Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Zekeriya Öz’ü savcılıktan atın” talimatını verdi HSYK’ya. Bozdağ’a göre Zekeriya Öz, paralel yargı mensubuymuş. Nedir bunun kanıtı? Sadece Bozdağ’ın beyanları.
Öte yandan Zekeriya Öz, yolsuzluklar konusunda hükümeti adeta bombardıman ediyor. Yargı sistemi rayından çıkmasaydı, bir savcı düşüncelerini bu şekilde kamuoyuyla paylaşamazdı ama Başbakan da savcıyı hedef alarak aklına gelen her lâfı sarf edemezdi. Kurtlar Vadisi adlı dizide, Zekeriya Öz’ü canlandıran savcıyı bir suikasta bile kurban ettiler. İş çığırından çıktığı için, Öz’ün tepkilerini de doğal karşılıyorum.
Birkaç örnek vereyim:
*Bazıları ihanet şebekesi sakızını durmadan çiğniyor. Asıl ihanet şebekesi, milletin parasını çalanlar ile çaldığı parayı sıfırlayanlardır.
*Devletin içindeki ihanet şebekesi, hırsızı uğursuzu, ihaleye fesat karıştıranı ve rüşvetle iş alanı yakalayan kamu görevlileri değildir.
*Asıl ihanet şebekesi, devletin imkânlarıyla yetimin parasını, devletin parasını çalıp, hocalardan fetva alarak kara parayı aklayanlardır.
*Son asırda kimse diktatörlüğe özenmesin. Sonu Saddam gibi, Kaddafi gibi olacaktır. Kim olursa olsun hukuksuzluğu benimseyen hesabını verecektir.
*Zorbalıkla devlet yönetmeye kalkanların acı sonlarını bilmeyen yoktur. Demokrasi ve hukuk çağında Tiranlığı savunanlar yalaka ve yobazlardır.
Zekeriya Öz’ün yazdıkları bunlarla sınırlı değil. Tepkisini, önemli düşünürlerden alıntıladığı cümlelerle de ortaya koyuyor:
*“Hz. Eyüp dermansız kaldı, “imdat” demedi.
Hz. Yusuf karanlığa düştü, “eyvah” demedi.
Hz. İbrahim ateşe düştü, “yandım” demedi.
Hz. Hamza kanının yudumlanmasına feryat etmedi.
Hz. Bilal kayalar altında kaldı, “ezildim” demedi.
Unutma sıkıntı, dert, tasa, Allah’a sevgili olandan başkasına inmedi.
Günahlara kefarettir gönüldeki keder. Niyetler halis olunca, ameller olmaz heder. Biraz daha sabreyle neler göreceksin neler.
Mevlam ihmal değil, sadece imtihan eder.”
***
HSYK, Öz hakkında karar verirken, yargı mensubuna siyasi makamlardan ve yandaşlardan yapılan ağır hücumları da göz önünde bulundurmalı.
Fetva
Dindar insanların bunca yolsuzluğu nasıl görmezden geldiği sorusunun cevabı Hayrettin Karaman’da: Mecelle’nin 26. maddesine göre “Zarar-ı âmmı def'içün zarar-ı hâss ihtiyar olunur.” (Kamuya -ve bu arada ümmete- ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir. 19 Aralık 2013.)
Zekeriya Öz, “hocalardan fetva alarak kara parayı aklayanlar” derken acaba Mecelle’nin 26. maddesini mi işaret ediyor? Dini siyasete karıştıranlara kızıyorduk… Ya yolsuzluğa karıştıranlara ne demeli?
“Benim hâkimim en iyisidir”
Sulh Ceza Mahkemeleri’nin kapatılmasının vahim sonuçlarını pek yakında görmeye başlayacağız. Yapılan düzenlemeyle, sadece Sulh Ceza Mahkemeleri’nin yerini Sulh Ceza Hâkimlikleri almadı. Bu kişilerin yetkileri de çok genişletildi. Artık tutuklama, yakalama, arama ve gözaltı gibi kararları Sulh Ceza Hâkimleri alacak; itirazları da onlar değerlendirecek. Oysa daha önce, suçun nevine göre, itirazlar Asliye Ceza ya da Ağır Ceza’ya intikal ediyordu ve 3 kişilik bir heyet tarafından karara bağlanıyordu. Şimdi 1 nolu Sulh Ceza Hâkimi’nin verdiği kararı ancak 2 nolu Sulh Ceza Hâkimi onaylayıp, bozabilecek.
HSYK’nın atamaları yapan 1. Dairesi’nin 2 üye değişikliğiyle hükümetin denetimi altına girdiğini biliyoruz. Sulh Ceza Hâkimleri’ni onlar atadılar. Dolayısıyla, yasal düzenlemeye ilave olarak, bir de böyle fiili bir durum var ortada. Muhtemelen, Sulh Ceza Hâkimleri, ağırlıklı olarak Yürütme’nin taleplerini karşılayacak bir yapıya kavuştu. Gazetelere yansıyan bilgilere göre İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği’ne 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında Barış Güler, Rıza Sarraf, Salih Kaan Çağlayan’a tahliye kararı vermiş olan hâkim atandı. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği’ne Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldıran hâkim getirildi. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği’nde ise Süleyman Aslan’ın da aralarında bulunduğu 6 kişiyi tahliye eden hâkimi görüyoruz.
Baştan beri amacın, daha adil bir yargı sistemi kurmak değil yolsuzluk iddialarının üzerini örtmek olduğunun herkes farkında. Maalesef, HSYK 1. Daire’de yapılan 2 üye değişikliğiyle, yolsuzluk dosyalarını yürüten hâkim ve savcılar dağıtıldı; iktidarın güvendiği isimler boşalan makamlara getirildi. Yeni ihdas edilen Sulh Ceza Hâkimlikleri’yle de, muhtemel tutuklamaların önü açıldı.
Bütün bunlar elbette bir gün düzeltilecek. Ama o güne kadar çok sayıda keyfi kararla insanların canı yanacak. Hırsızlar değil hırsızları yakalamak isteyenler cezalandırılacak.
TİB yerine MİT
Tehlikenin boyutu giderek büyüyor. Üstelik Tayyip Erdoğan bunu göstere göstere yapıyor. Ordu mitinginden Ankara’ya dönerken, Ana uçağında gazetecilere “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nı (TİB) kaldıracağını ve onun yerine MİT’in bu görevi üstleneceğini” söylemiş. Oysa TİB, yasa dışı dinlemeleri engellemek için kurulmuştu. Kim yapıyordu bu yasa dışı dinlemeleri? MİT ya da Emniyet…
İşleyişini hatırlatalım:
TİB, kendisi dinlemez ama bütün dinlemeler TİB’in denetiminden geçer. Sahte isimle ya da yasa dışı bir dinleme girişimi mevcutsa, TİB’in görevi bunu engellemektir. TİB’de log kayıtları vardır; buna “sistem bilgileri” denir. Bu da hangi telefonla hangi telefon, hangi saatte irtibatlıydı, GSM operatöründen kaç megabayt ses geçti, dinleme izni verilen Emniyet Organize Şube’ye ya da MİT’e kaç megabayt gönderildi, bunları gösterir. Eğer bu megabayt aşılmışsa, izinsiz dinlemeler de ortaya çıkmış olur.
17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla ilgili dinlemeler de TİB’de kayıtlı. Şimdilik üstü örtülüyor. Acaba TİB lağvedilerek bütün bu bilgiler de imha edilmek mi isteniyor? Merak bu ya!
|