Can Dündar; Soygunu gördük, hırsızın sesini duyduk, suçüstü yakaladık. Lakin polis teslim almıyor.
Dilsiz tanıklar gibiyiz.
Soygunu gördük, hırsızın sesini duyduk, suçüstü yakaladık.
Lakin polis teslim almıyor.
Mahkeme yargılamıyor.
Basın susturuluyor.
Bağırmak istiyoruz; sesimiz çıkmıyor.
***
Sizi hırsızlıkla suçlasalar; belgeleri, fotoğrafları, telefon dinleme kayıtlarını önünüze koysalar ne yaparsınız?
Bunlar yalansa, bir iftirayla karşı karşıyaysanız kıyameti koparırsınız; kayıtların montaj olduğuna dair dünyanın en güvenilir kuruluşlarına başvurup rapor alırsınız; yurtdışı hesaplarınızı incelemeye açarsınız; dokunulmazlık zırhınızı çıkarıp “Temizim, gelin yargılayın” diye meydanlara çıkarsınız.
Değil mi?
Hükümet ne yaptı?
“17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu”ndan saatler sonra, operasyonu yapan polisleri, savcıları görevden aldı.
Yerlerine kendine yakın olanları atadı.
“Nasıl beni ele verirsin” diye ortağına saldırdı.
Bütün belgeleri, kayıtları arşive kaldırdı.
Basına yayın yasağı koydu.
Bu arada kamuoyu tepkisini dindirmek için Meclis’te yalandan bir soruşturma komisyonu kurdu.
Uzun süre üye vermeyerek komisyonu engelledi. Hazırlanan fezlekeleri de muhalefet milletvekillerine verdirmedi.
Orada da sıkışınca, hafta başı başka bir kaçış yolu buldu:
Fezlekeleri “Fihristi yok” gibi sudan bir gerekçeyle savcılığa iade etti.
Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, dosyayı rafa kaldırdı.
***
Konuyu Hüseyin Çelik’e sordular.
Dedi ki:
“Süreci tıkama amacımız yok. O fezlekelerde bizi rahatsız edecek bir şey de yok. İçeriğini görmeyen varsa, gelsin internetten göstereyim.”
Bildiğimiz kadarıyla, ortada iki fezleke var:
17 Aralık ve 25 Aralık…
İlki yaklaşık 300 sayfa, ikincisi 1000 sayfa deniyor.
Ben internette aradım, bulamadım. Sayın Bakan yardımcı olursa sevinirim.
İçlerinde rahatsız edici bir şey yoksa o dosyalar neden internetten kaldırıldı?
Neden yayını yasaklandı?
Neden Meclis’ten kaçırıldı?
***
Yasak nedeniyle içeriğini okuyamasak da, yazamasak da, tartışamasak da pekâlâ biliyoruz ki, o fezlekelerde büyük bir vurgunun kanıtları, tanıkları, belgeleri var.
İhaleye fesat karıştırma var, rüşvet karşılığı iş takibi var.
İktidar sahiplerinin vakfı için zorla bağış toplamalar var.
Dünyaca aranan adama VIP karşılamalar, kayıt dışı para aktarmalar var.
Şahsi çıkar için yasa çıkarmalar, resmi belgede sahtecilik yapmalar, yasak yapılaşmalar, rant parasını paylaşmalar var.
TÜRGEV operasyonları, medya havuzları, Alo Fatih hatları var.
Şehrin en kıymetli yerindeki kamu arazisini ranta dönüştürme mücadelesi var.
Ormanlık alanlara maden işletme ruhsatları sağlanması, özelleştirme ihalelerine fesat karıştırılması, Başbakan’ın yazlığı için türlü çeşit kumpas kurulması var.
El Kadı’lar var, Usame Kutub’lar var, Rıza Sarraf’lar var.
Ve tüm bunları yazmamızı engelleyen bir yayın yasağı var.
Dedim ya; dilsiz tanığız.
***
Tabloya bakın:
Başbakan, bir grup işadamına zorla bağış yaptırıp bir medya grubunu satın aldırmakla suçlanıyor.
Bakanı, komisyon karşılığı buna aracı olmakla, işadamları ihale karşılığı para koymakla itham ediliyor.
Medya havuzunun oluşumuna dair o küfürlü konuşmalar, nakit transferleri, para nakilleri belgelerle, fotoğraflarla sabit.
Bu havuzdan bir yandaş medya inşa ediliyor; Başbakan, kendisini başkan yapacak kampanyayı oradan yönetiyor.
Ancak o havuzun böyle oluştuğunu söylemek yasak.
Meclis denetimi ise seçim sonrasına kaldı.
Böylece Başbakan, dava açıldığında, Cumhurbaşkanlığı’nın dokunulmazlık zırhına bürünmüş olmayı umuyor.
***
Böylesine kritik bir seçim arifesinde, yarışan adaylardan biri hakkındaki bu kadar önemli suçlamalardan haberdar olmak, halkın hakkıdır.
Anayasa Mahkemesi, yayın yasağını kaldırmalı, fezlekeler ortaya çıkarılmalı, konu Meclis’e taşınmalıdır.
Çankaya, yolsuzluğa sığınak olamaz.
Suçlular, er ya da geç yargılanacaktır.
|