Halkların ve Değişimin Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş, önceki gün, cumhurbaşkanı olduğunda neleri gerçekleştirmek için çalışacağını açıkladı.
Böylece, “muhafazakar toplum” amacını gerçekleştirmek üzere dinsel ve mezhepsel referansları, “tekçi” milliyetçi değerleri öne çıkaracağını ilan eden Erdoğan ve statükoyu korurken aynı zamanda Erdoğan’la aynı din ve mezhepsel referanslar ve “tekçi” milliyetçi değerleri öne çıkaran İhsanoğlu’dan sonra Selahattin Demirtaş da kendi mücadele hattını açıkladı.
Böylece cumhurbaşkanlığı mücadelesinde “iki çizgi” daha da netleşti.
Cumhurbaşkanı Adayı Demirtaş, Erdoğan’ın “demokrasi”, “refah toplumu” ve “öncü ülke” gibi soyut, İhsanoğlu’nun sadece adının ilk iki hafiyle başladığı için “Ekmek için Ekmeleddin İhsanoğlu” gibi soyut sloganlarına karşı, Selahattin Demirtaş çok farklı bir çağrı yaptı:
“Türkiye’ye sadece yeni bir cumhurbaşkanı değil, yeni bir yaşam öneriyoruz.”
Demirtaş yeni yaşamdan ne anladıklarını da özetle ifade etti:
“Bizim çizgimiz neoliberal düzen içinde tekçi, mezhepçi zorlamayı reddeden bir çizgidir.”
“Kürt sorunun çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesiyle eşzamanlı yürüyecek bir sorundur.”
“Herkesin sosyal hayatını özgürce yaşamasının önü açılmalıdır.”
“Anadilde ibadet hakkı, eğitim hakkı tanınmalı. Diyanet ve din dersleri kaldırılmalı.”
“Yeni yaşam, kadınların öncülüğünde bir yaşam olacaktır”
“Zorunlu askerlik kaldırılmalıdır.”
“Çağrımız, Türkiye’deki tüm halkların birbirleriyle özgürce yepyeni bir yaşam inşa etmeleridir. Hayalini kurduğumuz cumhurbaşkanı, sokakta, halkla birlikte olacaktır.”
Cumhurbaşkanı adayları gelecekle ilgili konuşuyor ama onların sözlerini ancak “geçmişleri”yle birlikte ele aldığımız ölçüde yerli yerine oturtabiliriz. Bu yüzden de söylediklerini onları bugün “cumhurbaşkanı adayı” olmaya getiren mücadele üstünden değerlendirebiliriz. Onun için de Erdoğan’ın “demokrasi”, “refah toplumu”, “öncü ülke” derken, bugüne kadar “demokrasiyi” ”oy verme hakkı”na indirgediğini biliyoruz. Onun “refah toplumu”ndan kastının kendi çevresinin refahı, “kasalar”, “ayakkabı kutuları” dolusu avrolar, dolarlar, “öncü ülke” iddiasını ise çöken dış politikasına şeriatçı örgütler ve MİT üstünden örtülü operasyonlarının yön verdiği maceracı (Enver Paşacı) dış politika olarak anlamamız gerekir.
İhsanoğlu ise, tam bir bürokrat olarak, eski ve Erdoğan’ın yeni düzenini artık statüko olmuş “tekçi” değerlerinin savunucusu olarak görmek, onun da özgürlükler, ülke ve bölge sorunları ile ilgili çözümlerini bu çerçevede anlamak gerekir.
Demirtaş’ı ise Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesi içinde bedel ödemeyi göze alabilen, zorluklar karşısında davasından dönmeyen, mücadeleci bir kişi olarak tanıdık.
Demirtaş, seçim sloganını “Bir cumhurbaşkanı düşünün!” olarak ifade ediyor.
Öyleyse düşünelim:
Halkın içine korumasız, önünde arkasında polis ordusu olmadan çıkan bir cumhurbaşkanı!
Şovenizmi, milliyetçiliği, “tekçiliği”, açıkça reddeden bir cumhurbaşkanı!
Açıkça halkların kardeşliğini; bu kardeşliğin “halkların kendi kaderlerini tayin hakkı” ve “gerçek bir laiklik” temelinde olacağını savunan bir cumhurbaşkanı.
….
Evet böyle bir cumhurbaşkanı elbette Türkiye için, Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir fırsattır.
Evet, böyle bir cumhurbaşkanı sadece Türkiye için değil; bugün bütün bölge ülkeleri için fırsattır.
Bizlere düşen bu fırsatı iyi değerlendirmek, Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adaylığı etrafında Tükiye’nin ve bölgenin gerçek bir laisizm temelinde demokratikleşmesi mücadelesine hız vermektir.
Kısacası Demirtaş’ın adaylığı, Türk, Kürt, Arap,… her milliyetten, Hıristiyan, Müslüman, Alevi, Sünni, Şii,… her din ve mezhepten Türkiye ve bölge halkları için bir fırsattır.
Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.
|