Kıvırma payı yok; aynen, alenen şöyle dedi: “...tarafsız cumhurbaşkanı olmayacağım. İki taraf var bir devlet, bir millet. Ben milletin tarafında olacağım...”
Peki devlet?
En iyi ihtimalle Allah’a emanet!
Değilse...
-Alışık ne de olsa- devren kiralayacak demek ki, en hakiki -öz- “made in İmralı” etiketli “paralel”e:
- Benim misyonum “millet”i formatlamak; devletin eti de senin olsun, kemiği de!
***
İyi de;
“Devlet”in -yine en iyi ihtimalle- “millet”ten ayrı bir kavram/oluşum/yapı/sistem/mekanizma olmadığını bilmeyen,
“Devlet”in “millet”in tüzel hali olduğundan bihaber bir “aday”ın bu yarışta işi ne?
“Kim cahiliye devrine dönmek ister” yarışmasında değiliz neticede!
Anayasa “Cumhurbaşkanı”nın neyi temsil ettiği konusunda açık ve net:
“Cumhurbaşkanı devletin başıdır.”
Yani;
Müessesemizde size uygun bir pozisyon bulunmamaktadır!
Beğenmiyorsanız, aday olmazsınız, silah mı dayadılar alnınıza, ille de sen aday olacaksın diye?
Sahi, “yetkisiz” bulduğu, görevlerine burun kıvırdığı bir makama neden aday olur ki insan;
Silah mı dayadılar?
***
Ha bir de “eyyyy ahali” faslı var bu süreçte:
- Kümesin olsa tilkiye emanet eder misin?
Eee o zaman “devlet”ini nasıl “devlet” in karşısında olacağını ilan eden birine emanet edeceksin?
***
Ha o lafları “cehalet”ten; bilmediğinden değil, bile bile söylediyse;
“Egemenlik ve ülke” / “bağımsızlık ve vatan” ile birlikte “devlet”i oluşturan üç unsurdan biri olan “millet”i ayırmak, onu “devlet”in karşısında konumlandırmak, cephe almaya, ayrılmaya, bölünmeye tahrik etmek “suç”tur bence!
“Devletin birliği ve bütünlüğüne” kast etmek suç değil mi Türk Ceza Kanunu’na göre?
Peki, “millet”i “devlet”e karşı provoke etmek ne?
“Kucaklayıcı, birleştirici, bütünleştirici, kaynaştırıcı” bir tavır değil herhalde!
***
Ama bak bir konuda hak veriyorum zatı şahaneye;
“İzzetli bir mağlubiyet, zelil bir galibiyetten iyidir...”
Dolayısıyla;
Yeter!
12 yıl boyunca insan hayatına karşı, vücut dokunulmazlığına karşı, hürriyete karşı, şerefe karşı, özel hayatın dokunulmazlığına karşı, kamu güvenliğine karşı, devlet sırlarına karşı, milli savunmaya karşı, çevreye karşı, adliyeye karşı, genel ahlaka karşı, devletin egemenlik alametlerine karı yeterince “suç”la yan yana anıldı bu iktidarın adı; yenilerini ekleme, eklettirme! Başkası değil yine sen çekeceksin ceremesini er ya da geç “adalet” kapını çalıp “hesabı” istediğinde!
Bölme; “zelil bir galibiyet” uğruna ülkeye daha fazla zarar verme!
Zulmünden yükselen “ah”lar arşa
kadar;
İstediğin kadar bağır, çağır, “inadına” arttır hiddetini, şiddetini; sen de insansın nihayetinde, bu kadar çok ölümün, acının, gözyaşının, nefretin, bedduanın kasveti ağır gelmiyor mu yüreğine;
Nasıl taşıyorsun!
Bir kerecik dene...
Düşmanın değiliz ki “77 milyon”a dahiliz biz de, bir kere de bize kulak vermeyi dene; zorlama, haksız rekabetten, “Alo Fatih”ten,“paket”ten, kediden, trafodan medet umma, “izzetli mağlubiyet”i de koy “seçeneklerinin”
arasına..
“Kader”de, “Takdir-i ilahi” de geç;
Hafiflersin, ferahlarsın belki de!
“Güzel gitti/güzel bitti” deriz
biz de!
Milli iradeye hakaret
Mevzubahis demokrasiyse, lafta en ileri demokratlara dahi tur bindiren Ali Bayramoğlu “10 Ağustos’ta yapılacak seçimin sonuçları şimdiden malum. Tek bilinmeyen, Erdoğan’ın 1. turda mı yoksa 24 Ağustos’ta mı seçileceği” diye yazmış dünkü köşesinde?
E yapmayalım o zaman seçim-meçim... Hem masraf olmasın; hem halkımız dilediği plajda dilediğince yayılsın! Ne gerek var bu tiyatroya!
***
Değil “ikinci”si, “üçüncü”sünü, “dördüncü”sünü, “beşincisi”ni kur istersen; “cumhuriyet”lerde seçim günü, gizli oy kullanılan sandıklarda ve halkın iradesiyle şekillenmiyor mu seçim sonucu?
Seçime bir aydan fazla zaman var. Üç günlük tatil planı yaparken bile “ölmez sağ kalırsak” der insan; konjonktür filan da bir yana, bir ayda kim öleeee, kim kala?
Belli mi?
Nereden belli?
Allah korusun tabii de, seçime sayılı gün kalmamış mıydı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu kaza geçirdiğinde; “ilahi ömür sözleşmesi” yapmış olan yoktur herhalde adaylar içinde! Tövbe, tövbe...
Daha adayların adaylıkları dahi “resmi” boyut kazanmamışken kazananı ilan ettiğine göre, bir bakıverin Nostradamus kaçmasın içine!
Bir ay içinde dünyanın, buna bağlı olarak Türkiye’nin bütün dengeleri değişebilir, “kartlar yeniden karılıp, yeniden dağıtılabilir”, siyaset sil baştan dizayn edilebilir, her şeyden önemlisi, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı eşit oy hakkına sahip değil mi kardeşim; o sandığın başında aklın ve vicdanın kimin adını fısıldayacağını kim, nereden, nasıl bilebilir?
Bu konuda peşin hüküm vermek milletin iradesine hakarettir; başka bir şey değil...
|