Yazının başına, ‘seçimlerle ilgili bir şey yazmayacağım, hatta kendimi tutabilirsem baharın gelişinden, çiçeklenen ağaçlardan, hayatın inceliklerinden, zevklerinden söz edeceğim bundan sonra, bir daha siyaset yazmayacağım’ diye oturuyorum.
Zaten, konuyu iyi bilenler, iyi bilmeyenler, muhalifler, militanlar, yandaşlar, herkes, hepimiz yazıyoruz, uzunca bir süredir üstelik.
Bir süre ne siyaset duymak, ne yazmak, ne okumak istiyorum aslına bakarsanız…
Baharın gelişine tutunarak buralardan gitmek istiyorum hatta, size başka şeyler yazmak istiyorum…
Türkiye’yle beraber çürüsün istemiyorum hayatım ve harflerim.
Çürüyormuş gibi hissediyorum çünkü…
***
Bu isteğin aslında bir “yenilgi” duygusundan kaynaklandığını da biliyorum elbette. Kuşak kuşak süren bir mücadelenin çaresizlik ve yenilgi duraklarından birini yaşıyoruz yine işte.
Adalet, ahlak, özgürlük, eşitlik çığlıklarının toplumun duvarlarına çarpıp eridiğini görmek çok da kolay değil tabii.
Bu, sadece AKP’nin oylarının yüzde 45 olmasıyla ilgili de değil.
Geriye kalan yüzde 55’in de bu değerlere çok sahip çıkmadığını görmekten de kaynaklanıyor biraz.
O yüzde 55 bu değerlere gerçekten sahip çıksaydı, yüzde 45’lik bir oyla AKP bu baskı iklimini gene de yaratamazdı…
***
Türkiye kendi sorunlarından alabildiğince korkuyor.
Seçimlerin sonucu bu ülkenin sorunlarını çözmeye cesaretinin yetmeyeceğinin, bu cesaretsizliğin de koca bir şaşkınlığa dönüştüğünün işareti…
Seçimlerde kavga eden partilerle bu ülkenin hangi sorununu çözebilirsiniz aslında düşünsenize…
Hiçbirini…
Sorunları çözebilecek bir siyasal örgütlenmeyi de bu toplum henüz kendi bünyesinden çıkartamıyor ne yazık ki…
***
Şimdi bunlar için mi erguvanlara, dışarda oynaşan şıkır şıkır sabahlara ihanet edeceğiz?
Toplum kilitlendi bana sorarsanız, çökmüş bir devlet yapısı ve iflas etmiş bir siyasal sistemle yaşamaya çalışıyoruz…
‘Sandıklara sahip çıkın’ mesajlarının atıldığı seçimler yaşıyoruz.
Başbakan, muhalif olmayı vatan hainliğine sokacak kadar eleştiriye düşman.
Onu alkışlayan milyonlar…
Nazım Hikmet herhalde, “akrep gibisin kardeşim” şiirini böyle bir çaresizlik zamanında yazdı.
***
Dışarda insanı alabildiğine kışkırtan, yaşamaya çağıran bir bahar…
İçinde “bir hayat burada, bu saçmalıklarla kayboluyor” kederi.
O acı veren “değer mi” sorusu?
“Burası kolay kolay düzelmez, burası yüzyıllardır süren baskılarla, yasaklarla sakatlanmış, iyileşmesi çok uzun sürecek” düşüncesi.
Osmanlı’nın yaptığı hataları aynen tekrarlayan cumhuriyetin demokrasiden bu kadar kopuk bir şekilde kitleleri yönetmesinin derin hasarlar yarattığını bilmenin ümitsizliği…
***
Dışarda bahar var.
Ağaçlar çiçek içinde.
Ben buranın çocuğuyum, bu gerçeğin, bu kederin, bu yenilginin çocuğum.
Her yenilgiyle düşer, yeniden kalkarım.
Büyük dedemi idamla yargıladılar, dedem yıllarca hapis yattı, babam yüzlerce davadan geçti, ben bir yenilgiyle yıkılmam.
***
Çiçeklerin, ağaçların, bu çılgın baharın ortasında, bir daha, derinden ve aşkla yeniden başlamanın vakti şimdi…
“Adalet, eşitlik, özgürlük istiyoruz ve hep isteyeceğiz.”
Yenilmek ayıp değil ama yenilginin altında ezilmek ayıp.
Ümit etmekten vazgeçtiğinde biter bu hayat, ağaçları görmezsin, çiçeklerle neşelenmesin.
Ben vazgeçmem, biz vazgeçmeyiz.
Bu ağaçlara, bu bahara, bu hayata bir borcumuz var.
O borcumuzu öderiz.
|