Muhterem eski ortağım Cennet Cankılıç, kendisinin “Milli İradenin ta kendisi” olması hasebiyle, (Evlerden uzak) “Başbakanım sana emrediyorum” başlıklı bir yazı yazarak, (Haşa estağfurullah) Başbakan’a Cumhurbaşkanı olması için emir vermiş.
Artık elimiz, dilimiz nasıl ürkek hale gelmişse, Cennet’in, senli, benli, emir kipli yazısından alıntı yaparken dahi, ne olur ne olmaz kabilinden içimde bi yusufcuk taşikardi yapıyor!
Hasılı, Sayın Başbakanım…
Konumumu da bilerekten haliyle…
Muhalif gazeteci olmanın verdiği dezavantaja istinaden…
İş bu koşullar altında, Milli İrade denilen kavrama ne denli tekabül ettiğim kuvvetle meçhulken…
Şu hayatta gönül dolusu destekleyebileceğim tek bir parti…
İşte O’dur diyebileceğim tek lider yok iken…
Sanırım hasetimden…
Oturup size bu mektubu yazmak istedim.
***
Vesileyle, Sayın Başbakanım…
Ben AK Parti’ye 12 yılda bir tek kere bile oy vermedim.
Çok da lazım değil aslında ama, benim oy verdiğim partiler bu güne kadar hep “Diğerleri” olarak adlandırıldı diye ahir ömrümün tüm seçim akşamları hazan tadında geçti.
Hal böyle olunca, size kendimi siper de etmedim.
Hoş düşünüyorum da, girişte bir nebze de olsa arz etmeye çalıştığım gibi, benim göğsümü siper edeceğim liderim falan da olmadı.
Dolayısıyla, bu anlamda baktığımda, benim üzerime herhangi bir görev falan düşmedi hamdolsun.
Buna rağmen, hem Allah, hem de kulları biliyor ya, taaa sekiz yaşımdan başlayarak darbecilere, (Ki takdir edersiniz ki, darbeler bu ülkede en çok solun çanına ot tıkamıştır!) baronlara, mafyaya, elitlere, derinlere karşı durdum.
Tabi olduğu kadar.
Şu noktada, karşı durmuşluğumun çok da kifayetli olduğundan bahis açacak halim yok. Zira mevzu ortada.
Ek olarak, askeri, sivil mümkün mertebe her türden vesayete karşı durdum.
Durdum da ne oldu?
Bakın bu da ayrı bir gönül yarası!
***
(Yahu kopya çekerek yazı yazmak kadar zoru yokmuş. Bakiyim şimdi hangi bölümdeyiz?) Hıh, yağcılıkta toz kondurmayanlara, suskun bakanlara, korkak olduğu iddia edilen milletvekillerinize, çapsız olduğu önü sürülen adaylara gelince…
Bakın işte yine aynı şey…
Gelmekten bahsetmişken bile gidesim geliyor.
Ki, nicedir böyle oldum.
İzninizle bu bölümden gideyim ben.
Şimdi burada oturup, şu çapsızdır, bu korkaktır, öbürü yağcıdır, beriki suskundur diye kategorize etmem yakışık almaz.
Neticede parti içi meselenizdir.
Çapsızı, vesaireyi ayırt edip elemek size düşer!
***
Oldu olacak, şu an için, bakanların yolsuzluk dosyalarıydı, osuydu, busuydu…
Bunlara da hiç girmeyeyim.
Zira üzerinize afiyet, iki yıldır bana tansiyon illeti musallat oldu.
Çıkıp çıkıp iniyor diye böyle hususlara pek giremez oldum.
Düzene girince bilahare ele almak üzere, cumhurbaşkanlığı meselesine gelecek olursam.
Haliyle benim, hariçten gazel okuyan bir gazeteci olarak öyle emretmem falan bahse konu dahi olamaz.
Hayırlısı neyse ol olsun diyerekten, şimdilik kaçak güreşmek suretiyle sadede gelmek isterim:
***
Sayın Başbakanım…
Demokratik bir ülke istiyorum.
Gerçek bir hukuk devletinde yaşamak istiyorum.
Adil bir yönetimin, eşit yurttaşı olmak istiyorum.
Geleceğe endişe ve korkuyla değil, güvenle bakmak istiyorum.
Arsızla, hırsızla ve yolsuzla aynı havayı solumak istemiyorum.
Dalkavuk görünce kanım çekiliyor. Kanıma serbest dolaşım hakkı istiyorum.
Bir gazeteci olarak, gazeteciliğin evrensel ahlak kuralları dahilinde, fikir ve ifade özgürlüğümün teminat altına alınmasını istiyorum.
Partinize bir tek oy vermesem de, göğsümü siper etmesem de, bu ülkenin ötekisi değil, eşit kıymetlisi olmak istiyorum.
Ve en önemlisi de, veda günü geldiğinde, çocuklarımı, toplumsal ve kamusal ahlakına, eşitlik anlayışına, hukukuna, sosyal devletine, samimiyetine, vicdanına güvenebileceğim çağdaş bir ülkeye emanet ederek gitmek istiyorum.
***
Velev ki, bahsi geçen milli irade değilim.
Ama çok daha önemlisi, halkım ben.
Daha da mühimi, gönlü endişe ve korkulardan helak olmuş bir anneyim.
Üçüncüyü göze alamamış bir anne olarak, size oy vermiş vermemiş, göğsünü siper etmiş, etmemiş…
Fark etmeksizin, zerre kadar ayırım gözetmeksizin, bu ülkenin bir başka hayatı bilerek ve isteyerek kirletmemiş bütün insanlarına, bütün çocuklarına hak ettiği eşit yaşamı sunmaktır boynunuzun vebali.
Üzerinize düşen budur.
Ötesi siyasettir.
Ötesi şu saatten sonra fena halde teferruattır.
|