TARAFCHP İstanbul Milletvekili ve eski müftü İhsan Özkes, hükümetin özgürlükler bağlamında “kendine Müslüman” davrandığını söylüyor. Özkes: Paralel bir din, paralel bir din algısı oluşturuyorlar
Yıllar sonra, bir kez daha kendimizi başörtüsünü tartışırken bulduk. Başörtüsü özgürlük müydü, değil miydi? Kaç yaşa kadar serbest bırakılabilirdi? CHP İstanbul Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi İhsan Özkes, bu düzenlemenin gündem değiştirmek adına, “IŞİD örtüsü” olarak çıkarıldığını söylüyor. Söz, Özkes’te...
AKP’nin Gerçek Yüzü başlıklı kitabınızda “Din üzerinden siyaset yapanların elebaşları, dünyalık elde eder. Yani, halka din iman, kendilerine han hamam” diyorsunuz. Türkiye bugün böyle bir süreçten mi geçiyor?
Bu kitap yazıldıktan sonra AKP’nin çok mamulleri çıktı. Böyle giderse birkaç kitap daha yazacağız. Tabii, dinin istismar edilmesi, din üzerinden kaymak yenilmesi bugünün sorunu değil. Bu, İslam’ın ilk yıllarında, Muaviye’yle başladı. Hep olmuştur; öyle gözüküyor ki Kıyamet’e kadar da olacaktır. Din, dindarlık zarar görüyor ama bunu yapanların dünyalığı artıyor. Yerine göre halife, yerine göre padişah, yerine göre başbakan oluyorlar.
Günümüze geldiğimizde...
AKP dönemine geldiğimiz zaman, dinin çok acımasız, çok kuralsız bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.
Dinin kullanılmasının kuralları mı var?
Kuralsızlığı şu anlamda söylüyorum: “Yok canım, bu kadar da olmaz” dediğimiz şeyleri bile yapıyorlar. Hatta bunu o kadar acımasız bir şekilde yapıyorlar ki bu, paralel bir din, en azından paralel bir din algısı oluşturmaya doğru gidiyor.
Nasıl gidiyor?
Bakıyorsunuz; vatandaşın kafası o kadar karışıyor ki bana “Ya hocam, hırsızlık sevap mı” diye soruyor. Nasıl sorarsın bunu, dediğimizde “Hırsızlık yapanlara toz kondurulmuyor. Hırsızı yakalayan polis, içeri atılıyor. Hırsızlık korunur ve kollanır hâle geliyor, saygınlık kazanıyor. Sevap mı yani?” diyor. Hâl böyle olunca, insanlar İslam’la ilgili ciddi kafa karışıklığı yaşıyorlar. Bir de şu var: İslam dininin en büyük özelliği Tevhid dini olmasıdır.
Yani...
İslam’da yalnız Allah’tan korkulur, yalnız Allah’tan beklenir. Ben hatırlarım: Bundan 15 yıl öncesine kadar, adam garibandır, makamı mevkisi de yoktur, der ki “Arkadaş, ben Allah’tan başkasına eyvallah etmem.” Şu 2014’e geldiğimiz zaman, “Ben kimseden korkmam” diyen adamı göremiyorum. İşadamı korkuyor, gazeteci korkuyor, esnaf korkuyor. Vatandaş rahatlıkla “İstediğim gibi konuşur, düşünürüm” diyemiyor. İşte bu yüzden, “Allah korkusu mu daha fazla, iktidar korkusu mu daha fazla” diye bir araştırma yapılsa, ben iktidar korkusunun Allah korkusunu aştığı kanaatindeyim.
Bunun sakıncaları neler?
Bu İslam’a, İslam toplumuna yapılacak en büyük kötülüktür. İslam tarihinin yüzkarasıdır. Tarihe, kara bir şekilde geçecektir. Hem de ileri demokrasi gibi iddiaların olduğu bir dönemde vahimdir.
Neden?
Bakın, Diyanet İşleri Başkanı diyor ki: “Hırsızlık kötüdür ama maneviyatı çalmak daha kötüdür.” Buyurun cenaze namazına. Cenab-ı Allah diyor ki “Hırsızın elini kesiniz.” Hz. Peygamber diyor ki: “Kızım Fatıma da olsa hırsızlık yapan, ben elini keserim.” DİB ise “Hırsızlık kötüdür ama...” diyor. Gözlerden kaçtı ama DİB Başkanı zımnen “Bu ülkede hırsızlık var” dedi. Maneviyat nedir, kişinin iç dünyasıyla ilgili şeylerdir. DİB Başkanı, Allah’ın kesinkes emir verdiği hırsızlık konusunu, hakkında hüküm olmayan daha hafif bir konuyla kıyaslıyor.
Neden kaynaklanıyor bu?
Türkiye’de din özgürlüğü yok çünkü. İfade özgürlüğü yok. Toplantı özgürlüğü yok. Özgürlükler bağlamında kendine Müslüman, “ya bendensin ya da toprağın” tarzında bir siyaset güdülüyor. Bakın, adam “Bu Bakara iyi makara” dedi. Hangi din adamı, hangi Diyanet yetkilisi çıkıp “Böyle şey olur mu” dedi? “Sen benim dinime imanıma nasıl makara dersin” diyemediler. Buna benzer 50 tane örnek gösteririm. Şunları söylerken bir Müslüman olarak içim kan ağlıyor ama vaka bu. Durumu tespit edemezsek, bırak Müslümanlığı, insanlığımıza yuh olsun.
“Türkiye’de din özgür değil” dediniz. Ne demek bu?
Evet, Türkiye’de din özgür değil. Niye? Bakın, Allah “Dokunulmaz olan sadece benim, benden başka herkes hesap verir,” diyor Enbiyâ Suresi’nin 23’üncü ayetinde. Başka bir ayette “Peygamberler de sorgulanır” diyor. Yani, dokunulmaz olan sadece Allah’tır, peygamberler bile sorgulanır. Ben AKP’li milletvekilleriyle oturduğum zaman, “Peygamberimize 1400 yıl önce insanlar ‘Ey Allah’ın Resulü, siz böyle diyorsunuz ama bu görüşünüzde şöyle bir yanlışlık var,’ diyebiliyormuş.” O zaman Tayyip Erdoğan başbakandı. “Siz bunu söyleyebiliyor musunuz” dediğim zaman, Allah şahit, “Nasıl derim ya” diyorlar. Peygambere bile kendi görüşünün eksikliği söylenebiliyorsa, peygamber yolundan gittiğini söyleyen birine neden görüşünün eksik olduğu söylenemiyor” dediğimde, susuyorlar. Bir başka milletvekili “Bana göre Tayyip Erdoğan’a dokunmak ibadettir” diyor. AKP’li ilahiyat profesörleri bile susuyor. Ben “Tayyip korkusu Allah korkusunu aştı” derken, vallahi, bir CHP milletvekili olarak kaygımı değil, emekli bir müftü olarak din adına kaygımı ortaya koyuyorum.
Bonzai, AKP’nin ürünü
Sizin bir tabirinize rast geldim: Süslümanlık. Bunu biraz açabilir misiniz? Nedir bu Süslümanlık?
Bakıyorsunuz, faiz aldı başını gidiyor. Bugün bankaya borçlu olmayan insanımızın sayısı ne kadar? Fuhuş, almış başını gidiyor. AKP dönemindeki fuhuş, hiçbir dönemde olmamış. AKP dönemindeki uyuşturucu kullanımı, hiçbir dönemde olmamış. Bonzai diye bir şey var mıydı, Allah aşkına? Bonzai, AKP’nin ürünü. İki sene- üç sene önce böyle bir şey duymamıştık bile. Bonzai, bugün AKP’nin ektiği günah tohumudur. Bakıyorsunuz, işçi ölümleri, her gün işlenen kadın cinayetleri, çocuk gelinler, yolsuzluk- hırsızlık- rüşvet almış başını gidiyor. Bir de bakıyorsunuz, adamlar dini imanı da kimseye kaptırmıyor. Allah, Kur’an, din, camii, imam tekellerinde. E, Müslümanlığa bu sığmıyor. Ben de bunun bir adı olmalı, olsa olsa Süslümanlık olur bu diyorum. Bunu Müslümanlıktan, o nezih İslam’dan ayırmak için böyle bir çare buldum.
“Hâşâ, Allah’ı günah keçisi yapıyorlar”
MEB’in başörtüsünü, Bakan Avcı’nın deyimiyle “beşinci sınıftan itibaren” serbest bırakan yönetmelik düzenlemesine gelelim. Pek çok kesim buna özgürlükler bağlamında, uzun bir mücadelenin ürünü olarak bakıyor. Siz öyle bakmıyorsunuz. Neden?
Kesinlikle özgürlük meselesi değil. Şimdi AKP, bu 13 yıllık iktidarında Alevilerin hakkını vermiş olsaydı, ifade özgürlüğünü sağlamış olsaydı, toplantı ve gösteri hakkını uygulamış olsaydı, Romanların hakkını vermiş olsaydı, işçilerin hakkını vermiş olsaydı... Düşünebiliyor musun, 301 vatandaşımız kül olmasına rağmen, hâlâ madenlerde yaşam odasına AKP “Evet” diyemiyor. 301 bin insan mı ölmesi lazım? İnsan hayatı bu kadar mı ucuz yani? Sonra da “Bu işin fıtratında var” diyorlar. Hâşâ, Cenab-ı Allah’ı günah keçisi yapıyorlar. Avrupa bunu halletmiş, orada işçi ölümü yok. Avrupa’daki işçilerin kaderini yazanla, Türkiye’deki işçilerin kaderini yazan aynı Allah değil mi? Allah, Avrupa’daki işçilere torpil geçiyor da, bizim işçileri cezalandırıyor mu? Kendi acziyetinizi, kendi zafiyetinizi, kendi idaresizliğinizi niye Allah’a yüklüyorsunuz?
Özgürlükler, toplumun bütün kesimlerine yayılmadığı için karşı çıkıyorsunuz yani?
Bütün hakları kısıtlıyor, kendine Müslüman; özgürlük alanını kendi seçmenine devasa büyütüyor. Diğer kesimlere hak hukuk vermiyor. Gezi olaylarında, yedi tane fidan can verdi, nice insanlar gözünden oldu. Özgürlük olsa bu olur mu? Özgürlükte sınıfta kalmış, özgürlüğün Ö’sünü bile bilmeyen bir iktidar, bu uygulamayı özgürlük adına yapıyorum derse, kargalar bile güler. Sen daha birkaç ay önce, 20- 25 yaşındaki gençlerin hangi evlerde, kimlerle kalacaklarını tespit etmeye çalışıyordun. Sekiz- dokuz yaşındaki çocuğa özgürlük veriyorum dersen, ne kadar inandırıcı olur? Rahmetli Erbakan
olsaydı, “Hadi oradan, hadi oradan” derdi.
Özgürlük değilse, neden yapıldı bu düzenleme?
Bakın, bunlar samimi değil. Bunların dinle imanla derdi yok. Bu, IŞİD’in üstünü örtme olayı. IŞİD örtüsü bu. Musul’daki 49 vatandaşımızı kim verdi IŞİD’e? IŞİD almadı, bunlar verdi. Oradaki konsolosumuz “Tahliye edilmeliyiz” diyor, şimdiki Başbakan ve Cumhurbaşkanı “Hayır, olduğunuz yerde kalın” diyorlar. Niye verdik? Bir defa bu araştırılmalı. Bu sorumluluk ortaya konulmalı. Serbest bırakıldıktan sonra “Dört saat MİT’i bekledik,” diyorlar. Şu işe bakın: Serbest kalmışlar, teslim alacak insan bekliyorlar. Neyin karşılığında, neler konuşuldu? Biz, 77 milyon bilmiyoruz ne olduğunu. Gündemi değiştirdi, bakın bunları konuşuyoruz ama üstünü örtemeyecek. Minnacık yavrularımızın başörtüsü, IŞİD’i örtemez. Bu tamamen gündem değiştirmeye yönelik bir uygulama. Din iman da sos.
Sizce yanlış bir düzenleme mi peki?
Ben emekli bir müftüyüm. Rahmetli anası başörtülü, hanımı başörtülü, kızları başörtülü, yedi bacım var yedisi başörtülü olan bir kişiyim. Benim başörtüsüyle ilgili hiçbir sorunum yok. CHP’nin de başörtüsüyle hiçbir sorunu yok.
Doğru bir düzenleme yani?
Bak, işte bu olmadı. Bizim CHP olarak belirlediğimiz bir rota var, esaslarımız var. Bir: Kimlik üzerinden siyaset yanlıştır. İki: İnanç üzerinden siyaset yasaktır. Üç: Yaşam tarzı üzerinden siyaset yasaktır. Bunu kim yapıyor? Kimlik, inanç, yaşam tarzı üzerinden siyaset kim yapıyor? AKP. Biz de bunlar üzerinden siyaset yaparsak, aynı yanlışa düşmüş oluruz. Sosyal demokrat bir parti, kişilerin kimliğiyle, kılık kıyafetiyle uğraşmaz. O, eğitimcilerin, psikologların işidir. O, sosyal bilimcilerin işidir. Onlardan veri toplanması lazım, Hop diye düzenleme olmaz. Bir hafta önce böyle bir uygulamadan haberimiz var mıydı? Yok. IŞİD toplantısından bu çıktı. Peki, yönetmeliğe Bakanlar Kurulu mu karar verir? Yok. Peki, yönetmeliği hükümet sözcüsü mü açıklar? Yok. İş zaten sırıtıyor. Gündem değiştirmenin emaresi zaten Şekil A’dan belli.
Dinî açıdan, dine uygun bir düzenleme mi?
Sorumluluk yaşı, dinen akıl- buluğ çağıyla başlar. Akıl olmazsa, güçlü kuvvetli olsa da, kişi sorumlu değildir. Sekiz- dokuz yaşında çocuk, kuvvetli de olsa akıl- buluğ denen o çizgiye gelmemişse dinen sorumlu değildir. Zaten orada da AKP’nin kafası karışık. AKP İstanbul Kadın Kolları Başkanı (Özlem Zengin), “Bana göre bu, anaokuluna kadar iner” dedi. Niye? Hukuken öyle bir boşluk varmış. Demek ki bu, dinî değil. Akıl- buluğ çağını da esas almamışlarsa, zaten bunu siyaseten yaptıkları ortaya çıkıyor.
Günümüzde buluğ çağının kızlarda sekiz- dokuz yaşına kadar indiğine yönelik araştırmalar var...
Şöyle ki, sıcak ülkelerde yaşama, alınan gıdalara göre, çocuğun kendi fizikine göre değişebiliyor. Dolayısıyla bu Arap ülkelerinde dokuz yaşına kadar inebiliyor. Bizim ülkemizde ise öteden beri, biz bunu camii kürsülerinden de söyledik, genelde 12 yaş sınır kabul edilir. Hatta çocuğun durumuna göre 15’e de
çıkabilir. Dinî diyorsanız, en azından bu sınır dikkate alınmalıydı.
Münafıklık olur
Başbakan Davutoğlu, AİHM’in insan haklarına aykırı bulduğu zorunlu din dersleri için “Ateistler de dini bilmeli” kabilinden itiraz etti. Siz bu görüşü paylaşıyor musunuz?
Dinde zorlama yoktur, diye bir ayet var, Bakara suresinde. Yine Kur’an-ı Kerim’de “Sizin inancınız size, benim inancım bana” diye bir ayet-i kerime daha vardır. Dolayısıyla, dinde baskı, zorlama olmaz. Dinde zorlama olursa, şuanda olduğu gibi, münafıklık olur. Herkes hür iradesiyle neye inanıyorsa inanır. Din açısından da demokratik değerler açısından da kimseyi zorlayamazsınız. Zorunlu bir din olabilir mi? İman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar diye geçer. Din bu kadar zarif, bu kadar evrenselken, bunları şekillendirmek, sınırlandırmak niye?
MURAT ŞEVKİ ÇOBAN
|