Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turuna tam bir ay kala Antimedya Gazete’de, adayların iletişim stratejilerini masaya yatırmanın vakti geldi demektir. Üç adayın da kampanyaları üç aşağı beş yukarı belli olduğuna göre, kampanyalara iletişimci gözüyle bakmakta da bir sakınca yok. Yalnız baştan söyleyeyim; yapacağım yorumların adaylara duyduğum siyasi yakınlıkla uzaklıkla bir alakası yok. İyi kampanya iyidir, kötü kampanya kötüdür. Sonra yerel seçimlerde olduğu gibi kendimizi lüzumsuz kavgalar içinde bulmayalım. Oyuma gelince; yazı yazdığım dönemdeki hiçbir seçimde saklamadım, yine saklamayacağım. 10 Ağustos’ta gayet huzurlu bir şekilde sandığa gidip, oyumu Selahattin Demirtaş’a vereceğim. Bunun da az sonra yazacaklarımla alakası yok, ama saklamaya gerek de yok.
ERDOĞAN: YA BENİ SEÇERSİNİZ, YA BENİ SEÇERSİNİZ
Malumu ilan ederek başlayalım. Bu seçim eşit koşullarda yapılan, adil bir seçim değil. Bu baştan beri belliydi de, Erdoğan başbakanlıktan istifa etmeyi reddedince iyice ayyuka çıktı. Recep Tayyip Erdoğan’ın kampanyası, nefret ettiği ama hep kendine örnek aldığı tek parti dönemi CHP’sinin 1946 seçimlerinde yaptığı her şeyi deneyecek neredeyse. Utanmasalar “açık oy, gizli tasnif” isteyecekler. Devletin tüm imkanları, TRT, kamu binaları, valilikler Erdoğan’ın emrine amade. Bu kanunsuzluk, yalnızca fütursuzluktan da kaynaklanmıyor. Erdoğan, stratejik olarak kanunları çiğniyor ve kendisinin her şeyin ve herkesin üstünde olduğu imajını vermeye çalışıyor. Bu seçimde AKP rejiminin uygulayacağı zorbalık, 12 yıldır, ama özellikle de 2010 reerandumundan beri güce taparlığa tahvil ettiği otokrasinin devamı. AKP, kendisi gibi olmayana eziyet etmekten/ edilmesini izlemekten keyif alan bir kitle yarattı ve bu kitleyi “millet iradesi” adı altında paketledi. Kuvvetler ayrılığı, Anayasa Mahkemesi, demokratik teamüller, hatta yaşama hakkı gibi temel insan haklarının bile teferruattan sayılıp rahatsızlık objesi olarak ortaya konulduğu bir iklimle burun burunayız. Tekrar altını çizmek lazım. Bu seçimler adil değil, büyük ihtimalle meşru da olmayacak. Bu Türkiye demokrasisine orta vadede çok büyük hasar veriyor. Hoş, kimin umurunda, o ayrı konu.
Erdoğan’ın kampanyasına baktığımızda aslında yerel seçimden daha zayıf bir görüntü karşımıza çıkıyor. Yerel seçimlerde Erdoğan figürü çok daha baskın, kampanyası çok daha ısrarcıydı. Bunun temelinde, yerel seçimlere Gezi ve yolsuzluk operasyonlarının ardından girilmesi ve Erdoğan’ın kaybedecek çok fazla şeyinin olması vardı tabii ki. Eğer yerel seçimler Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi sonuçlanmasaydı, tüm Erdoğan Ailesi’ni yargı önüne çıkaracak bir süreç başlamış olabilirdi. Ve kendinden çok emin görünse de, sesi çıkmazken bile mitingleri ihmal etmeyen Erdoğan kaybetmekten çok korkuyordu. Yerel seçimlerin -şu veya bu şekilde- hasarsız atlatılması, Fethullahçılar’ın geri adım atmak zorunda kalması belli ki başbakanı şu an çok rahatlatmış durumda. İki turlu seçimi önünde sonunda kazanacağını düşünüyor, ki büyük ihtimalle de kazanacak. Üzerindeki baskı şu an çok az ve bunun keyfini sürüyor. AKP’nin kampanya görselleri (logo ve “Yeni Türkiye’nin reisi” pankartları) özensiz ve çok etkili değil. Yerel seçim yorgunluğundan sonra belli ki çok da agresif olmaya gerek görülmemiş. Bundan sonra da Erdoğan’ın kişi kültü üzerinden yürüyecek gibi görülüyor.
İHSANOĞLU: KARAYA OTURAN ADAYLIK
CHP ve MHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu için yürütülen kampanya, aslında tek başına yazı konusu olur. Önce neden İhsanoğlu’nun aday olduğunu konuşalım. CHP, bu seçimler için yurtdışında prestijli, yurtiçinde farklı kesimlerden oy alabilecek oturaklı bir aday arıyordu. Rıza Türmen, Kemal Derviş, Şafak Pavey iyi-kötü bu profili tutturan aday adaylarıydı, ve tabii ki İhsanoğlu da. İhsanoğlu’nu öne çıkaran büyük ihtimalle CHP’nin şaibeli bir şekilde AKP’ye kaybettiği Üsküdar yerel seçimleri oldu. Seçime bir ay kala eski Üsküdar müftüsü ve CHP adayı İhsan Özkes AKP adayının 40 puan kadar gerisinde gözüküyordu. Bir önceki seçimler de bu tarz bir sonuç çıkacağına delaletti. Ancak Üsküdar sokaklarında Özkes’in pankartlarına bakan, dağıttığı “CHP ve din” kitapçıklarını okuyan mütedeyyin kitle günden güne artıyordu. Sonuç olarak Özkes, Üsküdar’da seçim günü durumu kafa kafaya getirdi ve çok büyük ihtimalle gerçek sonuçlarda AKP adayını geride bıraktı. Özkes koltuğa oturamasa da, onun başarısı CHP için ilham kaynağı oldu ve muhafazakar kesime seslenebilecek argümanlara sahip Ekmeleddin İhsanoğlu’nda karar kılındı. Bu hatalı bir stratejidir diyemeyiz. Daha doğrusu hatalı olup olmadığını seçim gösterecek. Üsküdar, Türkiye ortalamasına yakın bir ilçe. Dolayısıyla CHP’nin oynadığı kumar hiç mantıksız denemez.
Ancak en az iki aydır belli olan bir adayı kamuoyuna tanıtmak konusunda CHP -kendisinden beklendiği üzere- baltayı fena halde taşa vurdu. Adayını ne seküler seçmene anlatabildi, ne muhafazakar seçmene tanıtabildi. CHPlilerin işe aylar önce başlaması ve İhsanoğlu’nu medyaya, siyasete hatta Twitter’a ısındırmaları gerekiyordu. Adaylığın açıklandığı gün ezici çoğunluk, İhsanoğlu’nun adını bile bilmiyordu. Hatta CHP’nin stratejik olarak yakın durduğu Hürriyet’te, onun değil, adaylık yoklayan Deniz Baykal’ın röportajı vardı. CHP siyasal iletişim ekibi -şayet böyle bir şey varsa- Ekmeleddin İhsanoğlu’yu yarışa 1-0 yenik başlattı. Şu anda da kampanyanın iyi gittiği söylenemez. “Ekmek için Ekmeleddin” sloganı geçen ay kullanılsaydı -yani insanlar adayın ismine alışırken- anlaşılabilirdi. Oysa şimdi anlamsız. Logo, 1998 yapımı kelime işlemcide çizilmiş gibi duruyor. Yine de adayın çizdiği görüntü çok kötü değil. İhsanoğlu ikinci tura kalırsa, on beş günde “devlet adamı” imajına ne kadar yatırım yaparlarsa o kadar kazanırlar. Ama rüzgar İhsanoğlu’nun tersine esiyor.
DEMİRTAŞ: “SÜRPRİZ AT”LI ŞÖVALYE
HDP adayı Selahattin Demirtaş, şu ana kadar son derece dinamik bir görüntü çizdi. Özellikle sosyalistlerden adaylığına eleştiriler var, ancak Demirtaş, Ahmet Türk’ten beri Kürt Hareketi’nin çıkardığı en kapsayıcı figür. Önyargısız ya da az önyargılı bir Batılı seçmenin Demirtaş’a sempati duyma ihtimali oldukça yüksek. Yerel seçimde HDP, İstanbul adayının ve ekibinin stratejik fiyaskosu nedeniyle çatışmacı, uzlaşmasız ve hırçın bir parti imajı çizmişti. Selahattin Demirtaş, o imajı büyük bir başarıyla siliyor. Bu yalnızca bu seçim için değil, genel seçimlerde HDP’ye oy verebilecek seçmen için de önemli. HDP’nin özellikle CHP’ye yabancılaşan seçmeni toplaması gerekiyor. Bunun ilk provasını bu seçimin ilk turunda yapacaklar. Eğer Demirtaş yüzde 10-15 bandını yakalarsa bu parti için umut verici olur. Bu yüzdelerin, HDP’nin Gezi sonrasında almayı umduğu oy oranı olduğunu belirtelim. Gerek konjonktür, gerekse hatalı strateji nedeniyle büyük şehirlerde bu oran yüzde 4’lere kadar indi. Şimdi bu oran Demirtaş’la tekrar yükselecek, ama kritik soru şu; ne kadar?
KISACA...
Toparlamak gerekirse ilk turda Erdoğan’ın hedefi, olursa yüzde 50’yi geçmek. Demirtaş’ın hedefi ise İhsanoğlu’nu zorlamak, mümkünse geçmek. CHP yine ikinciliğe razı bir görüntü çiziyor. Bu stratejiler, kampanyalara da yansımış durumda. AKP’nin kampanyası iddialı ancak ısrarcı değil. HDP’nin kampanyası dinamik, CHP’ninki ise yorgun. İkinci turda bu stratejiler tabii ki değişecek. Ama önümüzdeki bir ayda fazla bir hareket beklememek gerek. Tabii olağanüstü bir şey olmazsa...
*Demirtaş’ın logosu belli değil. Ancak sosyal medyada şimdilik yukarıda kullandığımız logo kullanılanılıyor
|