İsrail’in Gazze’ye saldırıları, kara harekatının ikinci gününde de acımasızca sürdü.
Ve elbette İsrail’in saldırılarına yönelik protestolar da tüm dünyada sürüyor. Ancak, batılı ülkelerin İsrail’i kollayan umursamazlığı ve Arap ve İslam ülkelerinin acizliği de aynı kararlılıkla ürüyor.
Türkiye’de de halk içinde elbette İsrail’e karşı yoğun bir tepki var. İnsanların az çok bir araya geldiği her yerde İsrail’in Filistin’e zulmü, bunun bir an önce önlenmesi isteği ve İsrail’e karşı öfkeler ifade ediliyor. Yani kahvede, otobüste, metroda, iş yerlerinde, …her yerde İsrail’e yönelik sert eleştiriler duymak mümkün.
Ama Türkiye Hükümetinin, yandaşıyla, sermaye basınıyla, bu tepkileri nasıl yönlendirdiği ise çok tartışmalı!
Eğer bir ülke bir dış politika sorunuyla karşı karşıyaysa, o ülkenin yöneticileri, kendi tarafında bir uluslararası kamuoyu oluşturmak üzere, bir tutum geliştirir, hedefe koyduğu güç karşısında tüm diğer güçleri birleştirmek isteyen bir strateji izler; açıklamalarını da ona göre yapar.
Hele karşınızdaki güç İsrail gibi, uluslararası planda çok yönlü ilişkilere sahip, çevresi çapından çok daha büyük bir ülkeyse, dış dünyadaki her çatlağı, İsrail’in tutumundan şu ya da bu nedenle hoşnut olmayan her odağı birleştirmek, özellikle de dünya demokratik kamuoyunun desteğini almak son derece önemlidir.
Ancak Erdoğan-Davutoğlu önderliğindeki Türkiye ise İsrail’in Gazze’ye saldırısını caydırmak, Filistin lehine bir güç oluşturmak için değil, Türkiye’nin iç politikasına yönelik, kendisine cumhurbaşkanlığı için Erdoğan lehine güç oluşturmak için yapıyor.
Onun için de Erdoğan;
Mecliste grubu olan dört partinin, İsrail’in Filistin’e saldırısına karşı ortak bir tutum açıklamasını görmezden gelmeyi, meydanlardan CHP, MHP ve HDP’yi Filistin’e sahip çıkmamakla, hatta İsrail’le işbirliği içinde olmakla suçlamayı tercih etti.
Uluslararası planda da Başbakan Erdoğan, “tek kalmak”, (*) böylece bir “İslam’ın kurtarıcısı” olarak nam salmak istercesine “yalnızlaşmayı” isteyen, bunu Filistin’i yalnızlaştırma uğruna yapmayı göze alan bir politika izliyor.
Bunun için de Başbakan İsrail’e uluslararası alanda, batılı emperyalist ülkelerin geleneksel desteğini, “İslam’a karşı yeni bir Haçlı Seferi” olarak göstererek, Yahudi-Hıristiyan dünyasına karşı bir “Cihat çağrısı”na indirgiyor. Elbette Başbakan, “Haçlı Seferi” dedikten sonra devamını söylemiyor ama, eğer siz bir “Haçlı Seferi”nden söz eden “İslam lideriyseniz”, bunun devamı “Haçlı Seferi’ne karşı İslam seferberliği”dir ve bunun adı da “Cihat”tır. Aksi halde “Haçlı Seferi” demek bir istismar, bir “kara propaganda”dır. Ki, her iki durum da Türkiye’de güç ve itibar kazandırmaz, tersine itibar yitirtir. Bugünlere de böyle hamaset, istismar, dış politikanın içeriyi düzenlemek için kullanılmasıyla gelindi zaten.
Yine Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, son gelişmeler karşısında batının Mısır’ı öne çıkararak bir “ateşkes” sağlama girişimlerine karşı cepheden karşı çıkıyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan’ı asıl rahatsız eden İsrail’in Filistin’e yönelik saldırısından daha çok Mısır’ın inisiyatif aldığı bir “ateşkes”tir!
Kısacası Erdoğan ve Hükümeti, Filistin sorununu;
1-) Türkiye’nin iç politikasında kendilerini, İsrail’e karşı Filistinlileri savunabilecek tek lider, tek hükümet,
2-) Uluslararası planda da İsrail’e ve batıya karşı “İslam’ın koruyucusu” tek lider ve hükümet olarak göstermenin fırsatı olarak kullanmaktadır.
Hükümetin tutumunun arkasında top yekun saf tutmuş olan sermeye basını ve onun yandaş kanadı, genetiklerindeki şovenizm, Yahudi düşmanlığı, hatta Arap düşmanlığı, yalan habercilik… başka halklara karşı her tür düşmanlığı da harekete geçirerek hükümetin arkasında (kimi saf tutarak, kimi de sürüklenerek) gitmektedir.
Mesut Özil ile ilgili haber; sermaye basının bir ibret vesikası olmayı hak etmiştir.
Günlerdir, “Alman Milli Takımının yıldızı Mesut Özil, Dünya Şampiyonası’nda kazandığı 300 bin avroyu Gazze’ye yardım için bağışladı” haberini izliyorduk.
Ama önceki gün Mesut Özil, bir açıklama yaparak, “Hayır ben Gazze’ye değil, Brezilyalı çocukların tedavisi için bu bağışı yaptım” dedi.
Bu haberi yapıp, günlerdir alttan alta şovenizm yapanlar utanacaklarına, utanmazlıkta bir adım daha attılar: “Mesut Özil Yahudi çevrelerinde baskı görmüş, menajeri de ‘Bu Yahudiler çok güçlü seni perişan ederler, Aman Gazze’ye yardım yapma’ demiş. Bunun üzerine Özil, bağışın yönün Brezilya’ya çevirmiş!
Kanıt mı?
Çünkü bu açıklamayı Özil, bir Yahudinin sahibi olduğu Facebook’tan yapmış!
Alın size Hükümetin Filistin politikasının medyaya yansıması!
Alın size dört başı mamur bir sermaye medyası haberciliği!
(*) Çünkü, Hamas’ın siyasi kanadının bile desteklemekte tereddüt ettiği bu politikayı olsa olsa kimi IŞİD gibi cihatçı guruplar destekler.
|