Bazı vizyonsuz kalemşorlar, yaşanan bu kadar kavga ve rezalete rağmen “AKP ile cemaat anlaştı” diye tuhaf yazılara devam ediyorlar!..
Evet; siyaset kaypak bir zemindir ama meseleye AKP ve cemaat penceresinden değil de, objektif bakılırsa, olacaklar daha net görülebilir...
Sizce Erdoğan; ailesine kadar uzanan kaset “kumpas”ının peşini bırakır mı?.. Yıpratma operasyonunu sineye çeker mi?..
Erdoğan durmayacak... Hele cemaatin öyle iddia edildiği gibi önemli bir gücü olmadığını da anladı ki, karşı taarruzu daha da büyütecek...
Dün Adana’da, bir grup polisin evleri basılarak “yasadışı dinleme” iddiasıyla gözaltına alınması bir başlangıç gibi görünüyor... Yani cemaate yönelik kasırga beklenenden de büyük olacak...
Baksanıza; Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, önceki akşam bir yandaş televizyon kanalında, “Paralel yapılanmayla ilgili operasyonlar mı bekleyeceğiz” sorusuna nasıl yanıt verdi:
“HSYK Kanunu’nda bir düzenleme yaptık. Emniyet içerisinde, bürokraside, idare mekanizmasındaki bu yapının elemanlarını pasifize etmiş durumdayız. Yine çalışmalar devam ediyor. Önümüzdeki günlerde herkes ne olacağını görecek. Şu an devlet kurumları gerekli hazırlıkları yapıyor. Kim varsa yargı önüne çıkarılacak.”
ERDOĞAN DÜĞMEYE BASTI...
Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, cemaate karşı bu tür operasyon sinyallerini zaten sıklıkla veriyordu...
Peki ya dün Meclis’teki grup toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan’ın, adeta “intikam” çığlığı attığı konuşmasına ne demeli?..
Bakınız Başbakan, her fırsatta saldırdığı İsmet İnönü’nün o ünlü “namus” içerikli sözüne de vurgu yaparak neler söyledi:
“Milletimizin sandık yoluyla verdiği mesajı çok iyi anladık. Halkımız bize paralel yapıyla mücadele talimatını verdi. Yapılan ihaneti asla unutmayacağız. Şahsıma, aileme, arkadaşlarıma yapılanları asla sineye çekmeyeceğiz. Unutmayın, namussuzlar kadar namuslular cesaretli olmazsa başarılı olamayız.”
Bu köşede, AKP-Fethullah kavgasında “Cemaat kaybedecek” diye yazarken gerekçelerimiz de vardı...
Erdoğan hem cumhurbaşkanlığı hem de 2015’te yapılacak genel seçimler öncesinde, cemaati yalnızca bürokrasiden değil, medyadan ve iş dünyasından da silmekte kararlı...
Çünkü Erdoğan; bu iki önemli siyasi mücadele sırasında da cemaatin önlerinde engel olacağını biliyor ve büyük operasyonda, “içeride parça bırakmayacak” gibi görünüyor!..
Peki, cemaat ne mi yapacak?.. Kaset siyasetinin, bu milletin en az yarısı üzerinde tesiri olmadığı anlaşıldığına göre, ya teslim olacak ya da parçalanacak!..
SANDIKTAKİ PARALEL!..
Başbakan Erdoğan önceki gün bir grup gazeteciyle yemek yerken demiş ki;
“Özellikle Güneydoğu illerinde, askerin ve polisin oy kullandığı sandıkların birçoğundan BDP birinci parti çıkmış. Kısacası, ‘paralel yapı’ buralarda çok iyi çalışmış. Bu yapı, ‘AKP’den sonra en güçlü hangi partiyse ona oy atın’ talimatı vermiş.”
Sorularımızı sormadan bir anımsatma yapalım: Tıpkı 2007 seçimlerinde olduğu gibi, 12 Haziran 2012 seçimlerinde de Diyarbakır 2. Taktik ve 8. Ana Jet Üssü birimlerinde, askerlerin oy kullandığı sandıklarda, AKP birinci parti çıkmıştı.
Örneğin 2012’de, 10 sandıktaki 2 bin 399 seçmenin 1158’i AKP’ye, 662’si CHP’ye, 491’i MHP’ye oy vermişti. BDP’li bağımsız adaylara ise 19 oy çıkmıştı.
Şimdi Erdoğan’ın iddiasına dayanarak asıl sorulara gelelim: Fethullahçılar Diyarbakır gibi bir kentte, askerler arasında bile bu kadar etkinse, Türkiye’nin diğer bölgelerindeki TSK tesislerinde nasıl bir potansiyele sahipler acaba?..
Ve de Güneydoğu’da bile “talimat” üzerine BDP’ye oy verebilen askerler aslında kimin denetimindeler?..
AHVAL, ŞERAİT, MUHALEFET!..
Kimsenin; hatasını, eksiğini, beceriksizliğini kapatmak için yalana, saçmalığa, takiyeye sarılmasına gerek yok ki...
Çünkü “AKP 12 yıldır neden seçeneksiz, muhalefet niçin yok” şeklindeki bıktırıcı sorulara yol açan vahim tablo ortadadır...
İşte 30 Mart seçimlerinin ortaya çıkardığı acı gerçek:
CHP 26 ilde yüzde 5’in altında kalmış...
MHP 16 kentte yüzde 5’e ulaşamamış...
BDP ise 62 şehirde yüzde 5’e gelememiş...
Şimdi söyler misiniz; iki büyük muhalefet partisi CHP ile MHP’nin ülkenin yarısından fazlasında, etnik siyaset yapan BDP’nin ise ülkenin üçte ikisinde yüzde 5’e bile ulaşamadığı bir dönemde, AKP ile kim, nasıl mücadele edecek?..
Dünyanın her tarafında iktidardaki partiler yıpranırken ve muhalefet yükselirken, Türkiye’de tam tersi yaşanıyorsa herkes başını iki elinin arasına alıp düşünsün artık; “Hata nerede?.. Eksiklik kimde?.. Bu çıkmaz nasıl aşılacak?..”
Kendi ideolojisinde kitleleri kucaklayarak muhalefet etmesi gereken partiler rotasından çıktığı sürece ve “Atatürk’te birleştik” sloganıyla, sağcısı-solcusuyla merkezi toplayacak bir yapı geliştirilmedikçe bu millet AKP’den daha çok çekecektir...
İFTİRANIN HAKANI!..
Sen, daha düne kadar, dinci bir televizyon kanalında cumhuriyet yanlısı ne varsa taarruz et!..
Sen, AKP iktidarının medya üzerindeki baskısıyla köşe kap...
Ve sen bir anda rotanı şaşır, eski dincilikten Etiler müdavimliğine dönüş yap, sonra da yıllardır hor gördüğün yaşamın “laylaylom”unda vur patlasın çal oynasın yaparken haddini aş!..
Bunlar, Ahmet Hakan’ın zikzaklı dünya görüşünün sonuçlarıdır ve döneklikle işimiz olmadığı için hepsi kendi meselesidir!..
Ancak, “CHP’deki ulusalcılar, dindara düşman, Kürt’e düşman, özgürlüğe düşman”, hatta “dünyaya düşman” diye saçmalarsa, işte orada dur denilir...
Çünkü iftiranın bile bir düzeyi vardır... Ulusalcılar ne din, ne Kürt ne de özgürlük düşmanıdır... Bu anlayış bölücülüktür ve insan bunu yazarken utanır biraz...
Ahmet efendinin kafasındakiler şunu anlasın artık: Ulusalcıların oy vermediği bir CHP, barajı bile geçemez... Aha işte; Truvası, liboşu, döneğiyle, yani elbirliğiyle, 4 yıldır Altıok düşmanlarına yamamaya çalışılan “Yeni CHP”nin hali ortada:
2010 referandumu, 2011 seçimi ve 30 Mart sonuçları... Her yerde ne yazık ki seçim hezimeti!..
Dışarıdan gazel okuyan Truvalara ne denilir bilir misiniz; “Kusura bakmayın; sizin gibiler aslında CHP’yi zayıflatarak AKP’ye hizmet ediyor...”
Çünkü tabanının neredeyse yüzde 80’i ulusalcı, Atatürkçü ve Kemalist olan CHP’yi rotasından çıkartmak; tarikata, cemaate, gericiye-bölücüye yanaştırarak erozyona uğratmak da ulusalcılığa yönelik sinsi “kumpas”ın medya ayağıdır!..
|