Üç adayın yarıştığı cumhurbaşkanlığı seçimi için 10 Ağustos’ta sandık başına gideceğiz. Aslında seçim iki aday arasında geçecektir. AKP-HDP-DBP üçlüsünün desteklediği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile 8-9 partinin öncülüğünde, Türkiye muhalefetinin adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu yarışacaktır. Bölücü partinin amacı, oy oranını artırıp, ülkeyi, üniter-milli devlet yapısından “çok milliyetli/etnikli” yapıya dönüştürme denilen “Yeni Türkiye” projesi pazarlığında, elini güçlendirmektir.
Bu tabloda, Ekmeleddin hocanın çok daha şanslı oluğu açıktır. Zira, Türkiye muhalefetinin oyu, “bölücü” cephenin oyundan, hayli fazladır. Bütün mesele, seçime katılım oranının yükseltilmesi ve seçim güvenliğinin sağlanmasındadır. Bu durumda her vatandaşın millî bir bilinçle hareket ederek, sandığa koşması ve görevini yapması şarttır.
Bu gerçeği görmüş olmalı ki Erdoğan, partisinin, devletin ve medyanın bütün imkânlarını fütursuzca kullanmakta bir beis görmüyor. Bunun için, partili uzmanlara hazırlattığı “Yeni Türkiye Vizyon” belgesine bakmak yeterli olacaktır. Belge; Cumhurbaşkanının yetki, görev ve konumunu fersah fersah aşan, “statüko ile mücadele” adı altında Türkiye Cumhuriyetinin kurucu temellerini ortadan kaldırıp, “Yeni Türkiye(!)” yi inşa edecek kapsamlı bir proje niteliği taşımaktadır. Hatta bu maksatla, ABD ve AB desteğini yeniden kazanmak için; Kıbrıs, Ege, Patrikhane ve Ermeni iddiaları konusunda, geri dönülemez tavizlere cüret edildiği izlenmektedir. Nitekim geçen hafta, bölücü terör örgütünün bölgede devletleşmesini meşrulaştıracak tasarının Meclis’te yasalaşması üzerine, sadece İmralı’daki teröristbaşından değil, ABD ve AB’den de ne kadar alkış aldığı malumdur.
Bu tehlikeli gidiş karşısında kafalar karışık. Çünkü psikolojik savaşın bütün unsurları kullanılıp, gerçekler ters-yüz ediliyor. Mikrop ilâçmış, zehir panzehirmiş gibi gösteriliyor. Adeta “celladından imdat bekleyen” bir şaşkınlık hali var. Toplum, her ferdine kadar büyük bir gerginlik, huzursuzluk ve endişe içinde. İstatistiklere göre; hunharca öldürmelerin, intiharların, aile içi cinayetlerin, dağılan aile yuvalarının, iflâsların, derinleşen borç bataklığının, rekor üzerine rekor kırdığı görülüyor. Türkiye sanki hastadır.
“Ahlâka dayanan(!)” dış politika
Ülkemiz içeride ve dışarıda, terör örgütleriyle kuşatılmış, ülke bütünlüğü tehlike altındadır. Suriye’den ve Irak’tan gelen milyonu aşan “sığınmacı” bütün illerimize dağıtılmış, içlerine sızmış terör unsurları var mı bilen yok. Sınırlarımızın hemen yakınında yaşayan yüz binlerce kardeş Türkmen çöllere sürülmüş, ilâçsız-aç-susuz ölüme terk edilmiş ve binlercesi katledilmiş vaziyette, Türkiye’den yardım beklemektedir. “Bizim dış politikamız ahlâkî esaslara dayanır. Dünyanın neresinde bir insanlık meselesi varsa biz orada oluruz” diyenler, Türkmenler söz konusu olunca bu ilkeyi hatırlamıyor. Hatta haberlere göre, Türkmenlere katliam uygulayan Peşmerge, IŞİD ve Nusra gibi terör örgütleriyle iş birliği içinde. Tam bu sırada bir başka vahşet Gazze’de ortaya çıktı. Bu durum karşısında, iktidar sahipleri ve medya seferber olmuş, televizyonlar 24 saat vahşeti gösteren ve kınayan yayımlar yapıyor. Bu tepki insanî bir görevdir ve her türlü takdirin üzerindedir. Ancak bu insanî görev, daha ağır şartlardaki Suriye ve Irak Türkmenlerinden niçin esirgeniyor? Teröriste “terörist” diyemeyenler, susmayın, konuşun! Soralım; ülkemizin ve çevremizin bu bataklığa sürüklenmesinde, Ekmeleddin hocanın herhangi bir payı olabilir mi? Asla. Çünkü sorumlu bellidir!
Artık İhsanoğlu’nu tanıyoruz. Kitapları, yaptığı ilmi çalışmalar, uluslararası başarılı görevler ve seçim kampanyası sırasındaki samimi konuşmalar yeterli olmuştur. Bundan dolayı, büyük güven ve bir teveccüh kazanmıştır. İhsanoğlu diyor ki:
Ben anayasanın tanıdığı yetkilere dayanarak içeride huzuru, dışarıda barışı gerçekleştirmek için çalışacağım. Birliği, sevgiyi, saygıyı, kardeşliği hakim kılmak amacımdır. Her türlü ayrımcılığı, husumeti, şiddeti, nefreti, düşmanlığı, kamplaşmayı, gerginliği reddederim. Siyaset dine, din siyasete karışmamalı. Türk Milletinin birliği ve üniter-lâik devlet yapımız bozulamaz, rejim değiştirilemez, Türkiye federal bir devlete dönüşemez. Toplumdaki her ihtilaf, birey hak ve özgürlükleri çerçevesinde halledilmelidir. Toplum; çatışmadan, horlanmadan, ayrışmadan, devletin tepesindeki kavgadan bıkmış, usanmıştır. Otoriterliğe doğru gidişe karşıyım. Hükümet yasamayı ve yargıyı baskı altına alır, buna Cumhurbaşkanlığını da ilâve ederse, bu rejime demokrasi denemez. Hükümetin, İsrail’in OECD ve Atom Kulübü’ne üye olmasının önündeki vetoyu kaldırması yanlış olmuştur.
Görüldüğü gibi İhsanoğlu, birlikten, dirlikten yana bir bilge kişi. Ya Erdoğan? Yıllardan beri ve her gün, defalarca; aşağılayan, öfke, kin ve düşmanlık saçan, ayrıştırıcı bir üslubun sahibi. Daha iki gün önce, Ekmeleddin hocayı aday gösterenlere “şer cephesi” iftirasını atıvermiş!..
İhsanoğlu, tarihi bir fırsattır... Belki de Türk Milleti için son şanstır.
|