Başkanlığı...
Diyânet İşleri Başkanlığı, yeni müesses nizâmın gönüllü karargâhı hâline geldi, karargâhın başkomutanı da ‘Mehmet Görmez’.
‘Açılım süreci’ denilen zilletle DİB Başkanı’nın süslü cüppesi ve sarığı da karardı.
Reis Beğefendiyi açılım sürecinin âteşin propagandistliği kesmemiş olmalı ki, hükümet üyelerinin zırvalarını tevil etme vazifesini de kuşanmaya başladı gönüllü olarak.
‘Bir ok attım kebap oldu’ hikâyesindeki, attığı okun yükseklerde uçan bir kuşu vurduğunu, vurulan kuşun yerdeki ateşe düştüğünü, ateşteki kuşun da kebap olduğunu iddia eden şehzâdenin bu sözleri hakkında, padişaha, “Bunu bendeniz bile tevil edemem, bu zırva tevil götürmez padişahım” diyen lala kadar bile olamıyor Mehmet Görmez.
Başbakan hakkında, “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan lider” dediklerinde, “Günah işleme özgürlüğü’nden bahsedildiğinde, “Erdoğan’a dokunmak ibâdettir” , “Erdoğan’ın doğduğu Rize, büyüdüğü İstanbul ve eşinin dünyaya geldiği Siirt mübarek yerlerdir” , “Tayyip’i üzmek Allah’ı üzmektir” , “Başbakanımız bizim için ikinci peygamber gibidir” , “Erdoğan’ın çıktığı televizyonu yere koymak günahtır” dendiğinde, had ve hudut çizgilerini hatırlatma ihtiyâcı hissetmeyen ve susma özgürlüğünü kullanan Mehmet Görmez, bu absürtlüklerin zirve yaptığı yerde ise susmak yerine konuşmayı ama Hakk’ın dili değil efendisi olan iktidarın dili olarak tekellüm etmeyi tercih etti:
Hükümetin yeni ve acar bakanı Efkan Ala, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir sahur programında, “Hz. Peygamber’in Mekke’nin fethi sırasında gurura kapıldığını” söyledi.
‘DİB Başkanı’ bu zırva hakkında değme siyâsetçilere taş çıkartarak Süleyman Demirel’e rahmet okutacak kıvraklıkta bir açıklama yaptı ve şunları söyledi:
“Bugüne kadar konuşmadım...” diye başladı sözlerine... Bir ân ümid ettik, “Bu kadarı da olmaz, saçmalıklarınızın içine hiç olmazsa Hz. Peygamber’i dâhil etmeyin” diyecek diye.
Hey hât! Beyhûde bir ümitmiş bizimkisi.. Bizzat kendisinden öğrendiğim, Hz. Ali’nin “İlim öğreniniz, ilmin içinde vakarı öğreniniz” sözünden bir behre kalmamış DİB Başkanının zihninde, ilminde, irfânında.
“Bugüne kadar konuşmadım, konuşmadığım için hakaret içerikli mailler -bile- aldım (kimin haddine aslında). Ama biliyorum ki, bu kişi Hz. Peygamber’e saygılı bir insan. Konuşmama sebebim buydu. Peygamberle ilgili konular husûmetin aracı olmaması gerekir” buyurdu DİB Başkanı.
Biz de öğrenmiş olduk böylelikle.
DİB Başkanı’nın tavassut ettiği her kim olursa olsun istediği kadar saçmalayabilir, kastını aşabilir, zırvalayabilir. Bunun için DİB Başkanı’nın kendisini tanıyor ve tavassut ediyor olması kâfidir. DİB Başkanı her türlü saçmalığı ve zırvayı tevil edebilir kabiliyettedir, yeter ki tanıyor olsun.
Haksızlık karşısında iki kelâm etmek bu denli zormuş demek ki bürokrasi için.
Her ne kadar haddimizi aşarak ‘bâtıl bir minberden’ yazıyor isek de, zât-ı âlilerine göre ‘bâtıl bir minberden hak haykırılmaz’ ise de, efendisinin buyurduğu gibi doğru dürüst Fatiha okumayı bilmesek de, bizler doğru dürüst iman etmiş ve haksızlık karşısında susmayanlarız.
‘DİB Başkanı’ susmaya ya da tevil etmeye devam etsin, Emevî saraylarında da bir âlim sesi çarpmazdı duvarlara...
Yüzyılın hocası ödülünü verdikleri hocaları yolsuzluk fetvâsı veriyor, talebeleri zırva meşrûlaştırmakta...
Büyük Arap şâiri Eb’ûl âlâ el-Maarrî ne demiş yüzyıllar evvel:
“Âlimlerin dini riyâdır...”
|