Erdoğan, kabinenin önemli bazı bakanları ve kendi ailesinin de karıştığı büyük bir yolsuzluk soruşturması olmasına karşın zafer kazandı... Siyasi kavganın ve son derece hırçın geçen seçim kampanyası döneminin en büyük kaybı hiç şüphesiz hukukun üstünlüğü ilkesi ve Türkiye'nin tarafsız, bağımsız yargı erkine sahip olma ihtimali oldu...
Hükümet seçim kampanyası sırasında yolsuzluk skandalının üstünü örtmek ve ceza soruşturmasını engellemek için akla gelebilecek her adımı attı.
Hukukun üstünlüğü ilkesini hiçe saymayı tercih ediyorsanız, bunun üstünü örtmek için sıkı bir ahlakçı üslupla milliyetçilik kartını oynamanız, işin kolayına kaçtığınızı gösterir. Türkiye'deki seçmenler bundan çok daha iyisini hak ediyor.
İnsan Hakları Gözlem Merkezi'nin (HRW) Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb'in geçen aralık ayı ortasından bu yana nasıl bir hukuk katliamı yapıldığına dair yazısını okurken (T24), Başbakan Erdoğan'ın sesi ekranlarda gürlemeye devam ediyordu:
'Hukuka inanan yargı mensuplarıyla devam edeceğiz! Birileri şantaja boyun eğmiş olabilir, birileri haşhaşı fazla kaçırmış olabilirler ama biz boyun eğmeyeceğiz!.. Suça göz yumanlar, suçun üzerini örtenler ama mutlaka bunun hesabını yargı önünde verecekler! Adliye koridorlarından o çeteleri, şebekeleri temizleyeceğiz!'
Habire tehdit habire afra tafra
'Ermeni lobisinin temsilcileriyle işbirliği yapılarak, para yardımı yapılarak Türkiye'ye karşı alçakça bir ihanet kampanyası yapılıyor! Bu girişimlerin tamamı acziyetin göstergesidir!'
Allah herkese Eyüp sabrı ihsan eylesin.
30 Mart, belli ki tansiyonu kesmek yerine, tersine bir vites daha yukarı atırmış durumda.
Evet, Türkiye'deki seçmenler bunun daha iyisini hak ediyor, ama...
Motor kayışları kopuk, habire 'tak tak tak' diye atmakta.
Habire tehdit, habire korkutma, habire afra, tafra.
Başbakan'ın 'apolojistleri' ise yaşananların nasıl bir 'oy mucizesi' olduğunu izaha çalışmakla meşgul.
Bu kesimin faaliyeti, asıl gerçek halk iradesi beyanı olan 12 Eylül referandumunun köküne yavaş yavaş, gıdım gıdım kibrit suyu dökülürken, 'bakınız bakınız, kuşlar geçiyor' diye şarkı söylemek.
HSYK'ya edilen laflara bakın, AYM hakkında hazırlanan şeytan taşlama programlarına bakın.
Beş yalan söylerken, bin yalan söyleyen medyaya bakın.
Erdoğan, 12 Eylül referandumu sonucundan bin pişman.
'Bu halka demokrasi teklif ederseniz işte böyle evet der, biz ne ettik' havasında.
Apolojistleri eşliğinde 'kandırıldık' diye bağrınıyor AKP çevresi.
Evet, yüzde 58, bağıra bağıra, 'evet, daha fazla demokrasi, daha sağlam yargı, daha kaliteli adalet' diyerek kandırmış sizi.
Hay Allah.
Yazıklar olası tablo şudur: Ortak kararla, beraberce bir inşaata girişilmiş. Bina fena olmuyor, şekilleniyor, gören de beğeniyor.
Ama birden müteahhit, o binada kendine ayrılan yeri kendine yakıştıramıyor.
'Uymadı bana' oluyor.
Bir de akçe meselesi işin içine girince...
'Yıkın burayı' diye emir buyuruyor.
Şu anda bu bina toz duman içinde 'indirilme' aşamasında.
Ve inşaat alanında, orta yerde her geçen gün daha da biriken bir enkaz var.
Hukuk enkazı.
Bunu kaldırmak gerekecek.
Nasıl, ne zaman, kim, hangi oylama?
Bilmiyoruz.
Sadece seyrediyoruz.
Elimiz kolumuz bağlı.
Apolojist: 'Kahve dövücünün hınk deyicisi.'
|